Yeniçeri zabit/ subaylarına da Ağa denir. Yeniçeri ağası “Akbıyıkoğlu Hasan Ağa Olayı” Kayseri tarihinde önemli bir hadisedir. Ağa yönetimden yüz bulup eşkıyalığa soyunmuş; konak basıp kim varsa öldürmüştür. Ağaların ve âlimlerin öldürülüp konakların yakıldığı, kadın, çoluk-çocukların perişan olduğu bu hadisenin sebepleri arasında itibar savaşı da vardır.
Molla Zahid Efendi, 1714
yılında Kayseri müftüsü olan Divrikli Fazıl Osman Efendi’nin torunudur. Lala
Paşa Camii’nde hatiplik, Köşk Medresesi’nde müderrislik yapmıştır. Eşkıya Hasan
Ağa, 1820 Ramazan’ında Lala Paşa Mahallesi’ndeki konağına saldırır; pek çok
kimseyi öldürür.
Kayseri’nin ileri
gelenlerinden bazıları arasında Müftü Hacı Halil Efendi ve Feyzi Efendizade
Fethullah Efendi, bu eşkıyanın şerrinden korkarak, Gesi’ye çekilirler.
Akçakayalızade Salih Ağa
Kayseri’nin asayişiyle görevlidir ve emrinde en az 500 asker mevcuttur.
Fethullah Efendi de kayın biraderi olur. Fethullah Efendi, Kayseri’nin tanınmış
ailelerindendir, âlimdir, zamanında fevkalade itibara sahiptir.
O günün siyasi iradesi
elinde olan Salih Ağa, bu kişiye sahip çıkmamıştır. Feyzi Efendizade Fethullah
Efendi’nin zenginleyip işlerini yürütmesi Hasan Ağa Olayı’nın sebepleri
arasında gösterilir.
Müftü Halil Efendi, Feyzi
Efendizade Fethullah Efendi’nin zenginleşip işlerini yürütmesine rağmen,
Fethullah Efendi tarafını tutmaktadır.
Gesi’ye çekilme hareketi
vatandaş tarafından uygun görülmez; kendilerine garanti verilerek Kayseri’ye
getirilirler. Hasan Ağa’nın adamları çok geçmeden Fethullah Efendi’nin konağını
kuşatırlar. Çatışma sürerken Fethullah Efendi bir nedimeyi, yardım talebiyle,
asayişle görevli eniştesi Salih Ağa’ya gönderir ancak o -bırak yardımı- elçi
kadını da geri göndermez. Eşkıya konağı basar; yakar, yıkarlar. Konakta
Ağa’lardan -şimdi evi Etnografya Müzesi olan- Gübgübzade Hacı Bekir Ağa da
vardır. Onu ve pek çok kişiyi öldürürler. Fethullah Efendi ve Müftü bir yolunu
bulur, kaçarlar.
Müftü, şimdiki Seyfullah
Türbesi yanındaki Seyfullah Efendi Camii’ne saklanır fakat o civarda bulunan Kürtler,
müftüyü cami içinde şehid ederler.
Fethullah Efendi evinden
kaçarken kapıda iki eşkıyayı öldürür. Akçakaya’ya, Salih Ağa’nın konağına
varır. O ise, “Atın yorulmuş; sana bir at verelim!” diyerek dalga geçer.
Çaresiz Fethullah Efendi, daha önce beslediği Hisarcıklı Ali’nin evine gider.
Ancak dost bilinen Ali, Efendi’sini eşkıyaya ihbar eder. Eşkıya Hasan Ağa, 1819
Temmuz’unda Fethullah Efendi’yi bulup şehid eder.
Aslında “itibar sahibi
olmak” taraflar arasında, bilinçaltında da olsa, bir rekabetin varlığını
göstermektedir. Küçük Hafız Efendi (ö:1889)ye İstanbul’daki imtihanda sorulan sorunun
cevabı, ilim adamları ile sermaye sahiplerinin konumunu anlatması bakımından,
ilginçtir. Sözlü imtihanda, “İhlas”, “Tebbet’in altında mı, üstünde mi? diye
sorulur. Aslında “İhlas, Tebbet’ten önce mi sonra mı?” diye sorulması
gerekirdi. Soruda vurgulanmak istenen bir husus vardır. Küçük Hafız Efendi
Arapça olarak söylediği bir şiirle cevap verir.
Türkçesi şöyledir:
Cahiller soyları ve
mallarıyla öne geçip saygı görmektedirler
Âlimler bilgileri ve
terbiyelerine rağmen altta oturmaktadırlar.
Yüce Allah’ın manzumesi
olan “Gul Huvallahu Ehad”in
“Tebbet Yeda Ebi Leheb” Suresi’nin
altında olduğu gibi.
Bu Arapça şiirin Osmanlıca
söylenişine, son devir Osmanlı âlimlerine yetişen muhterem Mustafa Çuhadar’ın
derlediği şiir demetinde rastlıyoruz:
“Tasaddur etmeyi sanma ki
bir âli nesebtendir
Oturmak pây-i mecliste,
hayâ ile edeptendir
Tasaddur eyledi Tebbet
çıkıp mâfevki İhlas’a
Biri medh-i İlâhîdir, biri zemm-i Leheb’tendir.”
Tarih’i “tekerrür” yani
olayların başka bir zamanda tekrar yaşanması olarak tarif ederler. Zamanımızda
da çekememezlik yaşanmakta, “sen ne isen öyle kal” denmeye getirilmektedir.
İlimle saygınlık kazanan biri siyasi/ idari veya ticari saygınlık istediği
zaman -eskisi gibi değilse de- medeni bir şekilde linç edilmeye kalkılmaktadır.
Çünkü onlara göre, gönül zengini olmak birilerinin hakkıysa, mal zengini olmak
kendilerinin hakkı olmaktadır. Bir kişinin ikisini birden elde etmesine bir
şekilde izin verilmemektedir. Bu gizli savaşta başarı sağlanınca, kazanan taraf
sevinçten dört köşe olmaktadır.
Böyle zamanlarda “öldükten
sonra dirilmeye iman” daha bir önem kazanmaktadır.