Zaman, yorgun mızraklarıyla kanımı donduruyor. Evren, nasırlı ellerini gözyaşlarıyla yıkıyor. Kainatın en mahrem sırları deşifre edilmemişken ve manolya çiçekleri yüzünü buruşturmamışken, hantal cümleleri dilimde sadalıyorum. Bahar, pürçeklerini toplayan bir kadın misali, kıştan kalma donuk kareleri siliyor. İnsan, sakat sendromları ruhunda kovalarken yoruluyor…
Mizacımız farklı olsa da, ölüm çığlığı gelene dek ömür yorganı altında konaklamak zorundayız. Düşlerimiz paslı prangalara tutsak! Hayallerimizin boynuna ise kalın urganlar çoktan geçirildi. Kalemim başka aşklardan peydahlanmış duyguları satırlara karalıyor. Bedenim, ısmarlama istilalar yüzünden göçe hazırlanırken, satırlarımın ahengini bir türlü yüreğimin rengine boyayamıyorum. Fevri tutkulardan hasar görmüş yalnızlıklarımı onarıyorum.Lakin, nefesim tükeniyor. Dalgalar piri olan okyanusa akın ederken, deniz kenarında ki iskelelerin daha bir yalnızlaştığını farkediyorum.
Firavun’un mumyalanmış cesedinin, izve döküntüleri arasında kendi mirasımı perçinliyorum. Bağtıl övgülerimi ve kimliksiz sancılarımı neşterle, kökünden kazıma vakti geldi. O kıskandıran sadakatin bile, ruhumu bahtiyar etmeye yetmeyecek. Çılgın kasırgalarda kırılan parmaklarımı, iştahlı acılarla damgalıyorum. Sevdan bensiz zaman ifadelerinden yorulmuş. Bense, seni hep okul yolunda elektronik cihazlarda saklı resmini öperken hatırlayabiliyorum.
İflasın eşiğinde, stokladığı mallarla piyasaya tutunmaya çalışan bir bakkaldım. Güneş alacakaranlığa soyunup, sıkılmadan tenime uzanırdı. Müsaadesi olmayan eğimli arazileri arşınlardım. Beni koca şehirlerin ürkek kalabalıklarını saklayan, nemli kaldırımlar kabullenemezdi. Şimdi küçük köy kahvelerinin duman altı olmuş köşelerine sindim.
Ayrılık sonrası bilmem kaçıncı sarsıntı! Ne bir yanılsama ne de ucuz bir rastlantı… Dost bilmez halimden, Hicran gavurdur belleğimde. Vuslat Hakk’a uzanır, Kekemelik kumar oynar sesimle.
Portakal çiçeğim… Melodileri tahlil edemedim. Beni gerçekten de, bir tek sen ağlarken gördün. Kasvetli yalnızlıklara gömüldüm. Tüm ezgileri susturup, zannımca bir vedaya hazırlanıyordum. Yumuşak ellerini ayazların yağmaladığı sokak çocuğu misali, kağıt mendillerimi satamadan gecenin kanına karıştım.
Sevda secdesine uzanan dik başımın incilmesini ümit ediyordum. Oysa şimdi, putperest aşk sancılarında, neye inandığıma bile anlam veremiyorum. Hasretin buz gibi, yakıp geçtiğin hücrelerimden buhar yükseliyor.
Aynı sarhoşluğumun dibe vurmuş hali… Kumsalları süpüren dalgalar kükrüyor. Zarif bir mezgit kokusuna yeniliyor bedenim, Tufanında kadehler ölüyor sevdiğim… Bitimsiz telaşlarım benim, Yabancı adınla tiksinmez yüreğim… Yükselt ayrılığın tirajını, Bu satırlarda eşelenmez düşlerim!
Aksanı bozuk iklimlerin, tutamadığı gözyaşlarına mı üzüleceğim? Pinekleyen duygularımız o kadar da aşağalanmamalı! Kelebek bile kozasını ilk terkettiğinde , uçmak için kendini güçlü hissedeceği anı bekler. Kanatlarımı, bayırlarda rüzgara üşütmeden kırmayı denedim. Dengesizliğim bu denli alçalmamalı! Ne anlamlı karalamış Cahit Sıtkı Tarancı…
Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Yüreğiniz anlamsız bir metni sindirdi. Kimbilir, duygularımla yüreğinizi doyuramamış olabilirim. Aşkın kaidesine uymadım. Şimdi yüreğime, başka bir beden tarafından haciz konuldu. Dilimde tütünün tiksindiren acı tadına, bir de yalnızlık eklendi. Evvelime döndüm ahirime giderken! Kekeme cümlelerle telaşa sürgün yaşıyorum. Damağınızda tat bırakmadıysa satırlarım…Affola.
Küstürürdü yaşama hevesini, Küstürürdü, yarına uzanmayan düşler! Hani bensizsin şimdi. Korkuluklar bedeninle bütünleşmiş sanki! Afili bir bozgun kondur yalnızlığıma, Sensizken zaten… Hiç kalmasın senden yana ihtimaller!
( Lisanı Düşkün Geceler başlıklı yazı Toprak tarafından 23.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.