Öğle mesaisi yeni
başlamış, büyük bir hevesle oturmuştu ki koltuğuna; yanındaki manyetolu telefonun
zil sesiyle irkildi. “—Ben Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürüyüm efendim. Hükümet
Binasının bahçesinde yatan sarhoş bir vatandaş var. Polis ve kimse oradan
kaldıramıyorlar. Araştırmışlar o şahıs babanızmış. Kaymakam Bey sizi
bilgilendirmemizi istediler.” “—Teşekkür ederim. Hemen geliyorum.Lütfen o halde
bırakın ! “
Süratle ve endişeyle çıktı genç
adam. Çok değil, daha 4 sene kadar önceleri yağmur çamur demeden yırtık
ayakkabılarıyla düşe kalka ;kimse görmesin diye arka yollarda kan ter içinde
babasını sırtlayıp eve götürüşü ve sırf bu nedenle zatürre oluşunu hatırladı
nedense. Yayları kırık dökük yatağından 5 ay kalkamamıştı. Ama; şikayetçi
olmadı halinden çocuk sessizliğinde yaşadı o sıkıntılı dönemi. Söz konusu baba
idi çünkü nekahati atlatıp salaha kavuştuğunda ise; babasının trafik kazası
geçirip naçar kaldığında işyerlerini idare edişi geldi gözlerinin önüne. O
küçücük haliyle, sarhoşlara hizmet edişini hatırladı kocaman işletmede. Ve o yaşlarda
küçük aile reisi oluşunu!
Hükümet konağı binasının
bahçesine yaklaştıkça bir hızlı çırpınıyordu yüreği. Heyecanlanmış ve oldukça
yorgundu. Çimenlerin üstüne kıvrılmış yatan, başında kasketi ile babasını gördü
bahçeye girdiğinde. Koşar adımlarla ilerledi ve tuttu o öpülesiye ellerini.
Sızmıştı! Soluk soluğa idi; bekledi başında kendine gelmek istercesine. “—Baba.
Babacığım. Aç gözlerini. Bak ben geldim.” dedi genç memur. Gözlerini yarı
araladığında sevgiyle yoğrulmuş bir ışık parladı adeta.“- Oğlum. Geldin dimi ?
Ne zamandır seni, odanı arıyorum; bulamadım bir türlü. Makamında kutlamak istiyordum.”
Dedi ve sızdı tekrar.
Bir fayton kiraladı oğul son
parasıyla.. Oradakilerin yardımı ile babasını faytona bindirdiğinde Kaymakam’ın
makam odasının penceresinde; tüllerin
ardında ki bir gölgeye takıldı gözleri.
Gelmişlerdi İki
katlı ahşap evlerine. Götürdü babasını yatırdı yatağına.Üstünü örttü ve öptü
ellerinden saygıyla. Ve tekrar mesaisine yetişmek üzere koyuldu o kadar yola.
Sarhoş eşini azarlayan annesinin sesini duydu giderken.
Gözlerinde
biriken yaşları göstermemeliydi; sildi ve geçti oturdu koltuğuna. Bir çay
söyledi hademeye. Bir yudum almıştı ki; daire amiri ve bir adam girince odaya
yarım bıraktı ve doğruldu koltuğundan; ceketinin düğmelerini iliklemeye çalışırken küllüğe bastırmayı ihmal etmedi sigarasını.
O adam Kaymakam Beydi! “-- Bırakın öyle kalsın ceketiniz. İliklemeyin. Sen
değil, ben iliklemeliyim karşında düğmelerimi.” ve o genç delikanlıya sarılıp
kucakladı ve öptü alnından. Genç memur
telaşlanmış, heyecanlanmış titriyordu. Şaşkındı. İlk defa görüyordu Kaymakam
Bey’i. “- Haber verdirdiğimde merak
etmiştim ne yapacağını. O tülün arkasından izledim yaptıklarını. Gurur duydum. Bir
evladın ne şartlarda olursa olsun babasını nasıl sahiplendiğini yaşattın bana.
Helal olsun. Örnek ve ibret alınacak bir davranış. Takdirimi sunuyorum.Hep
böyle kalın” dediğinde kaymakam beyin gözlerinden akan yaşları gördü o genç
memur.
Hep
öyle kaldı o şimdilerde kocaman olan adam. Sarhoş’un oğlu olmaktan utanmadı.
Her zemin ve şartta daima yanında oldu babasının son nefesine kadar. Onun oğlu olmaktan
gurur duydu, onur duydu.
Ve sonrasın da; bir gece yarısı özel
olarak açılan röntgen merkezinde filmi çekilirken son nefesini oğlunun
avuçlarında veren o muhteşem babanın sağ avucu kapalıydı sımsıkı. Evdeyken
yastığının altına bakkal borcu ve harçlık olarak bıraktığı parayı gördü oğul;
güç bela açtığında avucunda. Oğul her şeyine kefildi. Ve bugüne kadar da
babasına hiç söz edemediler, ettirmedi.
O genç memur; babasının ve ailesinin
avukatı kaldı hep. Müvekkilleri kabul etti ve hep savunup dururken; hayatı boyu
onlarla anılmaya mâhkum olduğunu unutmadan asla.