Ayrıntılar belleğimde izdiham
yaratıyor ve nöbet geçiren şahikayı azat ediyorum.
Bir rubai kadar öznesiyim de sefil
evremin ve evrende değişim geçirmeyen tek canlı olmanın verdiği acıyla iplerimi
bırakıyorum belli ki sefaletin sefasını süren mevsim gibi kararsız ve değişken
mizacımla saf tutuyorum arka ayaklarında içimdeki köprünün artık nasıl oluyor
da ümide geçiş hakkı tanımıyorsam.
Vebali belirsizliğin ve yaşadığım
kadar da direteceğim kabullenme ihtiyacım hele ki tüm gerçekleri ve acılar
kabullenmişliğimle kendime tezat düşse de hayallerim.
Vasat bir gölgeden fazlasıyım.
Azat etmeye dair de inancım kalmadı
işte yüreğimde ötüşen kuşlardan yana derdim ve ben ç/ağlarken onlar hala mutlu
olabilmekte varsın olsunlar da hatta tüm evren ne de olsa insanlığımın ve
öğretilerin bir yaratısıyım ben belki de mihenk taşı olmasındandır içimdeki iyi
niyetin hala çözülmediği gerçeği ile neredeyse tüm dünyayı kendime yakın
hissedip bir anda da koşarcasına uzaklaştığım.
Yorgun düşlerin girift yapısında bir
serenat yüklendiğim ve ayar yapamadan ayrıntılarda kaybolduğum eğer ki bir kat
izi isem neden duygularımı ütülediğimde kırışıklarım artıyor ve yüreğin
şeklinden evrenin dokusuna geçiş yapıp bir anlamda ayraç görevinde şiirlerim ve
parantezleri yutup imleçleri sağaltıyorum.
Aşkın titrinde bir şarkı gibi
söylenmeyi bekleyen ve unuttuğum notalar oysaki az evvel başındaydım kuyruklu
piyanonun ve kırık tuşlarından kendime ördüğüm kazak illa ki batıyor tenime.
Çöpleri yığdıkça yola, kesilen
cezadan şapkalar yapıyorum ve yeni yılın örtüsünde ben bir dürtünün peşinde
hala saklı tutabiliyorum da ümidimi belki de frekansı kaybolmuş mutluluğa
ayarlayacağım 2020’yi öncemi unutup sadece sağanakta saklı kalacağım ve henüz
yağmamış kardan yapacağım kardan adamla sohbete koyulacağım ve bir tavşanın
kafesinden aşırdığım havucu da yeni yılın ilk saniyelerinde yiyeceğim bile bile
o sefil kardan adama ihanet ettiğimi üstüne üstük kömür gözlerinden alacağım
hıncımı geçmiş senenin ve elindeki çalı süpürgesi ile hayaletleri
kovalayacağım.
Çok şey de istemiyorum üstelik hem ne
zaman istedim ki?
Azıcık kar yağsa ve ben hayatın
omuzunda huzurla uyuya kalsam üstelik gördüğüm rüyalarda ip çeviren en mutlu
çocuk olduğumu uyandığımda yazarak resmetsem lakin mutlu rüyalarım yok benim en
çok da gerçeklerden kaçmak adına uyuya kaldığım ve beterini yaşadığım düşlerin
tozlu ve frapan yollarında.
Aşkın mucidi hangi iklimse ve gözüm
seğirirken hangi çatık kaşlı imge mübalağa edip de gözüme sokup da parmağını
canımı daha da acıtırken…
Dokunamadığım kadar da var hani
insanlara ama en çok bana dokunan ve içimdeki ritüel asla ara da vermeden
Aralığın aralık kapısından hala nasıl oluyorsa kaçamadığım yeni yılın da ilk
kazası olacak belli ki ve devasa kehanetlerin gerçekleşeceğine inanmasam da
paso hayal kuruyorum işte.
Ceplerimden firar eden kuşlar
dünümden miras ölü kelebeklerin de bakaya kaldığı ve işte misafiri olduğum o
askeri kamp ve başkomutan elbette babam ve ben emir eri sıfatımla kim ne
diyorsa itiraz etmeden kabul ettiğim…
Kabullenmek… kabul görmek adına belki
de itaat ettiğim ilk destur lakin yaranamadığımı da kabullenmekle işe
yaramadığımı düşünmek arasında gidip geldiğim.
Çatırdayan gökyüzü ve sefasını
sürdüğüm geceden firar eden melekler az sonra gözyaşlarımı silecek olmalarından
ötürü fazlaca da kendimi yalnız hissetmediğim: yalandan kim ölmüşse artık…
Bir düşün ilk karesi: elbette içine
düştüğüm kaos bana cehennemi yaşatırken kafa karışıklığından mustarip hala neye
denk düştüğümü bilmezken bilmek istememek belki de atfedilen sıfatlardan gına
gelip de sıfatsız ve isimsiz bir hüviyetle yeniden doğmak adına elbette alarmı
kurduğum ve de geç olmadan…
Yalandan kim öldüyse artık hele ki
hayatınızda asla yalan söylemezken ve tüm gerçeğiniz iken içinizde
yaşattıklarınız ve bir bir de dile gelen.
Bir dilemma madem çıktığım koşu,
maraton tamamlanana kadar görmezden gelmeyin beni hani.
Ve işte tek yalanım kendime bir ömür
söylediğim bir o kadar yüreği şahlandıran…
Mutluluk sahiden uzak bir ülke mi?