...


Bir Siyah Beyaz Fotoğraf


Elinde çok eski bir siyah beyaz fotoğrafı hassasiyetle tutuyordu. Zamanın etkisiyle  eski fotoğraflar bazen sararır; bu resim de tam o durumdaydı. Eski, siyah beyaz ve sararmış. Kenarları o basılı renkli resimler gibi dümdüz kesili değil. Pulların kenarlarında ki dantele benzeyen dişlere sahip. Fotoğrafın arkasını çevirdi. Köşesinde el yazısıyla işlenmiş bir tarih vardı.


13 Teşrinevvel 1936


Tarihi defterine not aldı. Fotoğrafı yeniden incelemeye başladı. Kağıdı ve durumu hakkında bazı teknik notları da işliyordu;


  ...Genel olarak temiz, iyi korunmuş,


 ...Nem oranı normal, kağıt esnekliğini muhafaza ediyor,


...Baskı işlemi ve kimyası 1930-1940 dönem kalitesi,


...Arka yüzey temiz, el yazısı ile tarih atılmış,


  - Evet şimdi bu fotoğrafa bir de katalog numarası verelim… PH936SCR123 tamamdır. Şimdi sırada ki işlem; sanatsal durumu…


Fotoğrafı karşısına koydu. Önüne büyüteçli lambayı indirdi ve pür dikkat gördüklerine odaklandı. Bir koru hakimdi veya bir ormanın bir bölgesi. Çok güzel ağaçlar; yaprakları tek tek çok net ve pırıl pırıl. Tepeden gelen güneş yine yukarılarda ki yaprakları daha ışıltılı kılmış. Korunun orta ön tarafında bir düzlük üzerinde ahşap bir ev var. İki katlı; üst katında bir balkon. Balkon korkuluklarının tamamı saksılar ve çiçeklerle bezeli. Evin sağ tarafını sarmaşık kaplamış. Pencereler çok şirin. Evin iki parçadan oluşan geniş kapısı sonuna kadar açık. Aile olabilir; büyükler ve çocuklar bir arada fotoğraf için poz vermişler. Evin soluna yakın büyük bir ağaç var ve ana büyük dalına kurulu olan bir salıncakta da küçük bir kız çocuğu sallanıyor. Aile çok güzel poz vermiş. Yüzlerinde samimi bir gülümseme hâkim. Zemin çim, bodur bitkiler ve çeşit çeşit çiçeklerle dolu. Fotoğrafın yukarısına doğru bakıldığında korunun üst ve arkasında dağlar belli olmakta. Büyük, aralıklı duran sınırları keskin bulutlar var. Güneş fotoğrafı çekenin arkasında. “Evet fotoğrafçı işinin ehliymiş” dedi. Not almaya devam etti ve “fotoğraf tüm niteliği ile bunu da ortaya koyuyor” yazdı. Arkasına yaslandı ve “Peki kim bu fotoğrafçı veya fotoğraf sanatçısı?” diye sesli olarak düşündükten sonra masasının üzerinde tavandan sarkan eski endüstriyel lambaya baktı uzun uzun. Sonra hızlıca yerinden kalktı; fotoğrafı çıkardığı klasörü buldu. İçinde ki tüm resimleri masanın üzerine döktü. Klasörde herhangi bir not veya doküman yoktu. Sonra seri bir şekilde fotoğrafların arkasına baktı. Klasörde ki diğer resimlerin arkasında da herhangi bir not veya tarih bilgisi yoktu. Tekrar sandalyesine oturdu ve yeniden fotoğrafa odaklandı. Biraz uzun uzun da bakınca daldı gitti.


Siyah beyaz eski fotoğraflar dolaylı objelerdi. Üzerinde çalıştığı, konservasyon veya restorasyon olsun; hangi sürece maruz kalacaksa kalsın aslında birer sır perdesinin ardında ki ışığın izleriydiler. İnternet veya bazı yayınlarda gördüğü, renklendirilmiş siyah beyaz fotoğraflar için ihanete uğrayan öksüz benzetmesi yapıyordu. Onu meydana getiren ışığın renklerini elli yıl sonra yüz yıl sonra tahmin ederek yamamak ihanetti. Siyah beyaz ve gri tonlardan oluşmuş bu görüntüye bakan gözler ne görüyorsa doğru olan oydu.


Müzelerin amacı veya görevi, süresiz bir muhafızlıktı. Tabi bilimsel metotlarla. Bunu dışında ki arayışlar onun için bir kaleydoskop etkisi veya hayal dünyasını biraz daha kanlı canlı duruma getirmekti.


Fotoğrafta yeniden balkona, saksılara ve çiçeklere odaklandı. Bu sefer kişisel not defterini açtı ve yazmaya başladı. “PH936SCR123 ; bugün üzerinde çok fazla yoğunlaştığım fotoğraf. Kataloglarken,  sanatsal durumu için yorum yazmak bir tür gelişim veya bilgilenme, aydınlanma gibi bir şey meydana getirdi bende. Çeşitlilik ve güzelliklerin armonisi ilk kez renkleri ezdi. Renkler olmazsa olmazı değil sanatın. Geçmişte siyah beyaz fotoğrafçılık vardı. Ondan önce hiç fotoğraf yoktu. El yapımı resimler vardı. Onlar renkleri taşıdılar çünkü ressam resmin ebeveyniydi. Ancak fotoğrafçı neden eserini öksüz bırakıyordu? Amaç sihirli kameranın büyüsüyle şipşak para mı kazanmaktı sadece? Önünde ki fotoğraf bunu da inkâr ediyordu; fotoğrafçısının ustalığı ile.”


Sonra aklında fotoğraf makinesinin icadıyla birlikte sanatın dışında bilgi belge için kullanıldığı ilk dönemler belirdi. Çok daha önceleri incelediği ilk savaş fotoğrafları ki Kırım Savaşı fotoğrafçılığın böylesine ilk kritik eşiğiydi. O güne kadar hamaset haberleriyle halklar savaşı duyuyor, mümkünse okuyor ve yürekleri kabarıyordu. Bazı illüstrasyonlar da hayali tasvirlerle duyguları yüksek tutmayı sağlıyordu. Ancak savaşın acımasız görüntüleri ilk kez fotoğraflarla halka ulaştığında; savaş vahşetinin gerçekleri ve ortaya çıkan derin korkusu, hamaseti ve hayal fırsatçılarını kanla eziyordu. O fotoğraflarda öncelikle sanat yoktu ancak sanat, fotoğrafı oluşturan ışığın içinde gizliydi. Gerçeklerin içinde gizli saklı algılara yardım ediyordu. Savaş gerçeği, vahşet, ölüm ve çaresizlik, öncelikle halkın, insanların savaş düşüncesini daha gerçekçi bir yolda derinleştirdi. Bu durumda fotoğraf sanatçısı Roger Fenton kendi sanat kariyerinde ilerlerken savaş gibi çok acımasız bir sistemin gerçek yüzünü de olduğu gibi aktarmıştı. Hem de renklere ihtiyaç duymadan.


Bıraktığı kalemini tekrar eline aldı ve notlarına devam etti… “Sanat, ilgili konuda sanatçının, elinden gelenin en iyisini yapmasıdır. Bugün beni etkileyen sır aslında bu siyah beyaz fotoğrafın çekilme anını, yani pozlandığı ve sahnenin kadraj dizaynını ortaya koyan sanatı bugün çağdaş donanımlı bir kamera ile çekilmiş milyar tonlu renkli binlerce resimde göremeyişim sanıyorum”


Bir hafta sonra fotoğraf gerekli süreçlerini tamamlayıp müze duvarında bir çok fotoğraf ile birlikte yerini aldı. Ziyaretçilerin arasında karşısına geçip uzun uzun insanlarla birlikte bu fotoğrafa bakmaya özellikle devam etti. Fotoğrafın dosyasını halen teslim etmemişti. Üçüncü gününde yine düşünceliydi ve duyulur bir sesle,


-Sanat renkleri saklayabiliyor, örtebiliyor hem de sanatı yükselterek… Bilmeceler kuruyor!


Hemen sağ tarafında çok yaşlı bir kadın ziyaretçi vardı. Sözlerini duydu. İlave etti,


-Sanat neleri saklayıp örtmüyor ki. Sanat kamerada ki film veya tüpte sıkılmamış boya hatta iki damla gözyaşı.


-Doğru diyorsunuz… Kesinlikle…


Göz göze geldiler. Yaşlı kadının gözünde yaş vardı. Parmağıyla salıncaktaki kızı gösterdi.


-O kız benim! Bu fotoğrafı çeken benim dedemdi. Yıllar sonra bu fotoğrafı yeniden görüyorum; ne tuhaf… Dün gibi…


Şaşkınlığını gizlemedi; gözleri parıldadı…


-Şu an çok şaşkınım ancak sizinle tanışmak benim için büyük şeref. İnanın bana ikimiz de şu an en doğru yerdeyiz.


Yaşlı kadın gülümsedi,


-Neden evladım?


Yaşlı kadına kendini tanıttı. Fotoğraf için yaptığı çalışmaları ve notlarını paylaşmak üzere müzenin dinlenme salonunda birer kahve eşliğinde konuşmaya ve akıllarındakileri paylaşmaya başladılar. Yaşlı kadının her sözünü her bilgiyi not aldı. İsimler, yer, fotoğrafın hikayesi ve tüm bunların harmanlandığı noktada ki sanat. Dosyayı beraber tamamladılar.


Müze, insanlık tarihinin belki de en büyük sosyal ikinci buluşuydu. Birincisinin insanların bir araya gelerek ekip olarak çalışmasını keşfetmesi olarak sayarsak. Keza öyledir. İkincisi de müze olmalıydı. Zamanı çelik olgularla birbirine kenetleyen; eskiyi yeniye tutkuyla sorgulatan ve eskiyi de sıcak bir dost gibi hep taze tutan. Hoş ve sıcak bir misafir odası veya bilimsel bir laboratuvar. Bir tarih kütüphanesi; raflarında kitaplar olmasa da…


Birkaç gün sonra fotoğrafın çekildiği yerde yeniden bir araya geldiler. Ailenin şimdiki üyeleri de heyecanla oradaydılar. Çok fazla değişmemiş olan doğa dokusunun ki bunu çok büyük bir şans sayarak birbirleriyle tanıştılar. Yıllar sonra yeniden “Gülümseyin!” sesi duyuldu ve aynı yerde yeni bir fotoğraf çekildi. Eskinin sanatı, yeninin renkleri. Yâd edilen artık olamayanlar; hatırlayanlarca özlem duyulanlar.


Pazartesi sabahı odasında duvar panosuna sabitledi bu yeni renkli fotoğrafı. Yanına da müze teşhirindeki fotoğrafın çalışma kopyasını astı. Heyecanla yeni fotoğraflar için çalışmaya başladı. Gün tükendi. Renkler ve ışıklar her şey yerli yerinde müzenin kapanış saati geldi. Son ayak sesi de müze kapısından uzaklaştı. Ardından içeride kalan ise yalnız sanat ve ona tutunan ruhlardı.



Ertan Kargıtuğ 15 Ağustos 2021


Renkler ve Işıklar 2 



( Bir Siyah Beyaz Fotoğraf başlıklı yazı AXDSCI tarafından 20.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu