Edebiyatın edebinden ayrıldı Üsküdar’a uzanan kalbim. Kız kulesinden hayali kız kaçırmalara ortak olurken kötülüğüne bir çay demledi. En koyu kızgınlıkları belli olur çubuk krakerle birlikte içilir ve çaylar buna çok bozulur diye bir iyilik bıraktı; kendince havlu attı.

Kadıköy’ün rıhtımından kanadı kırılan martının her gün dökülen yalnızlığını bir kavanozun içine hapsetti kalbim. İyiliği bedenen taşmış kıymetlerde aşka fon müziği çırptı, kek yapmayı bilmezken ben.

Saç tarumarı bedenden zayıf not almış, ruhtan feryat figan çırpınırken boyası aktı mutluluğumun.

Pandemiden dolayı güvenemiyor, boyatamaz şimdi hiçbir sahte tebessümü; kırklanması gerek hayallerin, edep nüshası halka açılmadı henüz.

Uçaklar geçiyor, kalbim pilot sevinçleriyle yanlış rota çizmişken gökyüzüne. Yolcular kalbimde çok tedirgin.

Sevmek, hangi duygusallığın kalp ayarında bir altın sayıldığı gerçekti?

Farklılığın cebinden Kız kalesini çaldı kalbim. İstanbul’dan Mersin’e nasıl oldu da uzandı?

Bu kadar küçük ve bu kadar ürkekken, yol bilmezken neler yaptı bu kalbim…

Hep bir alıp veremediği var benimle. Cinas ile edebi terbiyesi müsaade eder ve beni yaşama ister diye onu deli gibi bekledim.

Gel demeler, bekleyişler, kıyamete smokin giydirişler boşunaymış meğer.

Dante gibi ortasındaydık hani ömrümüzün? Cahit Sıtkı ile başım fena dertte.

Yaş otuz beş bile değilken.

Otuz beş takla attı kalbim, karambole hediye sundu ve iyiliğinden ekmek verir gibi paylaştı.

Akılsız mı, ne?

Akılsız mı bilmem ama hatırsız…

Hatıraların bir kamyon dolusu gül getirişiyle bana kendimi özel hissettirdi.

Kurumazdan önce.

Kuru kalbim, yağmurda atmosfere binaen titrek şarkılar söyler.

Tablosunda çiçeklenen yaşamak şöyle dursun…

Saçlarını arıyor, rüzgâra değdirdiği mutluluklardan kovalamaca kalbim…

Kalbimin kalbimle ne derdi var?

Umutlanan gitarların telleri kendinde titrer.

Üşür, kendinde…

Yine çarptı, Galata Köprüsü’nün kıblelerce hiç üşenmeden kıldığı mutluluk namazları…

Kalbimin şükür cennetine…

İki imdatlı, öze tamah ve kayboluş patentli bir insanım.

Yapraklar hışırdarken İstanbul’un haseki köprüsünde, ücretini istiyor kalbim.

Sanki bedelleriyle bütün yalnızlıklar ondan geçiyor.

Zengin olmak işte amacı…

Sever misin beni?

Zenginken.

Harcadığım her kuruş bir hüzne bin ölüştü.

Mutlu eder misin beni?

Sen, kimsen…

Kalabalık caddelerde sana çıkan yol olmak istiyorum.

Kalbimin kalbimle ne derdi var?

Söyle, adamın serserisi…

Cep, voltaya muhtaç ellerin hüküm cesareti sende…

Bende, ellerini tutamadığım sultanlıklarda cariyesi olmak yalnızlığın; ellerim…

Umut, böylesi bir yolluk…

Doymak, günün her cesaretine…

Bu kadar korkak yaşamak zor…

Cezveden taşar, okyanusa naneli kahve olur kalbim.

Sever misin?

Sevebilmeye zenginken.

Sen, kimsen…

Dilara AKSOY

( Ortaya Alışık başlıklı yazı dilara aksoy tarafından 30.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu