En azından kendimi hatırlıyorum…
Gordonlu saatin altında elinde sarı güller,
İçinde kelime öbeklerini güden bir adam!
Küçük mutlulukları gocuk misali sırtımıza geçirip
Kabadayı hüzünleri paraladığımız zamanlar.
Cinsel sapkınlıklarını halka açık yaşayan ergenler
Ve bizim toz konsa yüzümüzü kızartan o büyük sevda!
Bana şiirler yazdıracak kadın!
Bu şehri dökülen saç telleriyle aydınlatacak
kadın…
Yüreğin tükenen adımlara açılan uçurum,
Yüreğin aşılmaya cürret edilmeyen patika,
Yüreğin ürkek ceylanların gezindiği kara parçası.
Tek ben geçtim üstüne basa basa!
Bu yüzden en güzel melodileri fısıldadın kulağıma
Seninle yitirdim belleğimde annemin
söylediği tüm ninnileri!
İstasyon kenarına demirlemiş vagonlar gibiydik seninle.
Çokça yer açmıştık insanlığın unuttuğu canlara.
Ekmek ve su yeterliydi güzel hayaller kurmak için
İyi dileklerimizi kar tanelerine düğümlemiştik
Güneşin kötü kahkaha attığını hesaba katmaksızın.
Islak kaldırımlarda çürüdü onurlu bekleyişimiz.
Kağıt paraların büyüklüğünden bir haber
Madeni paralarla kandırılan bayram çocukları gibiydik.
Yaşadığımız şey kuyruk acısı bunu kabullenelim evvela.
Karşıdan muazzam duran bir hayatın