‘’Gözlerin ki ruhuma dokunan bir
iğnedir
Bana gülüşün lazım; gözlerin
bahanedir.’’(N. Genç)
Düş mahkûmları, bayım…
Hani uçurumdan düşerken
düşleyebildiğin kadar
Düşsen de gözlerimden
Tutuklusuyum ben bu yaralı
sözcüklerin.
Bir ah bile duyamazsın benden
Ahretliğim ve kalemim
Kale’m çoktan düştü
Düşmediğim kadar acılara
Lehçesinde aşkın bazense sinen
karanlıkta
Gel gör ki;
Siren sesidir yüreğimin
Simansa çok tanıdık ve içine çeken
Sadece kuytularda yaşarım oysa ben.
Kozamda saklıdır neferim ve fenerim
Bir lahza tedirginliğinde mealim
Bir de tedirgin olup kaçarken içime.
Gözüme kaçan tozdur
Alınma üstüne
Yüreğimi bozguna uğrattığı kadar
gülüşün
Sıfatsız severim ben
Sefasını da sürerim sevginin
Semada saklı bir semazenim
Aldatılmışlığım ne ki?
Abartmadığım kadar bunca acı ve
sevgiyi
Beslendiğimdir illa ki duygularım
Bir neşrederim ki günü geceden
Bir de latife yaptığımı söylesem
Zaman zaman…
Azığımla aşımla aşkımla
Çevreme sıçrayan her kıvılcıma da
Söz geçiremediğim kadar
Yangınımla yaşarım ben
Yâd ettiğim nice güzel insan ve söze
de müteşekkir
Azat edilmediğim her neresi ise…
Nazenin varlığım
Bıçkın ruhum
Huysuz yanım
Hümayunuyum işte hiçliğimin
Hiçleşen sözcüklerden
Kurduğum köprünün
Ayaklarından uzanırım ben yüreğine
insanların.
Şah damarımdan yakın İlahi Güçle
Sözleştiğim her anım her duygum
Varım yoğum ile ait olduğum
Teslimiyetimle Rabbime yaşarım ben
Yaşatırım da hayallerimi
Bazen batsam da derine
Çıkarım illa ki gün yüzüne
Seyyahtır yüreğim
Aşkla eşleşen kıblemden
Esen rüzgâra da müptela iken…