Ruhumun örtüsü mü muallim?
Nüktedan mizacım mı yoksa hem ütüsüz severim ben seni ve geceyi…
Kardığım heceler ve bingo.
Karartma gecelerinde saklı bir isyanım ben.
İçime meylettiğimdir dişimden tırnağımdan arttırdığım kelimeler.
Bozguna uğradım uğrayalı…
Boykot ettiğimse şaibe ve şirret iblisin nefsi.
Ölüden bozma gölgeler.
Gölgemi ise dünde bıraktım bırakalı…
Siman yabancı değil, muallim az evvel aldım boyumun ölçüsünü ve az evvel aldı terzi bedenimin ölçüsünü ve bir nebze de olsun ah bir nebze de sen…
Diyemedim muallim:
Diyecektim ki demez mi?
‘’Ah, be evladım terzi kendi söküğünü diker mi?’’
Yaramdan irin aktı sanırım cereyanda kalmış yüreğim
Yüreğim üfledi pufladı.
Anladım ki açık bir kapı kalmış kapısından kovulduğum köylerin birinden.
Bense aparat bildiğim neyse bir bir astım duvara bir de ısmarlama ceketim ve şiirlerim idi gözüme en hoş gözüken ve patavatsızca daldım içeri hem gecenin sireni hem yalnızlığım freni susmadan da gecenin kornası ve işte hizaya soktum duygularımı.
Madden çöktüm çökeli.
Manense nasıl da zenginim.
Nutkum tutuldu tutulalı.
Ufkumsa aşka delalet elbet muradım ve umudum da tükenmezken…
Bir ırgat gibi çalıştığım.
Bir çocuk gibi neşelendiğim.
İsyanlarımı sonlandırıp af dilediğim Mevla’m ve bir punduna getirip içimdeki çocuğu da susturmuşken…
Ceplerim yırtık madem ve işte geride kalan hayallerim ve yola savurduğum çakıl taşları.
Ruhumdaki izdiham ise ayrı dert ve nemalandığım yarınlar.
Yırtık ruhumdaki sökükler ve yamadığım yüreğim ve yarıladığım ömür ve işte nakşeden sözcükler bir bir.
Gecenin ılıman esintisi ve Mart soğuğu sözüm ona saatler içinde kar bastıracakmış ve şehri İstanbul yine gelin olacakmış.
Bense bir gelincik titriyle
Gül mizacımı dondurup gelinciğe öykündüğüm ve işte ruhumdaki repertuar.
Aşk nasıl ki hezimet.
Kimine göre eziyet.
Bense meziyet bildim bileli sevmeleri.
Sökün eden heceler sükuna delalet şiirler.
Patavatsızca sevdiğim başımda taşıdığım nasıl ki aşk ve aşikar olan aşka özlemim yitip giden dünün de meali iken cümlelerimden taşan yorgunluğumun veryansın ettiği.
Geceyi gündüz bildiğim.
Günü torbaya koyduğum muallim ve bil ki meslektaşız biz seninle.
Mesken tuttuğum şu boş sayfa aklımın radarına takılı tutku.
Tutuklusuyum madem gecenin ve kalemin elbet kalender meşrebiyim ben sözcüklerin.
Az sonra dikeceğim yüreğe fidanı.
Semiren sevgimi nasıl da ekeceğim toprağa.
Layık olmalıyım ben güzelliklere şiar edindiğim kadar sevgiyi illa ki anıt mezarda saklı tutacağım ruhumu.
Aşkın vaveylası.
Mevsiminse müptelası.
Güne uyandığım ne ki gece dolmadan içime?
Geceye ektiğim ne ki gün yüzlü bir seyyah bildiğim iç sesim?
Aşkın şadırvanı ise cümleler şiirlerin türbesine gidip da çağladığım.
Varsın azımsansın varlığım azınlıkta olmamın verdiği ihtimam ve öz güvenle yazmakta ve sevmekteyim ben hem kendimi bildim bileli…