Aklımızın ermesinden itibaren dünyadaki yaşantımızı bir hayat mücadelesi ve hatta ölünceye kadar sürecek bir yolculuk olarak nitelendiririz. Bu yolculuk esnasında sürekli olarak gelirimizi artırmaya ki; bu şekilde de sorumlu olduğumuz aile bireylerimizi daha rahat yaşatmaya ciddi çaba sarf ederiz.
Oysa: “Bir gün bitecek olan şey ne kadar asıldır?”
Bu hususta çok fazla kafa yormayız.
Hâlbuki dünyaya
geliş amacımız peşinden bu kadar koştuğumuz, bu kadar çaba sarf ettiğimiz, bu "şey"
değildir.
Dünya içe doğru
yapılması gereken çok önemli bir yolculuktur, aslında. Kalbi selime ulaşıncaya
kadar hiç durmadan, oyalanmadan, ihtimamla sürdürmemiz gereken hayati bir
vazifedir.
Yaratıcısının
huzuruna, teslim etmeye götürürken kalbi; yaralamadan, berelemeden ve
kirletmeden ilk yaratılıp bize teslim edildiği gibi fıtrat üzere, tertemiz
teslim edebilme gayreti, olmalıdır.
E, elbette imtihan
dediğimiz, yaşadığımız arenada türlü türlü badireler konulacaktır önümüze, ama
onları atlatabildiğimiz sürece artacaktır kemalâtımız. Zahiri zorluk ve
sıkıntılar, iç dünyamızı, kalbimizi düzene koyabilmemiz için bize tanınmış olan
fırsatlardır, belki de! Hayat mücadelesi denilen aldatmaca ve çoluk çocuk derdi
de bu serüvende sınav aracıdır.
Verdiği zaman damağımızdaki
lezzet ve vermediği zaman ruhumuzdaki sıkıntılar da perdelerden perdeler,
olamazlar mı?
Arifler bir bir
saymışlar kalp hastalıklarımızı ve mahir üstatlar koymuşlar mücadele yöntemini.
Aslında yol belli,
iz belli çok açık, çok net…
İş, bu yolculuğu
yapabilmekte, vesselam.