Açılan her parantez intiharın ön
provasıydı
Bir de sökün eden sözcükler.
Dilli dilazer güncesi ömrün
Kimi zaman peltek hüzünlerin de
inhisarında
Yorgun bir seyyah ki
Acının da sevginin de her hali mubah.
Sabahtan geçerken yolu yorgun
şarkıların
Ki geceden kalma her biri
Hayatı diken yeni bir sancı adeta
Kopmalı illa ki kopmalı düğmelerim
Başımı eğmeden gelip geçtiğim
yollarda
Taşa tutsalar da yüreğin mevsiminde
Dikili bir ağaçtır yazdıklarım
Kiminde endişe
Kiminde hurafe
Kimine ise işkence niyetine.
Aşkla evrildiğim
Semayı ilk günden beri sevdiğim
Hele ki semazen ruhum ve güncem
Savruk düzenle ihtilaf
Elbet karınca misali
Taşıdığım sözcükler bir bir
Yuvalandığım şu kozamda
Tek kişilik bir gösteri, mücadele
benimki
Ne zaman ki bir şiir doğsa hücrelerimden.
Hücre hapsine çarptırıldığım o ilk
gün:
Babam benim elbet en sevdiğim
gardiyanım:
Ruhu huzur bulsun yeter ki
Elbet benimki de yediğim vurgunla
Düştüğüm uçurumda:
Ne yabani ne yorgun
Her acıda dahi saklı o teselli
En çok da yaklaştığım Rabbime
Sakit kıldım ben dünyalık telaşı.
Teyakkuz sonrası mı doğdum sahi?
Geç bir cümlede geçkin bir hecede
Ruhumu ve aşkı aforoz edenlere
sitemim
Neydi de paylaşamadığımız
Elbet çarptırıldığımız ceza günbegün
Eritirken bir bir yürekleri
Devindiğimiz hücreler
Oysaki zavallı birer zerreciktik her
birimiz.
İlk günden bu yana uzanan
O tortulu mecra
Dibe çöken elbet acı ve yalnızlıkla
Avunanlara da sitayiş
Savurduğumuz her nidada saklıydı
özlem
Bir rahmete bir kendimize
Bir de toprağa dikip gözlerimizi
Doyacaktık illa ki eninde sonunda
Bizi bekleyen meçhul sonda.