Akşam yatmadan kafama takıldı, yarın ne yapsam diye.
Saat dörtte Üsküdar'da bir toplantımız vardı, geç kalmaktan hiç haz
etmediğimden, tam vaktinde orada olabilmek için kafamda kurgulamaya başlamıştım,
genellikle böyle olur, elimde değil.
Şu şekilde düşündüm: "Saat üçü yirmibeş geçe
ikindi ezanı okunuyor, namazı Fatih'te kılıp çıksam, camiden çıkış saatim
üç kırkbeş, Aksaray metro, Yenikapı marmaray, benim oraya varmam dört çeyreği
bulur, yani 15 dakikalık gecikme olacak. İkindiyi Üsküdar'da Valide Atik
camisinde kılsam bu sefer de 15 dakika erken varacağım, bu da hoş değil,
istiyorum ki; tam vaktinde, yani saat dört olduğunda ben zile basmış olayım.
Kafamı epey meşgul etti, ama ben karar veremeden: "Aman
yahu, sabah ola hayrola" deyip, yattım.
Sabah kalkınca bir haber aldım, arkadaşlarımdan
birinin babası vefat etmiş, ikindi namazında Altunizade İlahiyat camisinden
kaldırılacakmış. Şaşırdım, beklenmedik bir şey. Tabii, mecburen ikindi namazını
Altunizade'de İlahiyat camisinde kıldık, arkadan da cenaze namazını...
Üsküdar'da toplantım olduğu için namaz öncesinde
arkadaşıma taziyede bulunup, cenaze namazını kılar kılmaz hemen ayrıldım, hızlı
adımlarla otobüs durağına doğru yürümeye başladım, telaşla ilerlerken bir
taraftan da kendi kendime mırıldanmaya başlamıştım: "Allah Allah, akşam
düşünüp duruyordum, ne yapsam diye, bir türlü karar verememiştim, namazı
Fatih'te mi kılsam, Üsküdar'da mı diye, ikisi de olmadı, Altunizade'de kıldım,
Hem de cenaze namazı! Hele ki bu cenaze namazı hiç hesapta yoktu. İyi de o
tabutta yatan ben de olabilirdim! Plan yaparken işin bu tarafı hiç aklına
gelmiyor, insanın. Ama işte arkadaşımızın babasının cenaze namazını kıldık. Bir
gün de benimkini kılacaklar, hem de böyle, belki ansızın oluverecek"
Evet, hem mırıldanıyordum, ama hem de bir taraftan
toplantıya geç kalmamak için koşar adımlarla otobüse doğru telaşla gidiyordum.
Yani ne yaparsak yapalım, ne düşünürsek düşünelim,
hayat yine de çekiyor, içine doğru. Hem öyle çekiyor ki; kopmak mümkün olmuyor.
Hani çalışmaların arasında yorulursun da oturur bir çay içersin, sonra tekrar
başlarsın ya yoğun çalışmaya, işte öyle bir şey. Sanki ben de koştururken beş
dakika ara verip, biraz nefeslendim, azıcık tefekkür edebilme imkanı
bulabildim, ama sonra tekrar dolu dizgin koşuşturmaya devam, hepsi bu...
Bırakmıyor ki hayat!
NOT: Merak ediyorsanız söyleyeyim, toplantıya 15
dakika geç kaldım, ama mazeretimi söyleyince, onlar da başsağlığı dilediler.