23 NİSAN VE KÖYLÜ KIZI-YAŞANMIŞ ÖYKÜ
YAZAN-JULİA HEVİ PALABIYIK-ÖĞRENCİ
SERİNYOL-ANTAKYA-HATAY
Okulumuz Necati Oflazoğlu Ortaokulu virüsten dolayı
zoraki tatil edilince ne yapacağımı şaşırmış ve bir o kadarda üzülmüştüm,okulumdan,öğretmenlerim
ve arkadaşlarımdan ayrı kalacaktım,öğretmenlerimiz okulumuzun ne zaman
açılacağı konusan’da hiçbir şey söylemiyorlardı,TV’nin karşısına geçip
haberleri izlediğimde üzüntüm daha arttı,virüsden dolayı artık evlerde eğitim
yapacaktık, hüzünle ayrıldığım okulum ve arkadaşlarımı daha ilk günden itibaren
özlemeye başlamıştım.
Telefonla birbirimizi arayıp özlem gidermeye
çalıştık,okulumu,öğretmenlerimi,sınıf öeğretmenimi,arkadaşlarımı bir daha ne
zaman görebilecektim? İlk günler zor gelse de zamanla alışmaya başladım.Evde,kitap
okuyarak, TV’den uzaktan eğitim olan
EBA’proğramlarını izleyerek, bilgisayardan genel kültürle ilgili yarışmaları izleyerek,
anneme mutfakta ve temizlik işlerinde yardım ederek günlerimi geçiriyordum.
Babam alış veriş için sokağa çıkarken tıpkı bir ameliyathaneden çıkmış bir
doktor gibi maske takıp, elindeki eldivenlerle çıkıyordu komik oluyordu ama
bununda zorunlu olduğunu zaman içinde anlamaya başladım.Babama’da dışarıya
çıkmak yasaklanınca tamamen şaşırdım kaldım,balkondan caddeye bakıp gelip,geçen
arabaları ve insanları seyrediyordum,evde kalmak meğerse ne kadarda zormuş ,evdeki
muhabbet kuşlarımla ilgilenmeye başladım ,onların yemlerini,sularını vermeye
başladım,virüs karantinası her tarafta yayılmaya başlayınca beni bir üzüntü ve
korku sardı beni acaba bendemi
ölecektim,babam dışarıdan yiyecek,içecek alıp geliyordu bizler apartmanımızın altında bulunan bakkala bile
ekmek almaya gitmiyorduk, babam buna izin vermiyor ve kendisi her şeyi
üstleniyordu, bu kezde babama bir şey olacak diye ödüm patlıyordu, içimde bir
korku oluşmuştu.Öğretmenim Gassun Hanım bizlere dijital ortamdan”23 Nisanla
ilgili bir öykü yarışması yapılacakmış ,sizlerde birer öykü yazarak
katılın”dediğinde çok sevinmiştim ,tamda bana göre bir işti yazmak ,çünkü
yazmayı çok seviyordum,okumayıda ,geçtiğimiz aylarda bir masal kitabım yayınlanmışt,şimdi
ise bir öykü yazacaktım.Acaba ne yazsaydım,neler yazmalıydım ,çünkü tüm
arkadaşlarımda bu yarışmaya katılacaklardı, bundan dolayı büyük bir heyecan
duyuyordum,ayrıca arkadaşlarımla bir yarış içinde olmak istiyordum.Türkçeyi çok seviyordum,bizim güzel dilimiz bal
tadındaydı öyleyse bende güzel şeyler yazmalıydım, okulumuzun diğer okullar
arasında mutlaka dereceye girmesini istiyordum,yüzlerce arkadaşım öykü
yazacaktı ,en azından ben böyle düşünüyordum,öyleyse bende güzel bir öykü
yazmalıydım,hemen konuyu araştırmaya ,kitapları karıştırmaya,gazetelere
bakmaya,başladım ama bir türlü işin içinde çıkamamıştım ,Annem Sultanın bana
daha önce anlattığı güzel bir çocukluk, okul anısı vardı sonunda onu yazmaya karar verdim ve anneme bir
kere daha öyküsünü anlatmasını istedim,tam 43 yıl önce yaşanmış bir öyküyü
canlandıracaktım,Annemin anlatırken heyecanlanmasını,hüzünlenmesini,sevincini
bir arada gördüm ve yaşadım.Annem Sultan başından geçen olayı sanki daha dün
yaşamış gibi anlatıyordu, bende heyecanla dinliyor ve elimdeki kağıt kalemle
notlar alıyordum. Bu öykü Reyhanlı ilçesinde geçmişti.Annem okuduğu ilkokulda
son senesinde bu olayı yaşamıştı, yıllarca Gazetecilik yapmıştı,şimdilerde Gazeteci olan
babamla birlikte bir gazete yayınlıyorlardı.Annem Sultan bu yıl 23 Nisan
Bayramını bizlerin kutlayamayacağı içinde son derece üzgündü,bizlerin adına
üzülüyordu,oda sanırım çocukluğunu bizim kutladığımız bayramlarda yaşıyordu
kimbilir?Ama virüsten dolayı dışarıya çıkamıyacağımızı biliyordum.Bana olayı
anlatmaya başladığında sanki okulundaki sınıfındaymış gibiydi,bana bak kızım:
O zamanlar ilkokul beşinci sınıftaydım,yani o yıl
okulumum bitirecek ve Ortaokula gidecektim,yani senin anlayacağın okulumda
benim son senemdi,23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaşırken her
yıl olduğu gibi bu yıl aynı sevinç ,coşku kaplardı içimi.Her yıl okulumda köylü kızı olup,giyeceğim kıyafetleri
konu, komşudan ödünç temin ederdim,okuldan
verilen kıyafetleri alamadığımız için hep Köylü Kızı kıyafetleri giymek zorunda
kalırdım,bu rolüm için komşulardan ödünç Şalvar,Cepken,Ayakkabı, Yelek,Oyalı
tülbent,Testi bulurdum,bu yıl ilkokulda son senemdi,bende diğer zengin
çocukları gibi cicili biçili,süslü kıyafetler giymek istiyordum.Köylü kızını
canlandırdığımda giydiğim tüm giysileri komşularımızdan ödünç alırdık,şalvar ve cepken giyer
testiyide sol omzuma yerleştirip yürüyüş yapardım.
Bu yıl kız
çocukların giyeceği elbise pembe üzerinde küçük küçük çiçek desenli olandı, karpuz kollu, bebe yakalı, kemerli
masallardaki prenseslerin kıyafeti gibiydi bu kıyafetleri İstemesine çok istiyordum
ama yoksulduk bunu almamız mümkün olmazdı,tıpkı masallardaki prensesler gibi
olmak istiyordum ama babam gurbetteydi para kazanmak,çalışmak için uzak yerlere giderdi ve aylarca eve gelmezdi,gelirkende
torbalar dolusu yiyecek,içecek,giyim kuşam getirirdi, babam rahmetli olalı on
yıldan fazla oldu onu çok özlüyorum.
Öğretmenim Sabiha Siyahkara sınıfta: Çocuklar kıyafet
diktirmek isteyenler 20 lira getirsinler,terzi
gelip sınıfta ölçü alacak, pazartesi son
gün…demişti.Ders bitipte zil çalınca öğretmen bir daha yirmi lirayı bizlere
üstüne basa basa hatırlattı:Çocuklar unutmayın ailelerinize söyleyin, elbise
alacak olanlar 20 lira getirsinler…
Okulumuzdaki hademe olan Zeynep Teyzenin çaldığı sarı zilden sonra koşa koşa eve gittiğimde
,annem mutfakta yemek yapıyordu.Bir nefeste öğretmenin istediği parayı ve elbiseyi anlattım,alacağım
cevabın olumsuz olacağını biliyordum ama yinede;Ne olur anne,bak bu son senem
içimde kaldı kıyafet diktirmek istiyorum,ne olur para verde öğretmene götüreyim
diye yalvarıyordum.
Annem: olmaz kızım paramız yok,bu yılda yine köylü kızı ol,çokta güzel oluyorsun zaten,baban
yok, daha parada göndermedi,bu senede böyle olsun,idare et dedi ama ısrarımdan dolayı’da son derece üzülmüştü…
Annemin
üzüldüğünü,hatta ağlayacak gibi olduğu gördüğümde daha fazla diretmedim.Cumartesi
ve Pazar günü benim için en uzun gün olmuştu,hafta sonu bitmiş Pazartesi günü
gelmişti.Sabahın erken saatinde okula gidecektim ama Üzgündüm,yemek,içmek bile
istemiyordum,zorakide olsa kalkıp okula hazırlık yaptım,Annem saçlarını
tararken üzgündü,bana:
Hadi kızım geç kalacaksın okul vakti yaklaşıyor,bir
şeyler yede git,dedi,bakır sininin içindeki yiyeceklere baktım ,onlarda sanki
bana bakıyordu,zoraki olarak aldığım birkaç lokma boğazıma diziliyordu,kalkıp
okulun yolunu tuttum.Okul bahçesinde yüzlerce talebe ile her gün sabahleyin
okuduğumuz andımızdan sonra sınıflara girdik.
Sınıfa
itiş,kakış sınıfa girdiğimizde öğretmenimiz Sabiha öğretmenimizde bizleri
bekliyordu,bizlere Günaydın çocuklar dedi,hep beraber bağırarak bir “Sağolll”
çektik.Öğretmenim:Çocuklar derse başlamadan önce 23 Nisan kıyafeti için ne
yaptınız para getiren varmı aranızda dedi,para getirenler sevinçle parayı
masaya bırakıp, öğretmene adlarını yazdırıyorlardı bunları görünce boynum bir
yana eğilmişti,nasıl üzüldüm,kahroldum,ölsem daha iyiyidi bir 20 lirayı
bulamamıştım,o zaman paranın gücünü
öğrenmiştim,23 Nisan benim çocuk olarak kutlayacağım son bayram olacaktı ama
daha sonraki tüm yıllarda çocukların bu güzel ve eşsiz bayramını içimde
duyumsadım ve yüreğim hep çocuklarla attı,Bizlere bu bayramı hediye eden
Rahmetlik M.Kemal Atatürk’ü her zaman özlemle,saygıyla andım ve onun bu güzel
Cumhuriyetine sahip çıktım.
Birinci ders bitmiş teneffüs zili çalmıştı,zaten benim kafam derslerde
değilde,hayal ettiğim prenses elbisesindeydi,oturduğu kırık dökük sıramda bile
o hayali prenses elbisesini kara önlüğümün üstüne giyiyordum 20 Lira,20 Lira ne
yapıp,edip bu parayı Annemden almalı ve öğretmenime getiripi vermeliydim,adımı
listeye yazdırıp ölçümü terziye aldırmalıyıdım!
Okulumuz, evimize on dakikalık uzaklıktaydı ama ben
bir atlet gibi bir koşuda eve gidip Anneme yeniden yalvarmaya,yakarmaya tekrar gittim
Annem,evde yoktu,ninem Yeter evde tek başınaydı, Nenemin
yanına gidip:Nene, bana 20 lira vereceksin dediğimde Nenem çok şaşırmıştı!
Kızım, annenin haberi varmı kızım diye sordu,bende Nineme;
annem söyledi nenen sana parayı versin,baban Trabzondan para gönderecek o zaman nenene
veririm,dedi. Ninem ikna olmuştu yinede benim gözlerime bakarak yalan söyleyip
söylemediğimi görmek istiyordum,aynı sözleri tekrarladığımda, pazen kumaştan
yapılmış olan elbisesinin cebine nasırlı,kınalı elini usulca sokup bir tomar
para çıkardı, içerisinden seçerek bana kağıt 20 lirayı uzattı,aman Allahım ben böyle
bir yalanı nasıl söylemiştim, ninemi kandırmış yalan söylemiştim,ama içimdeki
23 Nisan coşkusu ile koşarak okula döndüm ,avucumda sıkıca tuttuğum kağıt 20 lirayı öğretmenim Sabiha Siyah
karaya verdim ve adımı listeye yazdırdım.Terzi
okulumuzda olduğu için hemen geldi benim
ölçümü sınıfta aldı.son derece mutluydum
artık,yerde değil, göklerde kuş gibi uçuyordum..Ama ninemi kandırdığım içinde
hem utanıyor,hemde Annemden yiyeceğim dayaktan korkuyordum,başımı yere
eğiyor,için için ağlıyordum ama gözyaşlarım dışarı akmıyordu…
Dersler bitti ,okuldan çıktım ama eve gitme vakti
geldiğinde,eve nasıl gideceğim diye kara
kara düşünmeye başlamıştım,utanıyordum ve çok korkuyordum.Annem,Ninemi kandırıp
parayı aldığımı şimdiye kadar çoktan öğrenmiştir,kimbilir
nasıl kızmıştır,çünkü ne olursa olsun yalan söylemeyin yalan kötülüğün anasıdır
diyerek büyütmüştü bizleri.Anneme yalan söylemeyeceğime
diye verdiğim sözümü tutamamış 23 Nisan Bayramında giyeceğim elbise için yalan söylemiştim, hak ettiğim cezaya
razıydım..
Şimdi ne olacak ,ne yapacağım eve gitmeyeceğim
diyerek akşama kadar sokaklarda arkadaşlarımla çeşitli oyunlar oynadım,
dolaştım
Akşam olmuştu,çarşı camisinden ezan sesi
yankılanıyordu, hava ağırdan kararmaya
başlamıştı bile, karnım iyice acıkmıştı,eve gidip,gitmemek arasında
kararsızdım ama gitmekten başka çarem yoktu. Sokağın hemen başında olan
evimizin demir kapısının önüne geldim ama içeriye bir türlü giremiyordum, sanki
içeride kötü insanlar,canavar varmıştıda beni hemen kapacak,yiyecekmiş gibi
geliyordu,girmeye cesaret edemiyordum.Akşam saati komşular dışarda,sokağın başında
oturuyorlar aralarında sohbet edip,gülüp eğleşiyorlardı.
Kapının önünde kararsız beklerken birden ,arkamdan
bir elin uzun saçlarımı sıkıca kavradığını hissettim,birden tüylerim ürperdi
kimdi acaba saçlarımı tutan?Usulca
korkarak başımı çevirdiğimde annem Zeynep’i gördüm utanmıştım, utancım
korkularımdan daha büyüktü.Anneme dönerek; beni dövecekmisin diye sordum,oda
evet dövmek ne’ki seni gebereteceğim dedi,Çaresiz utanç içinde; tamam anne
döveceksen döv ama burda dışarda herkesin içinde değilde evimizde döv bari,eve
girelim ,kimse duymasın görmesin istersen öldür;değimde annemin yüzünde yarı
bir acıma,yarı kızgınlık dolu soğuk bir gülümsemeyle sıkıca tuttuğu saçlarımı
bıraktı.
Tamam
,dövmeyeceğim gir içeri ,dediğinde şaşırdım eve zoraki girdim birden bire anneme sarıldım ve ona bir daha
yalan söylemeyeceğim bu yalan ilk ve son yalanım dedim ve daha önceden verdiğim
sözümü yenilemiştim…
Birkaç gün ,geçtikten
sonra terzi gelip diktiği elbiseleri öğretmenin masasına bıraktı.Öğretmen son
derste, birer birer çağırıp, elbiselerinizi eve götürün,yarın sabah giyip öyle
gelin okula dedi.
Okuldan çıkıp eve giderken sanki kucağımda elbise
değilde kırılacak cam sürahi varmışçasına
dikkatli ve yavaş yavaş yürüyordum.Kapıyı dikkatli açıp içeri girip elbiseyi
annemin yatağının üzerine usulca koydum ve annemi çağırdım.Annem elbiseyi
görünce;çok güzelmiş, güle güle giy,23 Nisan Atatürk’ün sana hediyesi,onun
hatırına sana kızamadım, vurmaya kıyamadım;dedi ve bana beyaz bir ayakkabı
aldığını söyleyerek ;bu elbiseye yeni
ayakkabı lazım al bakalım dene olacakmı;dediğinde sevinçten havalara uçtum
anneme sarılıp defalarca öptüm. Beyaz naylon ayakkabı tam olmuştu,pembe
elbisenin minik beyaz çiçekli elbiseme çok ama çok yakışmıştı, o gece sabahı
zor ettim hoca ezanı okuduğunda ayaktaydım,annem uyanmış kahvaltı
hazırlamıştı.Geç kalacağım endişesiyle ben üzerimi giymek isteğimde annem güldü
daha erken önce kahvaltını yapıp sonra elbiseni giyersin dedi. Çabucak kahvaltımı
yaptıktan sonra üzerimi dikkatli bir şekilde giyip ,ayakkabımı giyerek evin
içinde bir tur attım.Annem ;bayramın kutlu olsun diyerek beni öpüp, uzun saçlarımı
taradı,ördü bir daha öpüp, yolcu etti.
Okula gittiğimde herkes cıvıl cıvıl ellerde
bayrakları vardı.Öğretmenler birbirinden güzel giyinmiş,sevinçli telaşlı
öğrencileri boy sıralarına göre sıraya diziyorlardı. Ben hemen sırama girdim.23
Nisan kıyafeti giyenler ön sıralarda yerini almış, siyah önlükleri giyenler en
sonda yerlerini almışlardı.
Tören
alanına gitmek üzere herkes yerini almış, yürüyüşe başlamıştık.Hatayı
Fransızlardan kurtaran Türk birliğininin komutanı olan Albay Şükür Kanatlı nın
adının verildiği caddede başlayan yürüyüşümüz,Atatürk caddesinden tüm okullarla birlikte Reyhanlı belediyesinin
önündeki tören alanında son bulmuştu.Caddeler insanlarla dolup taşımış;yaşasın
Cumhuriyet,Yaşasın M.Kemal Atatürk; sesleriyle inliyordu,bizler ellerimizde
bayraklar,başlarımız dimdik zafer kazanmış asker misali yürürken gururluyduk.23
Nisan elbisesinin içinde kendimi bambaşka hissediyordum.Mutluluktan yürümüyor
adeta bir kelebek gibi uçuyordum.Sınıfımızı temsilen
şiir okuma görevi bana verilmişti. Tören alanında adım anons edilince o
elbiseyle çıkıp şiirimi okumak beni daha
çok heycanlandırmıştı.Cumhuriyetimizin ve devletimizin kurucusuM.Kemal Atatürk
olmasıydı bu mutluluğu yaşayamazdım, bu gün Hatay’da Türk,Arap,
Kürt,Ermeni,Rum,Müslüman,Hıristiyan,Musevi,Alevi,Sünni birlik ve beraberlik
içinde kardeşçe yaşıyoruz,bunuda yine Atatürk’e borçluyuz. Yıllar geçti ama 43 yıl öncesinden diktirdiğim ve 23 Nisan bayramında
giydiğim çiçekli elbisem hiç ama hiç eskimedi,sanki her gün üstümdeymiş
gibi hissediyorum dedi. Annem Sultanın o güzel ela gözlerinden yaşlar dökülmeye
başladığında, bende ona ,Cumhuriyete, Atatürk’e sarılıp
ağladım.Okulumu,Öğretmenlerimi,Arkadaşlarımı özlemiştim,ne zaman kavuşacaktım
ben onlara acaba?Annemin anlattığı bu öyküden o kadar etkilendim’ki bayramlarda
bir elbise ,ayakkabı, ,tablet,bilgisayar alamayan arkadaşlarımı düşündüm ve
büyüdüğümde tıpkı annemin hayalleri gibi hayalleri olan insanlara yardım
etmeyi,23 Nisan bayramlarında çocuklara çeşitli hediyeler almaya kendi kendime
söz verdim.
NOT:Bu öykü gerçek bir yaşam öyküsüdür!Bu öyküyle
okulumu temsilen Milli Eğitim Bakanlığının açmış olduğu öykü yarışmasına
katıldım ama şimdiye kadar hiçbir şekilde yarışmanın sonuçları Necati Oflazoğlu Ortaokulunda açıklanmadı?
JULİA HEVİ PALABIYIK KİMDİR?
9 Şubat 2010 tarihinde Hatay-Reyhanlı ilçesinde
doğmuşum, Annem sıkıntılı bir doğum yaşamış, kıl
payı
ölümden dönmüş ondan dolayı bende mucize eseri
hayattayım,
adımı aslında Mücize veya nefes koyacaklarmış ama
babam
Erhan JULİA, Annemde HEVİ adını bana vermişler. 2
Yaşında
Serinyol beldesine taşınmışız bu nedenle 2011
yılından bu yana
Serinyol'da yaşamaktayım. İlkokulu Serinyol-Süleyman
Şah
ilkokulunu taktirle bitirdim. Halen Serinyol Necati
Oflazoğlu
ilköğretim okulu 5.sınıfta okumaktayım. Babam ve
Annemin
Gazeteci olmalarından dolayı okumaya merak sardım.
Evimde
kendime ait yaklaşık 100 kadar Masal, Hikaye, Resim
kitapları
bulunmaktadır.
Bu kitabımı babamın teşviki ile oluşturdum ve
yayınladım, günlük yaşamımda yer yer günlükler
tutmaktayım,
resim yapmayı, müzik aleti çalmayı, kitap okumayı,
Yürüyüşe
çıkmayı, akraba ve arkadaşlarımı ziyaret etmeyi,
kütüphaneleri
çok seviyorum. Çocukluğumdan beri sürekli "Ben
doktor
olacağım" diyormuşum ama bu gidişle edebiyatçı
olacak
gibiyim.
Yazarın
Önceki Yazısı