Yıllar öncesiydi köye kardeşimle yolcuyuz
ben ortaokul bir ,kardeşim ilkokul 3.sınıf
sen küçüktün kardeşim ben senden küçük
iki küçük çağa olup yürüdük hatırlasana
Ankara'dan Vahşen'e uğurlandık mutlulukla
akşam önü sevinçli Ağın'a indik
yolu biliyordum sanki ama karıştırdık
kaç kez yanıldık Ağın'dan çıkamadık
bir elimde ağır mı ağır sepet
bir elimde sen daha ağırsın
bana emanetsin çünkü
düştük yola hava kararmadan varmalıydık
seni teskin ederken korkuyordum ben de
sıra dutları geçtik yolumuz az değildi
geçen arabalar durmadı
kimse acıyıp ta almadı
yol iyice ıssızlaştı karanlık yaklaştı
kaç viraj döndük
her viraj önü köyümüze çıkacaktı
hep umutlandık bir türlü görünmedi
köy yolu mu uzamıştı
yoksa biz mi yolu benzettik
bilmiyorum ağlaştık mı ?
kah hatırlıyordum yolu kah unutuyorum
bir viraj daha dönüyoruz
nihayet tanımıştık burası zehra tarlasıydı
gözlerimize mutluluk doldu
işte Mahmud’un geyiği dedik şurada mezarlık
tamam köy burasıydı artık
sesler geliyordu köyden
ilk duyduğumuz ses kuriklerindi
sonra
evini kaybeden gıdiklerin di
eşeklerin anırması , at kişnemeleri
arklardan akan suyun sesi
incir erik dut söğüt ağaçların hışırtıları
esen rüzgar bile hepsi bizim köy
gördük musalla taşını heyecanlandık
köye giriş böyle bir mekan tanıdık
şimdi ne sepet ağır geliyordu
ne de kaybolmuşluk korkusu
en güzel finalimiz
akşam ezanları okunuyordu
nenem dedem telaş yapmış yol gözlüyordu
abi kardeş nasıl sevinçliydik mutlu
köyümüzü bulmuştuk bugün büyümüştük ...
mustafa kaya
17.12.2020/ çengelköy