M.
NİHAT MALKOÇ
Son dönem
aydınlarımızın en yerlilerinden biri: Ahmet Kabaklı
Son dönem aydınlarımızın en
yerlilerinden biri olan merhum Ahmet Kabaklı, 1924 senesinde Elazığ’da dünyaya
gelmişti. Babası Ömer Efendi, Harput Sarayhatun Camii'nde müezzinlik yapan,
kendi hâlinde, halim selim bir insandı. Fakat Ahmet Kabaklı, babasını iki buçuk
yaşlarındayken kaybettiği için babasız büyümek zorunda kaldı. Annesi Münire
Hanım, oğluna hem annelik, hem de babalık yaparak örnek bir anne ve mürebbi
portresi çizdi.
Ahmet Kabaklı, ilk ve orta öğrenimini memleketinde
tamamlamıştı. Evvelâ Elazığ Numune Mektebini bitirmişti. Elazığ Lisesi'nden
mezun olduktan sonra ise Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na kayıt yaptırmıştı. Onun
eğitim hayatında ilk öğretmeni(mürebbisi) annesi Münire Hanım olmuştur.
Annesinin kendisine anlatmış olduğu masalların, efsanelerin ve türkülerin
izleri belleğinden hiç silinmemiştir. Onun milliyetçi ve mukaddesatçı bir
şahsiyet kazanmasında Türkçe öğretmeni Cemile Hanım'ın tesiri de büyüktür.
Değişik dönemlerde öğrencisi olduğu Cahit Okurer, Cemil Meriç, Reşit Rahmeti
Arat, Ahmet Caferoğlu, Ali Nihat Tarlan, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan
gibi hocalardan fazlasıyla etkilenmiştir.
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nu bitiren Ahmet Kabaklı, ilk
görev yeri olan Diyarbakır'a atanmıştır. Burada halk tarafından çok sevilmiş ve
benimsenmiştir. Bunun bir işareti olarak da Halkevi'nin çıkardığı Karacadağ
Dergisi'nin yöneticiliğine getirilmiştir.
Çalışkan ve hareketli bir insan olan Ahmet Kabaklı,
Diyarbakır'da öğretmenliğin yanında kültürel etkinlikler de düzenlemiştir.
Askerlik için bu şehirden ayrılırken büyük bir kalabalık tarafından
uğurlanmıştır. Vatan borcunu Manisa'da ifa ettikten sonra Aydın'a Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmenliği vazifesiyle atanmıştır. Orada matematik öğretmeni
Meşkûre Hanım'la tanışmış ve evlenmiştir. Öğretmenlik görevini yaparken, aynı
zamanda Ankara Hukuk Fakültesi'nde okumuş ve burayı da bitirerek avukatlık
unvanına sahip olmuştur.
Kabaklı, Tercüman'ın
açmış olduğu fıkra yarışmasında birinci olmuştu
Merhum Kabaklı, 1956 senesinde, zamanın etkili
gazetelerinden biri olan Tercüman'ın açmış olduğu fıkra yarışmasında birinci
olarak, adı geçen gazetede yazma hakkı elde etti. Aydın'da görev yaparken MEB
tarafından bir seneliğine eğitim stajı yapmak için Paris'e gönderildi.
Paris'ten döndükten sonra İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü'ne öğretmen olarak
tâyin edildi. Hukuktan mezun olduktan sonra İstanbul Barosu'na bağlı bir avukat
olarak avukatlık mesleğini sadece bir yıl
icra etti. Çok sevdiği öğretmenlikte karar kıldı. İstanbul Yüksek
Öğretmen Okulu'nda görev yapmaktayken 1975 senesinde kendi isteğiyle emekli
oldu. Fakat yine de öğretmenlikten kop(a)madı. Emekli olduktan sonra İstanbul
Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda edebiyat dersleri
vermeye devam etti.
Ahmet Kabaklı'nın kültür hayatımıza hizmetleri çoktur,
bunları saymakla bitiremeyiz. O, 77 yıllık hayatını bu milletin kültür ve
medeniyetine gönüllü hizmet etmekle geçirmiştir. Yazarlıktan ve öğretmenlikten
kazandığı parayı katlara ve yatlara değil, kültürel hizmetlere tahsis etmiştir.
Onun içindir ki uzun sayılabilecek ömründe mal mülk sahibi ol(a)mamıştır. Fakat
servetine servet ekleyenlerin adları unutulmuş, onun ismi unutulmamıştır. Ahmet
Kabaklı'nın adı, cadde ve sokaklara, kültür merkezlerine, birçok ilköğretim
okuluna ve liselere verilmiştir. En önemlisi de gönüllere girmiştir. O, bu
millete karşılıksız hizmet ettiği için bu vefalı millet de onu unutmamıştır.
Bundan sonra da unutulacağını sanmıyorum.
Ahmet Kabaklı,
1972'de Türk Edebiyatı dergisini yayımlamaya başlamıştır
Ahmet Kabaklı, 1972 senesinde, bugün 471. sayısına ulaşan
Türk Edebiyatı dergisini yayımlamaya başlamıştır. O, bu derginin
kurumsallaşması, aynı zamanda kültürel hizmetlerin düzenli ve devamlı
yürütülmesi için 1978 yılında bir grup arkadaşıyla Türk Edebiyatı Vakfı'nı
kurmuştur. Türk Edebiyatı dergisi bugüne kadar binlerce şiir ve yazı
yayımlamış, bu şiir ve yazıları yazanlara adeta mektep olmuştur. Günümüzde önemli
eserlere imza atan kalem erbabının yetişmesinde bu güzide derginin katkıları
çok büyüktür. Bu arada Türk Edebiyatı Vakfı tarafından organize edilen Çarşamba
Sohbetleri 1978 yılından beri devam ediyor. Öte yandan söz konusu vakıf, bugüne
değin yüzlerce kitabın yayımlanmasında öncülük etmiştir.
Merhum Ahmet Kabaklı, henüz bebek denebilecek yaşta
babasını kaybettiği için zor bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Fakat o, bu
zorlukları hayatın cilveleri olarak görmüş ve onlara katlanmıştır. Onun
çocuklar için yazdığı tek eseri olan Ejderha Taşı'nda bu çocukluk yıllarının
izlerini takip edebiliriz. Kitabın adı da enteresandır. Zira bu ifade Elazığ
yöresinde sıkça kullanılır. Bu, o yöreye ait bir efsanedir. Bu, Elazığ'da yassı
bir tepe üzerinde, Harput'a bakar gibi sırtı ve başı havaya kalkmış devimsi
kara bir taştır. Hoca, o yörenin hayatını ve inançlarını yansıttığı için
kitabına bu ismi uygun görmüş. Kitapta on tane hikaye vardır.
O, bir Harput
delikanlısıydı; Göllübağ'ın solmayan gülüydü
Ahmet Kabaklı deyip de geçmemek lâzım. O, bir Harput
delikanlısıydı; Göllübağ'ın solmayan gülüydü. Bu milletin son dönem içerisinde
yetiştirdiği, kalem namusuna sadık ender aydınlarından biriydi. İyi bir Türk
milliyetçisiydi o. Milliyetçilikle Müslümanlığı aynı potada yoğurmuştu. Tabir
caizse o, yaygın ifadeyle Ağrı Dağı kadar Türk Hira Dağı kadar Müslümandı.
Hadiselere geniş ufuklardan bakabilen, yazdığını bizzat yaşayan, yaşadığını
yazan az sayıdaki aydınlardan biriydi kendisi. Bağnazlığın mahallesine bile
uğramazdı. Yüreği vatan ve millet sevgisiyle doluydu. Şahsî çıkarlarını millî
çıkarların önüne koymaktan hicap duyardı. O akademisyen değildi; ama nice
akademisyeni cebinden çıkaracak kadar bilgi birikimine sahipti. Onun ömrü
öğrenmek ve öğretmenle geçmişti. Zira o hocaların hocasıydı.
Kabaklı Hoca,
Alperen ruhlu bir insandı
Kabaklı Hoca, Alperen ruhlu bir insandı. Alpti; çünkü
yalınkılıç kıtalar dolaşan, gittiği yerlerde adalet dağıtan cengaver bir
milletin evladıydı. Erendi; çünkü mensup olduğu milletin en büyük vasfı Allah
yolunda ölmeyi yaşamaya tercih etmesiydi. Ömrü boyunca mazlum, masum ve
mağdurların yanında, zalimlerin karşısında oldu. Güçlüden değil, haklıdan yana
tavır takındı. Hakk'ın safından hiç ayrılmadı. O, Türk dünyasının yeni Dede
Korkut'uydu.
Merhum Ahmet Kabaklı'nın öğrencisi ol(a)madım ne yazık
ki... Fakat kendisiyle tanışmak ve konuşmak nasip oldu. Üniversitede
öğrenciyken Türk Edebiyatı dergisinin Trabzon temsilciliğini yapıyordum.
Dergiyi öğrenci arkadaşlarıma tanıtıyor, abone olmalarını sağlıyordum. Yaz
tatilinde İstanbul'a gittiğimde Türk Edebiyatı Vakfı'na uğramıştım. Vakıfta
biraz bekledikten sonra Ahmet Kabaklı kapıdan içeri girmişti. Vakıf görevlisi
bayan, beni Hocaya tanıtmış, o da tebessüm ederek bana karşılık vermişti.
İşleri yoğun olduğu için kısa bir süre ayaküstü sohbet etmiştik. Bu kısa zaman
içinde bütün özelliklerini ve güzelliklerini sohbete yansıtmıştı. Türk
Edebiyatı dergisine hizmetimden dolayı teşekkür etmişti bana. Daha sonraki
yıllarda, Ahmet Kabaklı sağken Türk Edebiyatı dergisinde birçok yazı ve şiirim
yayımlandı. Bu şiirlerden birini(Zaman Kırıntıları şiirimi) Kabaklı Hoca'ya
ithaf etmiştim.
Şeyhülmuharririn Ahmet
Kabaklı iyi bir gazeteci ve dopdolu bir münevverdi
Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı iyi bir gazeteci idi. Uzun
yıllar birçok gazetede köşe yazarlığı yapmıştır. İlk yazısı 1946'da Son Saat
gazetesinde yayımlandığında o henüz 22 yaşında bir delikanlıydı. İlk yazısı
“Yunus Emre mi Yalan Söylüyor, Gölpınarlı mı?” adını taşıyordu. Onun en büyük
özelliği, bir yarışma neticesinde köşe yazarı olmasıdır. Tercüman gazetesindeki
köşe yazarlığı böyle başlamıştır. Staj için Paris'te bir yıl kaldığı zamanda
bile gazetedeki yazılarına ara vermemiş, gazetecilik sevgisi ağır bastığı için
şartlarını zorlamış, Paris'ten yazılarını göndermeye devam etmiştir.
Tercüman'da uzun yıllar yazdıktan sonra, çok kısa bir dönem de olsa, Yeni Haber
gazetesine geçiş yapmıştır. Tekrar Tercüman'a dönmüş, 1991 yılında ise Türkiye
gazetesine geçmiştir. Onun gazetelerdeki köşesinin adı “Gün Işığında” idi.
Yazdığı gazeteler değişse de, köşesinin adı hiç değişmemiştir. O, millî ve
manevî bakış açısıyla yazdığı
yazılarında karanlıkta kalan ruhlara adeta güneş olmuştur.
Kabaklı;
öğretmendir, yazardır, edebiyatçıdır, yayıncıdır, hukukçudur...
Bir koltukta birçok karpuz tutma mahareti olan Kabaklı;
öğretmendir, yazardır, gazetecidir, edebiyatçıdır, yayıncıdır, idarecidir,
teşkilatçıdır, şairdir, hukukçudur... Hepsinden önemlisi de o bir gönül
insanıdır. Büyük Türkiye idealiyle doğan ve ölümüne kadar bu idealini bütün
hücrelerinde yaşayan ve yaşatan bir dava adamıdır. Leyla'sını ve Mevlâ'sını
arayan insandır o. Milletin değerlerinin ve değerlilerinin savunucusudur.
77 yıllık hayatının 55 yılını yazarlıkla geçiren Kabaklı;
başta kendi dergisi “Türk Edebiyatı” olmak üzere “Bizim Türkiye, Hisar,
İstanbul, Çağrı, Türk Folklor Araştırmaları, Kubbealtı Akademi Mecmuası,
Mavera, Pınar, Kültür ve Sanat” gibi dergilerde kalem oynatmıştır. Hayattan
emekli olmadan, yazma fiilinden emekli olmamıştır. Yazmış olduğu deneme,
makale, inceleme, fıkra türlerindeki yazılarının toplamı yirmi bini aşmaktadır.
77 yıllık ömrü boyunca kelimeleri söz tarlasında ekip biçen
merhum Ahmet Kabaklı, Türk dilini en güzel ve en doğru kullanan gazeteci
yazarların başında geliyordu. Onun Türkçe hassasiyeti herşeyin üstündeydi.
Türkçeye büyük bir aşkla bağlıydı. Hoşgörülü bir insan olsa da, dil
yanlışlarına hiç tahammülü yoktu. Bu hassasiyetinden dolayı 1995 yılından
itibaren Türk Dil Kurumu asıl üyeliğine getirilen Hoca, burada da büyük
hizmetler gerçekleştirmiştir.
Ahmet Kabaklı,
fikir namusunu her şeyin üstünde tutan yerli bir aydındı
Kalem gibi dik duran, değerlerinden taviz vermeyen ve fikir
namusunu her şeyin önünde tutan Ahmet Kabaklı'nın kaleme aldığı eserler önemli
bir yekûn teşkil eder. “Kültür Emperyalizmi, Müslüman Türkiye, Mehmet Akif,
Yunus Emre, Mevlâna, Ejderha Taşı, Ecurufya, Sohbetler 1-2, Temellerin
Duruşması 1-2, Güneydoğu Yakından, Şiir İncelemeleri, Doğudan Doğuş, Mabet ve
Millet, Bizim Alkibiyades, Sultanü'ş Şuara Necip Fazıl, Şair-i Cihan Nedim,
Türk Edebiyatı 1-2-3-4-5 onun güçlü kaleminden yansıyan bilgi harmanlarıdır.
Ahmet Kabaklı'nın çok değerli bir eseri olan “Türk
Edebiyatı” isimli beş ciltlik edebiyat tarihi kitabı hem öğrencilik, hem de
öğretmenlik yıllarımda daima başucu kitabım olmuştur. Bugüne kadar yazılan
edebiyat tarihleri içerisinde çok farklı
ve mühim bir yerde duran bu kitap, bu sahada çalışan, bu alana ilgi
duyan insanlara çok büyük hizmetler etmiştir.
Beş ciltten oluşan
“Türk Edebiyatı” kitabı edebiyat tarihinin aynasıdır
Büyük emekler verilerek hazırlanan “Türk Edebiyatı”
adlı bu beş koca ciltlik eser, Türk
edebiyatını sözlü dönemden alarak 2000'li yıllara kadar getirmektedir.
Kitaptaki bilgiler herkesin anlayacağı bir dille ve üslûpla anlatıldığı için
okurları sıkmamaktadır. Akademik dille yazılan kitaplar belli bir kitleyi
ilgilendirdiği halde, bu eser akademik camia dahil olmak üzere, edebiyata ve
kültürel birikime ilgi duyan geniş bir insan topluluğuna hitap etmektedir. Bu
kıymetli kitap, kendini aydın kabul eden herkesin kütüphanesinde mutlaka
bulunmalıdır.
Merhum Kabaklı; usta bir yazar olduğu gibi, iyi bir kitap
koleksiyoncusuydu. O, çocukluğundan ölümüne değin binlerce kitap satın almış,
bunları her fırsatta okumuş, gözü gibi korumuştur. Bu kitapların 16.695'i,
yazarın kanunî mirasçıları tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne
bağışlanmış, bu ve diğer kitaplardan müteşekkil “Ahmet Kabaklı Halk ve Çocuk
Kütüphanesi” Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü tarafından Fatih'te açılmıştır.
Milletin kıymet hükümleriyle kıymetlenen Ahmet Kabaklı
vefalı olduğu için, yaşarken de, öldükten sonra da sevdiklerinden vefa
görmüştür. 1996 yılında Aydınlar Ocağı ve 55 gönüllü kuruluşun oluşturduğu
kültürel teşekkül tarafından kendisine “Şeyhülmuharririn” unvanı verilmiştir.
O, bu mânâlı unvanı alan son insan, yani son
şeyhülmuharririndir.
Ömrü boyunca sayısız ödül ve plaketler alan, birçok devlet
yetkilisiyle birebir dostluklar kuran Ahmet Kabaklı, tevazusundan hiçbir şey
kaybetmemiştir. Daima halka ve Hakk'a yakın durmuştur. Halk tabiriyle hiçbir
zaman “ne oldum delisi” olmamıştır. Bulunduğu mevki ve konumların hakkını
vermiş, liyakata asla halel getirmemiştir.
“Göllübağ'a kara
haber ulaştı/Duyanların dimağları dolaştı...
Günümüzde Türk Edebiyatı Vakfı Başkanlığını Ahmet
Kabaklı'nın yeğeni Serhat Kabaklı yapmaktadır. O da amcası gibi yazardır. Ahmet
Kabaklı'nın bir diğer yeğeni de Türk Halk Müziği sanatçısı Esat Kabaklı'dır. O, “Göllübağ'a Selâm” adlı şiirinde, amcasının
ölümü nedeniyle duyduğu acıyı şöyle anlatmıştır: “Göllübağ'a kara haber
ulaştı/Duyanların dimağları dolaştı/Ömrü billah vatan için
çalıştı/Şeyhülmuharririn Hakk'a yürüdü/Ağlamaktan kirpiklerim çürüdü//Biz
gideriz Kabaklı'nın dalından/Hakk'ı seven ayrılmasın yolundan/Arıya da faydası
yok balından/Millet için hep çalıştı, didindi/Ben diyem ki cennettedir o şimdi.”
Merhum Ahmet Kabaklı'nın Taner isminde bir oğlu ve ondan
olma iki torunu vardı. Kabaklı, 2000 yılında kalp rahatsızlığı geçirdi,
ameliyat oldu. Her şey planlandığı gibi gittiği bir sırada hastanede enfeksiyon
kaptı. Kabaklı, akciğer enfeksiyonundan kurtulamayarak Rahmet-i Rahman'a göçtü.
48 yıllık eşi Meşkûre Hanım, kendisinden 47 gün evvel vefat etmişti. Ahmet
Kabaklı, 10 Şubat 2001 tarihinde İstanbul Fatih Camii'nde kılınan cenaze
namazının ardından Eyüp Sultan Mezarlığı'nın Piyer Loti Tepesinde, eşinin
yanında toprağa verildi. Türk kültürüne hizmetleri unutulmayacaktır. Allah
rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun.