Bir düşün tülünde terennüm eden
yüzümde saklı hazan bahçesi ve martaval okuyan kuşlar gazel yüklü gecenin
mahzun peçesi.
Hoyrat düşlerin hazin çeşmesi sükûn
dileyen bir öncelik ve göğün çatısında selama durduğum aşkın arka bahçesi.
Zamanı uyuttum da geldim hafız ve
şehvetli söylemleri duymadan aşkı rencide edenleri görmeden geldim.
Çıktığım yolda çıkmadığım dağ tepe
kalmadı hem ve minnet dahi etmeden gölgelere kendi gölgemi dahi kovdum ayağımın
dibinden.
İnleyen bir fasıldı.
Çemkiren iblis.
Sözcüklerim yalındı ve temiz tıpkı
dündeki saflığım yarına sunduğum gündeki acıları el bebek gül bebek uyuttuğum.
Zemin taşlıydı.
Hafıza yaşlı.
Yaslı olan kuşlardı ve niyazımda
saklı sükûn.
Hecelerimi b/öldü yetmedi. İhbar
ettim günümü kaldım yarına.
Gönlümü hoş tutan kimse kindar bir
nefsin dahi düşerken gölgesi üstüme tüm beyazlığımla boyadım yeri göğü hatta
sığamazken yere göğe.
Kimi zaman güldüler arkamdan hatta
yüzüme.
Yüz bulamadılar içindeki sefil
çocuktan ve mazlum yüreğimde saklı nice umut ve dua sırtımda çınarım içimde
yanardağım üstelik y/andığım için için hem mezarlık bekçisiydim ölü çiçeklerin
ki ben de bir çiçektim açmaya dair umudu saklı belki de kurumuş yapraklarım
sayıklarken sevgiyi ve hayatı.
Hayat ne miydi?
Ne değildi ki, hafız?
Kimlerdi gördüğüm üstünde hüzün
hırkası.
Kimlerdi gördüğüm üstünde kürkü ve
şatafatlı doğası ki.
İçtenlikti asla sırıtmayan hem
doğallığı dahi darp etmişti insanoğlu.
Bir hazan bahçesi göğün bitiminde ve
aşkın rüyası sözcüğün her hecesinde.
Martaval okuyan saksağan ve baykuşsa
bense dikmiştim gözlerimi yola beklediğim huzur ve mutluluk elbet saklı inancın
muhteviyatında.
Düştü dilimden nicesi ve gözümden.
Gözden düşen bendim belki de kiminse
çıkardığı gözden.
Sevmekle iştigaldim ama üstelik bir
ömür ve yazının katıksız kazanımı daha çok sevmelere dair yazdıkça ömrün
güncesini.
Dündüm ve bu gün.
Yarına biat nice hüküm bekleyen duvar
dibinde ve duvar saksısı gülüşleri unuttum ben insanların ölü belleğinde.
Tırnaklarımla kazdığım.
Avuç avuç da üstüme toprak attığım.
Kimdim ben, hafız? Ya, seni?
Biz olmaktan ötesi var mıydı hem?
Rabbin sunumu ve aşka göğe eren
başımız elbet tutanağı ömrün oysaki sözcükler asla saklı değildi o yıldız
haritasında bilakis kıblemiz ve yanıp tutuştuğumuz aşkın hicvinde sökün eden
bir inançla körüklerken hayatı umudun solmayan titrinde yarınlara uzanan elimiz
ve düşlerin bekası…