Ölümü irdeleyen bir düşün yalancısıyım ve kuyruksokumuna kadar gözlemliyorum endamlı acıları elbette olma hakkımı sonuna kadar ertelediğim bunca düşüşün ve kâbusun yitimine duyduğum inançla da evrildim boylu boyunca serildiğim o rehavette gözlemledim yeniden ruhuma ve yüreğime giriş çıkışları ve işte ıskartaya çıkan sözcükleri de uzay boşluğuna gönderdim belki de bilgisayarın çok üstünde bir kapasite iken alt belleğimde birikenleri de topladım ve kilitledim bir kasa düşün sol tarafına.

 

Solumdan kalktım yine tıpkı mevsimi ütüleyip de uyanmadan evvel başucuma astığım o sağanak mağduru yağmurluğum ile göz göze gelirken odamdaki ıslaklığı da bir türlü adlandıramadığım…

 

Yalanım yok ki mutsuzum ne zamanki yenik düşsem kendime.

 

Yalanım yok ki mevsimimi kaybettim.

 

Yalanım yok ki ben bir doğruyum elbette iki noktanın arasındaki en kısa mesafe iken uzlaşan acılarım ve umutlarım.

 

Düş mağduru iklimle sevişirken bulutlar tüm körpeliği ile kazan kaldırıyor yumurtadan yeni çıkmış yavru kuşlar ve pencereye gelip de kanatlarını çırpıyorlar ve saniyeler içerisinde anne kuşyemleri tek tek dolduruyor sefil yavrusunun gagasından içeri sürüklediği umudu da efsunluyor adeta ve insan olmanın özlemi ve de utancı ile seyrediyorum bu doğa harikasını.

 

Satırlarım ağlamaklı.

 

Nemli kalem ve zemin ve ben nasıl da metinim bir o kadar kendimden emin.

 

Bir satırın gazabına uğramadan koşuyorum tek solukta yakıyorum tüm kâğıtları sonra da üzerine kova kova su döküp bahar temizliği yapıyorum.

 

Yeltendiğim hiçbir düş yok ki ben gerçeğim.

 

Yaltaklandığım tek bir Allah’ın kulu yok ki; hükümranlığında Rabbimin tüm azaptan tüm nefretten ve tüm kâinatın şerrinden de sadece ve yeniden O’na sığınıyorum.

 

Kış uykusundan uyanan binlerce devrik cümle ve de yenilgi.

 

Aşkın asasının peşinde bir seyyah.

 

Yüreği semazen ruhu ise akasya ağacı bir düş.

 

Umudun bitimsiz tininde bir çağla bir mevta belki de yeni doğmuş bir bebek.

 

İstiflediklerimle sonunda bozuldu sarkaç.

 

Sonunda ayyuka çıktı tüm acılar ve ruhunu şeytana satanlar atıldı cihanın arka kapısından.

 

Hangi kapısındaysam kovuldum de binlerce köyün dokunulmaz ihtiyar meclisinde adaylığımı da koymadan muhtarlığa mahallenin muhtarları azat etmedi de satılmış ruhlarını.

 

İmgeler çatlıyor ortasından ve gök kubbe isyanlarda elbet mutlak bir yenilgi ve hüznün de getirisi tüm cümleler ve sağalttığım cihana verip veriştiriyorum ne de olsa insanlığın ve sevginin çıtasını en tepeye koydum ve açtım bayrakları.

 

Yüreğin izdivacı metruk bir hecenin de gözyaşı ve çemkiren iblis elbet peşi sıra uğursuzluk akabinde nazar duaları yetmedi sayısız sure ve ölümcül bir virüsü değil de nefreti iteklediğim ve masum bir imgeyi sınır dışı yapıp da en zalimi çukura ittiğim ve basmamam yerdeki çamur birikintisine ne de olsa üstüm başım kirlenmemeli sıçrayan çamurdan ve yöneltilen tüm çirkin söylemleri de üstüme alınmadan alnımın akıyla yaşamalıyım.

 

Bir fiyasko kimi zaman.

 

Bir cümbüş ve de.

 

Kanamalı hangi hasta ise kan zehirlenmesi elbet iki yüzlülük bulaşırken bir insandan bir zümreye ve peşine düştüğüm ii niyet bir de ateş olup da düştüğü yerde cürüm hesabı yapan bir lanet ve afakanlar basıp da güne, gecenin sessizliğinin de adeta İlahi bir yoldaş olduğu.

 

Sanrılar göz kapaklarına yenik düşüyor.

 

Sancılı kadın sonunda bebeğini dünyaya getiriyor.

 

Ve nihayetinde kelebekler bir gün değil de bir yıl yaşamanın verdiği mutlulukla devasa yüreklere denk düşüyor ve sevginin asla partizan bir imge olmadığı ve çıtası yükselen iyilik ve iyi niyet ile ve de umut…

 

Çağrım sonsuz.

 

Ağrım da.

 

Ağırdan aldığım bir ömür ve de.

 

Efkârın titrek ellerinden dinçleşen iç sesime kadar…

 

Ve de maruz kaldığım o dış ses.

 

Göğün salkımları; yerin iniltileri ve boşluğun alıntısı yoksa algılarım hep mi açıktı doğduğumdan beri?

 

Üflediğim flüt.

 

Unutulmuş notalar ve adını bilmediğim nice çocuk şarkısı.

 

Kopçası kopan göğün de bir kehanet yüklendiği ve vezni olmayan seyyah şiirler ve semavi bir dansı iken yüreğin baş koyduğu aslında İlahi Aşka dönüşen yaşama sevincim ve hali hazırda nasıl çalınmadıysa umut teknem…

 

Ölümsüzlüğün bir martaval olmadığı ayan beyan.

 

Aşkın ve ülkenin bekası için de birlik beraberlik çağrısına koşuşan milyonlar ve nidaların yükseldiği Türkiye semaları.

 

Yaşadığımız kadar da yaşattığımız bir aşk iken güncesi ömrün aslında ülkenin ufkunda birleşen yüreklerle el ele tüm düşler elbet açan goncalar baharın sesinde huzur bulan bir semazen gibi aşk diye diye yola düştüğümüz ve de asla yolumuzdan bizi kimseler alıkoyamazken…

 

 


( Umuda Dair... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu