Düş salkımları…

Hani sessizliğin nirengi noktasında saklı büyü gibi.

Düş pekmezi olansa hayatın savruk ritmi:

Yetindiğin kadar mutlusun, azizim ve yetemediğinden öte başını her koyduğunda yastığa mademki barışıksın vicdanınla.

Huzurun kanatları var mı?

Varsa kelebekler huzurun sarnıcında saklı bir ışık mı?

Günü söndüren su gibi ve geceye tutulduğun bazense nutkunun tutulduğu ve işte başa dönüp telaşla doldurmak yılların arasını harcınsa umut ve sevgi bazen bocaladığın illa ki de sabit tuttuğun İlahi rotandan sapmadığın kadar sadıksın madem Rabbine.

Gecenin yüzü suyu hürmetine devşirme gölgelerden kaçıp da uzağa bazense dinmek bilmeyen bir siren sesi ve işte efkarınla yüzleştiğin neminde gözlerinin, yolunun her kesiştiğinde yarınlara dokunma arzusu harcadığın nefesle eşlik etmek illa ki evrenin kalp sesine.

Mahcup hayallerin kayrasında, mevzu bahis iken ölümün ön sözü ve dinginliğe duyulası özlem.

Öznemin üstünü örttüm ve özverimle bir bir sıraladım harfleri bazen suskun bazen şaşkın ve gürültülü bir göz yaşı efkârın tınısından firar eden bir isyansa sancılı mevsimin doğumu ile müjdelendi mutluluğun varışı.

Düş iskeletim.

Harcımsa huzur ve aşkın asaleti.

Gökte kayıp üç beş kuşun kanat sesi.

Diviti tükenmiş meğer bulutların bense dibine vurdum acıların.

Göğsüme saplanan bir şarapnel parçası adeta kırık hecelerden en keskini iken aşk.

Evrelerinde umudun bazen içine düştüğüm balçığın isyanı bense kalp gözümle görebilmekteyim her insanın içinde saklı olası o çocuğu ve masumiyeti.

Bak, yine kıpraştı içimdeki seyyah sözlük oysaki en derine en sonuna saklamıştım ben aşkın itirafını.

Aşikâr yalnız.

Aşikâr aşka âşık.

Aşikâr özlemin çalkantısında ruha çekilen perdenin uçuştuğu bir duvar dibi isyanı gibi saksıya verdiğim suyu tek seferde içine çeken toprak:

Geldiğimiz.

Gideceğimiz de yine toprak.

Hayat ise un ufak olmuş şehla gözlerinde Şimal Yıldızının başım her sıkıştığında kendime göğün tepesinde bulduğum.

Az evvel çaldı kapım.

Oysaki dündü yüzüme çarpan son kapı.

Açmaza her düştüğümde açıp kapadığım kalp gözüm ve inhisarında duyguların bazen soluksuz kaldığım.

Her kaçış.

Aslında başa dönmekse.

Her baş veren umutsa öykümüze eşlik eden bir hare ise.

Nidalar sonlanmak bilmeyen ve göğün kalp çarpıntısında yeryüzü inlerken.

Şimdi tehir ediyorum gülüşlerimi.

Tarıyorum dalgalı saçlarımı ve rüzgâra teslim ediyorum ruhumu.

Gövdem ise göçebe bir kuş gibi bekliyor göç vaktini ama erken olduğunu biliyorum ve yalvarıyorum Rabbime.

İçime çeke çeke.

İçimi çeke çeke.

Bir içimlik de değil üstelik yazdıklarım en çok zirveye çıkıp kuş bakışı arşınladığım arşı.

Hüzünse minvali mevsimin bense kopan yerinden dikiyorum hislerimi.

Muadilimse yaşın rahmeti her gök delindiğinde biliyorum da cevap bulmayan aidiyet sorumun nerede sonlandığını.

Üstümü örten.

Genzimdeki sözcükleri tek bilen.

Şüphesiz kimsesizliğimi yok bildiğim varlığımsa katıksız ihbarı dünümün ve andaki mevcudiyetim ile aldığım yol önümde uzanan hem daha da çok yolum var kendime ulaşmaya.

Şehre veda ediyor güneş aslında tüm şehirlere.

Yaralı yüreğinde kuşların zuhur ediyor fasılalar ve fısıltılar.

Uyumadığım kadar beni uyanık tutansa iç sesim ve işte rüzgarın baskın çıktığı.

Geceyi terk ediyorum bir sonrakine kadar ve içimdeki ayracı da atıyorum ve işte ait olduğum yerdeyim üstelik bir ömür ötelenmişken beni bensizliğimle ve günahımla sevabımla katında kabul eden.

Her hazan böyleyim ben hele ki içimdeki mevsim aralıksız hazana denk düşmüşken…


( Kuş Bakışı Arşınladığım Arş... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.