….yazdıklarını okumak bende bağışıklık mı yaptı bilmiyorum , senden mektup gelmediğinde sıkılıyorum ve hiçbir yazı ilgimi çekmiyor musti , ancak c.tesi gecesi polis güçlerimize yapılan terör saldırısının acısı , her şeyin üstündeydi , yabancı servislerin ve uluslar arası terör gruplarına taşeronluk yapan içimizdeki işbirlikçilerin yaptığı bu cinayet tüm ülkemizi etkiledi , göz yaşına boğdu ,öyle zor ve ağır şartlardan yedi düvel saldırılar karşısında ayakta durmasını , terörle mücadelesini sürdürmeye devam eden devlet ve milletimiz , bundan sonra da aynı kararlılıkla yoluna devam edecektir ,şehitlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına sabr-ı cemiller diliyorum , babacığım olanlardan çok etkilendim yazdığın mektuba bu yüzden cavap veremedim , kendime geldiğimde arkadaşlarımla nefes almak için çıktık , evet yine aynı gezinti yerine gittik , eski yerleşim şehrine geldiğim her an bir başka gezegene gelmiş gibi hissediyorum kendimi , sana gönderdiğim fotoğraflar yazamadığım ve anlatamadıklarımı açıklamış olmalı , diyebilirim ki ben buraya geliyorum ruhumda yolculuklar başlıyor , burada , başlayan ve çıktığım zaman yolculuğunda dünya değiştirdiğimi görüyorum , başımı koyduğum yastığa kadar kaç yüz yıl öncesi çizgilere rastlıyorum , hatta geçmişin ışıkları , rüzgarları , akarsu ve dağları ,bayırları , çiçekleri , gün batımlarına kadar öyle farklı ki , içinden geçtiğim geçmişe ait renkler , şahit olduğum tüm görseller kalbimin yeniden doğuşu gibi heyecan veriyor , hissettiklerim bana yeni kimlik yeni sil baştan bir hayat yaşatıyor , anlıyorum ki şehir ve kent hayatları beni ne kadar incitiyor , ne çok üzülmüşlükler yaşatmış , düzenli zannettiğim şehirlerin insana ve haklarına ve ruh dünyalarına , ne kadar hissiz ,duygusuz ve bakımsız davrandığını geçte olsa görüyordum , burada bu eski yerleşim şehrin içinde kendimi arınmış hissediyorum , biliyorum akan su , bir ırmak geri dönmez , ancak günümüze ulaşan uygarlıklarla tanışmak heyecan verici inanılmaz bir dönüşüm geçiriyor insan , geçip giden suların dönüşü gibi , geri döndürülmesi imkansız akarsulara inat , tarihsel bu etkileyici tarihsel dokulara kendimi bırakıyorum , o taşlı dar sokaklarda tarihin fısıltılarına insan hikayelerine evlerin pencereleri kapıları avluları sürprizlerle dolu rastlantılar ve bu yolculuk , yeniliyor beni yeni baştan yeni biri oluyorum, bu yüzden sık sık buralara geliyorum , bazı karanlık uğultular evet huzuru ve barışı ve kardeşliği bozmaya çalışan insanların karanlık uğultuları , yaptıkları tedhiş ve terör ihanetleri yüzünden içimiz acıyor , gözyaşlarımız dinmiyor , fırsat buldukça geldiğim bu eski yerleşim şehri biraz olsun dindiriyor hüzünlerimi babacığım , arkadaşımla geldiğim burada , mektubunda bana gülümsemeler yaptıran yazdıklarını paylaşmıştım , öğrencilerle ilgili yazdıklarına hem biraz güldük hem düşündük , evet şehir İstanbul da olsa , çocuk çocuk , genç genç , aynı genç her yerde , gerçekten ilginçti , bak tekrar okutayım yazdıklarını sana : “….günün yoğun işlerinden biraz olsun kendime gelmek için elimi yüzümü yıkamaya lavobaya girmiştim , aslında öğle namazı için abdest almayı düşünmüş biraz olsun ferahlamak istemiştim , çıktığımda öğrencilere selam verip hal hatır sordum “..ne yapıyorsunuz burada.. , hep bir ağızdan “ hocam Allah kabul etsin ..demezler mi !! , oğlum ne için söylediniz bunu ,dediğimde abdest aldınız ya dediler , peki siz nereden biliyorsunuz , dediğimde , hocam kapı aralığından alt boşluğundan eğilip baktık , abdest alıyordunuz işte …” ..,,haydaaa !!! , ikinci örnek : ..kendisini üzen ve ağlatan öğrenciyi şikayete gelen kız öğrencilere , çağırın bakiimm şu yaramazı enseleyin getirin de göreyim şu efeyi..şeklinde şakacı ve sevgi ile konuşmuştum , koşarak odadan çıktılar bir iki dakika sonra sille tokat tekme üç dört kız öğrenci arasında zayıfca bir erkek öğrenciyi odaya iterek soktular , çocuk yere düştü hatta dizini incitti , az önce şikayete gelen kız öğrencide ağlama hali gitmiş gülüp oynuyor gibiydi , kızları dışarı çıkartıp erkek öğrenciyi koltuğa oturttum , sakinleştirip ağlamaklı gözlerini ve yüzünü kurulaması için peçete verdim , dizlerini ovmasını ,kanayıp kanamadığına bakmasını ,gerekirse pansuman yapalım şeklinde teselliler verdim , koltuğa rahat oturmasını derse girmeyip benimle burada kalmasını söyledim , öğrenci ağlamaklı yüzü ve gözleri düzeldi kendine geldi , verdiği cevap beni şaşırtmıştı “.. hocam onlar bana çok eziyet ediyor , vurup kaçıyorlar son olarak ben de onlara bir kez vurdum ama başımdan çekip gitmeleri için , az önce de bir sürü tekme yedim , yumruk yedim gördünüz ..hep erkek öğrencilere böyle davranıyorlar ..” erkek öğrenci haklıydı , hemen kızları çağırdım hepsinin yüzünde bir mutluluk bir güleryüz , zannediyorlar ki çocuğa bağırdım ,çağırdım , dövdüm , oysa şimdi sert uyarılarla onlara konuşuyordum , o günden sonra kız öğrencilerden bir daha hiç şikayet gelmedi…'', demek böyle durumlarla uğraşıyorsun musti , oysa sen üniveristede doçent profösör olacak adamsın , sendeki bilgi ve ilmi birikim ve yerinde durmak bilmez aksiyoner durumunla yüksek yerlerde olmalısın , ama ben seni biliyorum kendini öne çıkartmaz gösterişsiz ve mütevazi duruşunla razı olursun haline , neyse musti sana bu mektubumda çok merak ettiğim bir hikayeyi yerinden anlatmak istiyorum , geldiğim günden beri hep merak etmişimdir çok sık gördüğüm resimler , evet tahmin ettin değil mi ‘’şahmeran’’..vücudunun üst kısmı güzeller güzeli bir kadın, vücudunun alt kısmıysa yılan şeklinde olan , doğu kültürünün masallarında yer bulan mitolojik bir yaratık şahmeran, yılanların şahı.,özünde iyilik olan bir canlı , yer altında yılanları ile birlikte yaşar ,tüm yılanlar ona itaat eder , o sırada cemşab adlı bir genç, arkadaşlarının açgözlülüğü yüzünden buldukları balı paylaşmamak adına, kuyunun dibinde bırakılır.,burada yalnız kalan ve yukarıya çıkamayan Cemşab, kuyunun yan tarafında bir delik görür. Deliği büyüterek, delikten ışık sızan bölümü gözetler ve orada Şahmeran’ı görür. Sonra geçebileceği kadar kazar ve Şahmeran’la bu şekilde tanışır. Şahmeran Cemşab’ı çok sever. Cemşab, Şahmeran’ın yanında kaldığı süre içinde Şahmeran ona tıp bilimiyle ilgili hiçbir insanın sahip olamadığı bilgileri verir. Cemşab da bu bilgileri öğrenmek için elinden geleni yapar.,o esnada zamanın hükümdarı hastalanır ve hastalığının tek çaresi de Şahmera’nın vücudundadır. Şahmeran’ı kesip etini hükümdara yedirerek iyileştirmeyi düşünen vezir, her yerde Şahmeran’ı arar. Ülkedeki tüm insanları tek tek kontrol eder. Kendince bir yöntemi vardır bu konuda. Tüm insanları hamama çeker ve bir köşeden gizlice yıkanan insanları izler. Cemşab Şahmeran’ın yerini söylememekte kararlı olsa da, vezir Cemşab’ı da hamama çağırır. Bir köşeye gizlenerek Cemşab’ı izler. Orada yıkanmak için soyunan Cemşab’ın vücudunun pullarla kaplı olduğunu gören vezir birden ortaya çıkar. Şahmeran’ı gören insanın vücudunun pullarla kaplı olacağını bilen vezir Cemşab’ı zorla konuşturur. Bunun üzerine Cemşab istemeyerek de olsa Şahmeran’ın yerini söylemek zorunda kalır. Yakalanan Şahmeran, Cemşab’ın ne kadar üzgün olduğunun farkına varır. Bunu isteyerek yapmadığını anlar. Çaresiz ölecektir Şahmeran ama ölmeden önce Cemşab ile görüşmek ister. Cemşab’a kendisini öldürdükleri zaman etini kaynatıp suyunu vezire içirmesini, etleri de hükümdara yedirmesini söyler. Cemşab Şahmeran’ın söylediklerini aynen uygular. Suyunu vezire içirir. Vezir oracıkta ölür. Etini hükümdara yedirir, hükümdar hastalığından kurtulup iyileşir.Şahmeran efsanesi iyilik yapma ve kötülük bulma konusunda insanlara bir ders niteliği taşır ve kuşaklar boyu anlatıla gelir .Efsaneye göre Şahmera’n’ın yılanları, hala Şahmera’n’ın öldüğünü bilmez. Eğer yılanlar Şahmeran’ın öldüğünü öğrenirlerse tüm şehri basacak ve Şahmeran’ın intikamını alacaktırlar. Ama efsanede Şahmeran barışçı ve iyilikseverdir. Yılanları insanlara zarar vermesin, öldüğünü anlamasın diye bir takım hilelere başvurduğu söylenir...babacığım , bu hayatın ve ömrün en kazançlı tarafı ne , biliyor musun ? , doğru bir inancın insanı olmak ve iyilikler üretmektir , hatta bir ayette buyrulduğu gibi : ‘’… Kötülüğe iyilikle karşılık ver…’’ mu’minun-96 gerçeği ile sürekli iyi kalmak ahlakı , öbür türlüsü yani kötü ve kötülük kaynağı olmak hüsran ve bozgun yaşamaktır diyorum , mektubumu , senden bir şiir ile sonlandırayım mı ? : söylenmeyen ne çok sözüm vardı / uykuya benzer gurbetten / hatta gelecek günlerden / uzaklığın dayanılmaz özleminden / ıskaladığım sevinçlerden / yatıştırıcı albümlerden / dışa vurduğum gülümsemelerden / ne çok söylenmemiş sözlerim kaldı / merak etme sen beni / iyi hissediyorum kendimi …/ , evet musti , hadi kendine iyi bak , fotoğraf gönderiyorsun sıhhatli yanakların için botokslu yanaklarım diye , diyet yap az meyve ye , biliyorum meyveden kriz geçireceksin bir gün , yüzün gözün şiş meyve gazı tabi …)))) neyse babacık ellerinden öpüyorum , herkese istanbul’a selam…


04.04.2015 /MARDİN
mustafa kaya
( Mektup-20 başlıklı yazı cirik tarafından 15.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu