Düşlere mahal verensin, ey, sevgili…
Yalnızlığın tabanlarının yandığı ne
ki ne ki?
İçimdeki filizin durağanlığı
Çatallı sesinde iblisin ne ki semazen
varlığım?
Dikiş tutturamadığım ömrün bir
rehavet
Mutluluğun bir rivayet olduğunu bile
bile…
Saf tuttuğum bunca cümlenin bana
kattığından öte
Ne ki sefasını sürmediğim ömrün
Gölgeli yollarında bir düşüp bir
kalktığım…
Elbet artı parantez her gece
serildiğim
Aşkın sarmalında Mecnun gibi
gezindiğim…
İkiletme sözcüklerimi gerçi ikilem
yüklendiğim dünler geride kaldı ama…
Taban tabana zıt olduğum bir dünyanın
mağdur ettiği bir canlı olmamın çok ötesinde dikte ettiğim her günün
körüklediği iç sesin ve hüznün tekelinde takılı kaldım işte yalnızlığına ve
münasip bir dille söylemeye çalıştığım aşkın fıtratında yanıktır yazdıklarımın
ucu ve tutuşan gecenin kıvılcımlarından ördüğüm şiirlerin nazenin sesinde
saklıdır bitimsiz sevgim.
Neşri ise dünün.
Naklettiğim günün hicvi.
Anda saklı bir coşku.
Ve ansızın yanıp sönen bir öfke.
Elbet aşkın eziyet ettiği bir
meziyettir düşkünlüğüm sözcüklere belki de kopacak kıyametin öncüsüdür içimde
yanıp duran ateş.
Nazenindir gecenin sessizliği.
Nevi şahsına münhasırdır yüreğimin
sevgiye düşkünlüğü…
Layığıyla yaşadığım kadar layığıyla
sevemediğim kendim ve de…
Bensiz bir dünyanın düşünden çıkıp da
yola, düştüm bu aşka.
Düşüp de aşka beti benzi sarardı
sözcüklerin ve ela bir titreşimdi İstanbul sokaklarında özgürce dolaşmayı
özlediğim.
Özlediğim daha nice şey belki de
beylik bir kelam addedilen nefsime verdiğim hüküm ve de kesilirken nefesim
bilemedim aşkın rövanşında kendimden daha da uzaklaşacağımı.
Nezdinde ömrün güme giden en güzel
yıllarım.
Güzel kalmayı becerdiğim elbet
kalbimde saklı bir muvaffakiyet…
Hasından sevginin nasiplendiğim.
Haset olan kimse, sevgimi ve inancımı
daha da tetikleyen.
Çenebaz yüreğim çalakalem sevdiğim…
Hüzün furyasında bile kolaylıkla
mutlandığım en çok da umut penceresinde ağırladığım şehrin kuşları.
Kanatlarım çıktı sonunda.
Kanadığım kadar da kanmışken.
Kala kaldığım sokağın başında belki
de asla tahliye edilmeyeceğim bir hapishanenin kalın duvarları…
Gel gör ki sesin de sözün de geçtiği
ve duyulduğu.
Bir zindanı bile cennete
çevirebilirim.
Bir cennetse yarattığım kendimce
cinnet öncesi cehennem ateşine sürükleyen gölgeler ve lanetiyle övünen iblisin peşine
takılanlar.
Hey gidi hey insanlık…
Kulaktan kulağa yayılan fısıltılar
oysaki ben içimdeki aydınlığı büyütmenin sevdasındayım.
Dert diyemem dertlenmem de boşuna:
hem Allah yukarıda.
Belki de bu yüzden Allah’ın bildiğini
kuldan saklamıyorum.
Acının kulvarında bayrak elimde ve
ihtişamlı bir yalnızlığı dahi ipe çektiler ya…
Oysaki pamuk ipliği ile bağlandığım
hayatın son çeyreği idi yaşadığım bu emsalsiz iklim ve ikiletmeden hayatı ve
kaderi yoldan çıkmamak adına zapt ettiğim duygularım ve ölü nefsimin ardından
bir hüznün karnavalıydı adeta dost bilip de içimi açtığım sevip de niyet
ettiğim lakin resti çeken dünyadan kaçmanın yollarını aradığım…
Elbet içine düşülesi bir aşkın
neşridir sözcüklerimle diktiğim söküklerim ve acının kaçan çorabında bir tırnak
izi gibi aslında sessizliğin tırmaladığı.
Bir geçiştir benimki.
Bir dünyadan diğerine çünkü tek
yapabildiğim sevmek ve yazmak elbet eksilmeyen nazım niyazımla insanlar kaçacak
delik ararken elbet hak veriyorum da ne de olsa içimdeki boşluk ve yürekte saklı
tuttuğum hoşluğun rüzgârı ile sürükleniyorum günbegün ve illa ki sevgidir tek
kaçışım nihayetinde uzlaşacağım bir romans gibi içimin türkülerinde dönenen
şiirlerim ve devinen yüreğimle bir atom gibi parçalanması da imkânsız içimdeki
g/izin.
Bir vasfım var ya da yok.
Lakin addedilen sefil sıfatlara da
karnım tok.
Altı üstü bir insanım altı üstü
devşirme duygulardan kendime ördüğüm bir cennet sepeti içinde g/izlendiğim
bazense suskunluğum iken meze yaptığım günden kaçıp da geceye saklandığım…
Elbet geceyi aydınlık kılan da
kalemimdir ve sevginin sönmek bilmez meşalesi ile hala net görebildiğim gecenin
karanlığının yanında bir alıntı mahiyetinde bir şiir gibi yaşadığım hayatın
kısa özetinden çıkıp da yola varmayı umduğum o nihai mutluluk ve kat çıkmanın
fasılları hidayete.
Korkmadığım kadar tütüyorum.
Tüttüğüm kadar turluyorum.
Ve resmini çiziyorum hayallerin elbet
şiirler durağında imgelerin ihtişamında bir duvağın arkasına gizlenen umudun da
teşviki ile sadece susuyor ve bekliyorum sabırla: şükrün vesile olduğu o
pencereden gördüğüm güneş her nasılsa aralıksız göz süzen ve içime aydınlık
veren yoksa nasıl görürdüm önümü bir ömür üstelik t/uzağa düşmeden yaşamanın da
vesile olduğu her yeni günün umuda denk düştüğü…