Allah Teala, kullarına zorluk yüklememiştir.
Yarattığı varlığın ne olduğunu, neler yapabileceğini en iyi
kendisi bildiği için; emir ve yasaklarını da ona göre irade buyurmuştur.
Lakin, biz, kullar bazen kendi kendimize, iyi niyetle
yüklediğimiz nafileler yüzünden, asıl mesuliyetlerimizi tehlikeli pozisyonlara
sokmuşuz.
Mesela, namaz meselesini ele alalım.
Allah Teala, günü beş parçaya bölmüş. Her parça içerisinde
de mutlaka olması gereken bir namaz mükellefiyeti getirmiş. Bu mükellefiyet,
aslında öyle pek hafife alınacak, haşa önemsenmeyecek seviyede değil, çok ciddi
bir sorumluluk olarak kayda geçmiştir. Buna rağmen, inancı tam olan bazı Müslüman
kişiler dahi namazına olması gerektiği kadar itina sergilemiş değiller, ne
yazık ki!
Namazı terk etmenin ne büyük bir musibet olduğunun farkında
değiliz, belki de…
Bunun nedeni üzerinde biraz tefekkür etmeye çalıştım.
Müsebbip olarak kendimizi gördüm.
Sanırım, biz işi zorlaştırmışız. Bu zorluk nedeniyle,
gözümüzde büyütmüşüz veya dünyevi meşgaleler ile yoğunlaşmış zamanlarımız
arasına sığdıramamışız…
Sahabeleri düşündüm.
Müşrik iken, iman nasip oluyor…
Allah Teala’dan hangi emir gelirse gelsin, hemen itaat
ediyorlar. Resulullah efendimiz namaz diyor; baş üstüne deyip, namaza
duruyorlar. Nasıl duruyorlar? Resulullah efendimize Cibril nasıl göstermiş ise
öyle duruyorlar. Çünkü Resulullah efendimiz de “benden nasıl görüyorsanız, öyle
kılın” demiş…
Burada, muradı ilahiyi anlamamız gerekiyor. Zannımca; Allah
Teala, bu beş zaman dilimi içerisinde kullarının işlerini güçlerini bir an
bırakıp, kıyamda durmalarını, rükûa gitmelerini ve secdeye kapanmalarını irade
etmiş. Hikmetini alimlerden, ariflerden sormak lazım. Aslında, çok zaman alıcı
bir şey de değil; ellerini, yüzünü, kollarını, ayaklarını yıkayarak, başına bir
de mest ediverip, 2 ile dört rekât arasında yapılacak hareketler… 5 dakikamızı
almaz!
Dünyevi işlerimizin yoğun temposu içerisinde, 5 dakikalık nefes
molası…
Ama, Allah Teala mutlaka, bu 5 dakikalık molayı vermemizi
murat eylemiş.
Ne acıdır ki; yakın plandaki dünya lezzetleri, biraz daha
uzak planda kalan ahiret lezzetlerine galebe çalıyor ve biz, bu 5 dakikalık
molayı ihmal ediyoruz. Bazen bilerek, bazen bilmeyerek veya farkında olarak
veya farkında olmayarak.
Gaflet nedeniyle terk etmek şu an benim üzerinde durmak
istediğim mevzunun dışında kalıyor; ben diyorum ki, namaz konusunda acaba bizim
mübalağalarımız yüzünden, bazı kimselerde terk etmek gibi vahim neticelere mi
sebep oluyoruz?
Çok yoğun ve telaş içerisinde olan imanlı kardeşlerimize;
kardeşim “hiç olmazsa; kollarını, yüzünü, ayaklarını yıkayıver de 4 rekâtlı
kıyam, rükün ile secdeye gidiver” desek, en azından farzı yapmasını temin
etsek, ne kaybederiz, acaba. Evet, sünnetler gibi çok önemli ibadetlerden
mahrum kalırız, ama hiç olmazsa, Allah Teâlâ’nın üzerimize borç kıldığı
farzları yerine getirtmiş oluruz. Hiç kılmamasından ise 5 dakikasını ayırtıp
Allah’ın emrine ittiba sağlatsak olmaz mı?
Yoğun işleri arasında namaza fırsat bulamayan kardeşlerimi
gördükçe, içim burkuluyor. Kalbim sızlıyor. Hem onlar adına hem kendi adıma,
“Yahu kardeşim, tamam zor da 5 dakikalık, bir çay içimi de Rabbin için bir
secde yapamayacak mısın?” diye yalvarasım geliyor.
Yarın, ahirette hesap günü, ya Allah Teala, “ben, size 5 dakikalık
zaman ayırın demiştim, siz niye zorlaştırdınız, işi yarım saate çıkarttınız da
bu kadar insanın namazına engel oldunuz” derse, ne diyeceğiz. Bu sualin
tedirginliğini içimden atamıyorum.
Fazlasını yapmak isteyen yapsın. Fazlasında sınır yok,
istediği kadar abartsın. Sabahlara kadar secde de kalsın, ama imkânı olmayanlar
için hiç olmaz ise farzları kurtarmamız lazım.
Yanlış mı düşünüyorum?
Ben hoca değilim, ilahiyat tahsilim bulunmamaktadır; sadece bildiklerim
konusunda, çevremdeki dost ve arkadaşlarımda gördüğüm, sancısını çektiğim
hususlarda arayışlarımı sürdürüyorum, o kadar.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Gürcan Onat, 11.04.2023, 16.00, Fatih.
Yazarın
Önceki Yazısı