Bu
şehrin hafıza kayıtları’ndan biri de, Tennûrî ailesidir. Haziranın ilk
haftasında, Melikgazi Belediyesi tarafından, adına etkinlikler düzenlenmiştir.
İbrahim
Tennûrî halk ağzıyla “Şıh Cami” denilen cami bitişiğindeki Türbesindedir. Bugün,
bulunduğu cadde ve sokak da aynı adla anılmaktadır.
Babası
Sivaslı Sarraf-zadelerden Hüseyin Efendi, anası Amasya’lıdır. Doğum tarihi
bilinmemekle birlikte doğum yeri Amasya ve Sivas denilmektedir.. İlköğrenimini
Sivasta yapmış; sonrasını Konya’da, Sarı Yakub Efendi’den tamamlamıştır.
Hocasının
ölümü üzerine 1438 tarihinde “Âlimler Merkezi Kayseri”ye gelmiş, gördüğü ilgi
üzerine Kayseri’ye yerleşmiştir. Öncelikle Hunat Medresesi’ne müderris tayin
edilmiştir. Bir süre sonra Vakfiye’de ders veren hocaların Hanefi mezhebinde
olması gerektiği ortaya çıkmış; Şafii mezhebinde olan İbrahim Efendi’nin görevi
bırakması gerekmiştir.
Mezhebini
değiştirip müderrislikte kalma teklifini “değmez” diyerek kabul etmemiştir.
Köşesine çekilerek manevi ilimlerle meşgul olmaya başlamıştır.
Devir
Fatih Sultan Mehmed dönemidir. Akşemseddin’in şöhreti Kayseri’ye erişmiştir.
Fatih’in hocası Akşemseddin tasavvufta Hacı Bayram Veli’nin (ö.1429)
yolundadır; tarikatına da “Bayramiyye” denilmektedir. İbrahim Efendi,
Akşemseddin’in Beypazarı’nda olduğu haberi üzerine oraya gitmiş; varınca şeyhin
Göynük’e geçtiğini öğrenmiştir. “Gönül hastalığı” şikâyetiyle şeyhe
bağlanmıştır. Şeyhi Akşemseddin’in diploma vermesinden sonra Kayseri’ye dönmüş;
ölene kadar müridlerinin eğitim/öğretimiyle ilgilenmiştir.
“Tennûrî”
adını alışı nasıl olmuştur?
“Tennûr” Farsça bir kelime olup tandır
anlamınadır. Şeyhi Akşemseddin gibi, manevi ilim yani dua yanında maddi ilim
yani tıbbi tedavi olarak tandırda terleme yöntemini kullandığı için “Tennûrî”
denilmiştir.
Oğlu
Lutfullah Efendi’den aktarıldığına göre, Kayseri’ye dönüşünde kabızlığa
yakalanan Şeyh İbrahim çaresini bulamaz. Şeyhi Akşemseddin’e danışmak
ister. Ancak bu yıllar,
Karamanoğullarıyla kargaşa dönemidir. Yolculuk sırasında gördüğü bir rüyayı
yorumlayarak tandırda terleme yöntemini uygular; iyi olur. Şeyhi Akşemseddin’in
(ö.1459) huzuruna vardığında olanları anlatınca “dervişlerini de bu metodu
uygulaması” onayını verir. Bu yüzden kendisine “Tennûrî” denilir.
İbrahim
Tennûrî, 1482 tarihinde, güz mevsiminin bir perşembe gecesinde, vefat etmiştir.
Kayseri’de
verdiği hizmetlerden dolayı Fatih Sultan Mehmed bir fermanla İbrahim Tennûrî
ailesini, nesli de diğer padişahlar tarafından onaylanmak suretiyle vergiden
muaf tutulmuşlardır. Babası vergi tahsildarı olan Ragıp Bey (ö.1950), 1910
yılında bile İbrahim Tennûrî torunlarından vergi alınmadığını yazar.
Hisarcık-Fatih
Parkı’nda bulunan Osmanlı’nın sembolü “Ulu Çınar” onun hatırası olarak
anılmakta olup koruma altındadır. Kasabada İbrahim Tennûrî Mahallesi ve Sokağı
bulunmaktadır.
Vakfın
mirasçısı olmak üzere açılmış davalar olması, biyolojik olarak O’nun soyundan
gelenlerin hâlâ bulunduklarını gösterir.
“Lutfun
da hoş kahrın da hoş” diye yinelenen ilahisinin sözleri Tennûrî’nin kulluk
felsefesini ortaya koyar.
Eserlerinin
Türkçe yazılmış olması ayrıca çok önemlidir.
Günümüzde
Şıh adıyla anılan Tennûrî, Bursalı’nın dediği gibi, Osmanlı’nın büyük
şeyhlerindendir. Camisi, türbesi, çeşmesi, sokağıyla hâlâ yaşamakta;
“Kayseri’nin hafızası” olmayı sürdürmektedir.