M. NİHAT MALKOÇ
Çanakkale
Zaferi'nin dünya savaş tarihinde eşi emsali yoktur.
Şanlı ecdadımız tarih yazan değil
tarih yapan necip bir millettir. Öyle ki milletimiz büyük bir vatan aşkıyla
zaferden zafere koşmaktan zaman bulup da birçok şeyi yazamamıştır.
Malazgirt'ten Çanakkale'ye kadar birçok zaferin altında kahraman milletimizin imzası
vardır. Bu imza mürekkepli kalemle değil tertemiz ve asil şehadet kanlarıyla
atılmıştır.
Milletimiz bundan 107 sene evvel I.
Dünya Savaşı'nın en kanlı cephesi olan Çanakkale'de, sadece Türk tarihinin
değil dünya tarihinin de seyrini değiştiren çok büyük bir zafer kazanmıştır. Çanakkale Cephesi'nde bütün imkânsızlıklara rağmen kahraman
ordumuzun verdiği bu destansı mücadele
aslında silâh gücünün değil iman gücünün önemli olduğunu göstermiş, bu yönüyle
mazlum milletlere de örnek olmuştur. Zira Çanakkale Zaferi sadece ulusal bir
direniş değil ümmetin kalbinin bir ve beraber atmasının kutlu neticesidir.
Dünya savaş
tarihinde eşi emsali görülmeyen Çanakkale Zaferi'nin büyüklüğünü, ehemmiyetini
ve dehşetini hakkıyla ve lâyıkıyla anlamak için Mehmet Akif'in, bir söz abidesi
olan "Çanakkale Şehitlerine" şiirinin, savaşın tasvir edildiği şu
dehşetli mısralarına bakmak lâzımdır: "Öteden sâikalar parçalıyor
âfâkı;/Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;/Bomba şimşekleri beyninden inip
her siperin;/Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin/Yerin altında cehennem
gibi binlerce lağam ;/Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam/Ölüm indirmede
gökler, ölü püskürmede yer;/O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı
beşer.../Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,/Boşanır
sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak."
Çanakkale Savaşı, deniz ve kara savaşıyla
bir bütündür.
Biz Çanakkale Zaferi'nin tarihini
yaygın olarak 18 Mart olarak biliriz. Oysa Çanakkale Savaşı deniz ve kara
muharebeleri olmak üzere iki merhaleden meydana gelir. Bunlardan ilki itilaf
devletlerinin güçlü bir donanmayla Çanakkale’yi denizden geçme teşebbüsüdür.
Deniz Muharebeleri; Akdeniz’deki İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin 3 Kasım
1914 günü Çanakkale Boğazı’ndaki tabyalarımızı bombalamasıyla başlamış ve dört
buçuk ay sürmüştür.
İtilâf kuvvetleri 18 Mart sabahında
on sekiz büyük savaş zırhlısı ve yüzden fazla gemiyle taarruza geçmiştir. Fakat
düşmanın bu deniz harekâtına Anadolu ve Rumeli yakasındaki tabyalarımız büyük
bir direnişle karşılık vermiştir. Çanakkale Müstahkem Mevkî Komutanı
Cevat Paşa ve Kurmay Başkanı Selahaddin Âdil Bey’in komutasındaki subay ve
askerlerimiz dillere destan bir direnişin öncüleri olmuşlardır. Öte yandan
Tophaneli Hakkı Yüzbaşı’nın Nusret Mayın Gemisi’yle Karanlık Liman’a döşediği
sır dolu “26 Mayın” savaşın kaderini belirlemiştir. Havranlı Koca Seyid’in akıl
almaz biçimde 276 kiloluk top mermisini sırtında taşıyıp namluya sürdükten
sonra Ocean Zırhlısı’nı vurması savaşın finalini beraberinde getirmiştir.
Bunlar o meşum savaşın seyrini bir anda lehimize çevirmiştir.
Çoğu insanın göz ardı ettiği
Çanakkale Savaşı’nın ikinci kısmı ise; 18 Mart Deniz Zaferi’nden 37 gün sonra,
25 Nisan 1915 tarihinde itilâf devletlerinin Gelibolu Yarımadası’na 75 bin
askerle çıkartma yapmasıyla başlamıştır.
Bu kara muharebeleri donanmayla ve hava güçleriyle de desteklenmiştir. Kara
Muharebeleri sırasında; Harbiye Nâzırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın
başkanlığındaki 5. Ordu’ya bağlı komutan ve Mehmetçiklerimiz; Seddülbahir’de,
Arıburnu’nda, Anafartalar’da çok büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. 25 Nisan
1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19.
Tümen, Conkbayırı'nda durdurmuştur. Mustafa Kemal, bu başarı
üzerine albaylığa yükselmiştir. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te
Arıburnu'nda tekrar taarruza geçmiştir. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa
Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazanmış, bu zaferi 17
Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip
etmiştir. 8,5 ay süren kara muharebelerinde İngiliz ve Fransızlar
Çanakkale’yi bir türlü geçememişlerdir. Kara Muharebeleri de itilâf
devletlerinin çok ağır yenilgisiyle neticelenmiştir. Düşman kuvvetleri 8-9 Ocak
1916 tarihinde Çanakkale’den geceleyin gemilere binerek gizlice çekilmek
mecburiyetinde kalmışlardır. Çanakkale Boğazı’nda yapılan Deniz Muharebeleri ve
Gelibolu Yarımadası’nda gerçekleşen Kara Muharebeleri toplamda 14 ay 6 gün
devam etmiştir. Bu savaşlarda yarısı bizden olmak üzere, toplamda 500 binin
üzerinde asker hayatını kaybetmiştir. Böylece "Çanakkale geçilmez."
gerçeği bütün dünyaya ilân edilmiştir.
Çanakkale Zaferi bir ümmet şuuruyla
kazanılmıştır.
Çanakkale'de
muzaffer olmamız sadece ülkemiz sınırlarıyla ilgili bir durum değildir. Bu
büyük zafer, mazlum ümmetin kurtuluşu için verilen bir ölüm kalım
mücadelesidir. Çanakkale’ye koşan kadın erkek,
genç-yaşlı, herkes ama herkes İslâm (hilâfet) bayrağının düşman
çizmeleri altında çiğnenmemesi için varını yoğunu ortaya koymuştur. Böylece yüzyıllar sonra Bedir ruhu
Çanakkale'de tekrar ihya olmuştur. Bütün insanlığın ve İslâm ümmetinin son
adası olan ve hilâfetin bayraktarlığını yapan Osmanlı'nın yeniden can bulması
Müslüman devletlerin kaybolan umutlarının yeniden yeşermesine vesile olmuştur.
Bugün başta
ABD olmak üzere, dünyaya hakim olan büyük devletlere baktığımızda bizim gibi
köklü, insanî ve büyük zaferlerle dolu
tarihlerinin olmadığı görülür. Bu devletleri ayakta ve bir arada tutan
tarihleri ve ortak değerleri değil hayatlarını daha yaşanılır kılan ekonomik
refah düzeyleridir. O ortadan kalktığında çözülme de kendiliğinden başlayacaktır.
Selçuklu'dan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan bugünkü Türkiye'ye kadar gelen süreçte millî ve manevî
değerlerimiz bizi bir arada tutan ortak dinamiklerdir. Bu değerlerimizin bizi
birleştirici ve ayakta tutucu özelliklerinden yeterince yararlandığımız söylenemez.
Günümüzde
gençlerimizin tarih şuurunun eksikliğinden veya hiç olmayışından hep şikâyet
eder dururuz. Aslında bu konuda tek suçlu gençler değildir. Asıl suçlu, onlara
bu idrâki kazandır(a)mayan bizleriz. Bunu gençlerimize sağlayamayan yanlış
eğitim sistemidir. Maalesef geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza ümmet,
diriliş ve direniş şuuru kazandıramadık. Gönül bahçelerine diriliş tohumları
ekemedik, ektiklerimiz de çürüdü.
Bu ülkenin
birlik ve beraberliği ve ilelebet payidar olması için en çok ihtiyacımız olan
şey Çanakkale şuurudur. Bizler Çanakkale şuuruyla aynı paydada toplanabilirsek ancak
iri ve diri oluruz. Bu topraklar Çanakkale ruhuyla kazanıldı, işte bundan sonra
da aynı ruhla muhafaza ve müdafaa edilebilir. Bunun aksini söylemek kuru
hamasetten öte bir şey değildir.
Bosna-Hersek'ten
Lübnan’a, Filistin'den Suriye'ye, Irak'tan Mısır'a , Hindistan'dan Pakistan'a
kadar bütün Müslümanlar, o zamanki hilâfetin merkezi olan İstanbul düşmesin,
Haçlıların eline geçmesin diye
Çanakkale’ye hangi ruhla koşmuşsa bugün de ümmet arasında o ruhu tekrar ihya ve
ihdas etmeliyiz. Bunun ilk adımı da gençlerden başlar.
Çanakkale
dostlar için cennet, düşmanlar için dehşetli bir cehennemdir.
Çanakkale
sınırsız bir vatan sevgisinin, tevekkül ve teslimiyetin şiarıdır. Sönmeye yüz
tutmuş Anadolu ateşini harlandıran bir kıvılcımdır. İmanın ve adanmışlığın tepe
noktasıdır. Kibre, vahşete, küstahlığa ve şımarıklığa indirilen okkalı bir
şamardır.
Çanakkale
"Hasta Adam" olarak nitelendirilen bir büyük çınarın köküyle,
gövdesiyle, dalıyla ve yaprağıyla tekrar gürlemesidir. Mazlumların büyük bir
sabırla ve metanetle hareket ederek zalimlere galip gelmesidir. Sönen umutların
inkişaf etmesidir. Çanakkale açlığa,
susuzluğa ve ayağındaki çarığa
aldırmadan ölümüne direniştir. Kuştüyü yastıkları elinin tersiyle itip taşı
yastık edebilmektir. Büyük bir adanmışlık ruhuyla kınalı kuzuların vatana
kurban edildiği bir bayram yeridir. Yırtıcıların az yaşadığı, doğanlığın uzun
sürmediği, "Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir." diyen şairin
sözünü doğrulayan bir diyardır. Bomba sesleriyle kemik seslerinin birbirine karışarak
kulaklarda yankılandığı, dostlar için cennet, düşmanlar için ise ateşin bir
cehennemdir.
Çanakkale,
savaş ortamında bile insanlığı ve insanî değerleri asla unutmamaktır. Türk
askerinin insanî hususlarda savaş meydanında bile düşmanına merhamet
gösterdiğinin canlı tanığıdır. İslâmiyet'in hattı zatında insaniyet olduğunun
tavır ve davranışlarla ispatlanmasıdır. Zira
bu topraklar fazilet çiçeklerinin açtığı rengarenk bir bahçedir, hep de öyle
kalacaktır.
Çanakkale,
mermilerin havada birbiriyle çarpıştığı bir dünya mahşeridir. 276 kiloluk top
mermisini "Ya Allah!" diyerek kaldıran Havranlı Koca Seyitlerin
insanüstü çabasının tanığıdır. Henüz bıyığı terlememiş On Beşlilerin, Kınalı
Aliler'in ölümü hiçe saydığı, bunun neticesi olarak da i’lâ-yı kelîmetullah
aşkıyla “Kim bu cennet vatanın uğruna
olmaz ki fedâ” diyerek varını yoğunu ortaya koyduğu ve neticede son nefeslerini
verdiği kutlu mekândır.
Çanakkale,
bir milleti azgın dalgalar içinde boğulmaktan, balçığa saplanmaktan kurtaran,
18 Mart Deniz Savaşı'nda müttefik donanmasını bozguna uğratıp düşmanları
şaşkına çeviren, 26 mayınla bir milletin yazgısını değiştiren ve zaferin
simgesi olan Nusrat Mayın Gemisi'dir. Milletin yiğitlerinin Haçlılara karşı iman
harcıyla ördüğü muhkem bir etten duvardır. Gül kokulu, yaşanılabilir bir dünya
için güllerin dikenlere isyanıdır.
Çanakkale;
tarihin beşiği, aydınlığın eşiğidir. Bin
yıldan beri büyük bir arzuyla ve iştiyakla İslâm'ın sancaktarlığını yapan bu
necip Türk milletinin cenk meydanıdır.
Çanakkale
aziz ve muhterem Mehmetçiğin kanıyla yazıp, canıyla mühürlediği ölümsüz bir
destandır. Çanakkale birlik ve beraberliğin o doyumsuz cennet meyvesidir.
Çanakkale yarım kalan sevgilerin cennette tamamlanacağı emsalsiz bir coğrafyadır.
Çanakkale
demek Mehmet Akif ve İstiklâl Marşı demektir. Çünkü bu marş o kara(nlık)
günlerde yazılmıştır. Akif "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı
yazdırmasın." derken, adeta bir dua mahiyetinde o günlerin tekrar yaşanmamsını temenni
etmektedir.
Çanakkale'yi
anmaktan daha önemlisi o asil ruhu anlayabilmektir.
Yüzyılı
aşkın bir zamandan beri her yıl 18 Mart tarihinde Çanakkale Zaferi'ni milletçe kutlar,
bize bugün üzerinde yaşadığımız bu toprakları vatan kılan şehitlerimizi rahmetle
anarız. Fakat onların ölüme (şehadete) gülümseyerek atılmalarını anlamakta
güçlük çekeriz. Oysa o yüce ruhu anlamak Çanakkale Zaferini ve onun eşsiz
mimarlarını anmaktan daha ehemmiyetlidir. Zira o çelik iradeyi anladığımız
vakit gelecekten emin olabiliriz.
Bugünkü
nesillerin hâl ve hareketlerine bakıldığında onların bundan bir asır evvelki
Çanakkale şehitlerinin ruhundan fersah fersah uzak yaşadıkları görülür.
Çanakkale şehitlerinin, uğruna canlarını feda ettikleri ve kanla suladıkları bu
topraklar bugünkü gençlerin çoğu için bir arsa anlamı taşımaktan farksızdır.
Oysa özelde söylemek gerekirse Çanakkale, genelde söylersek Türkiye toprakları
rant sağlayan birer arsa olmanın çok ötesinde millî ve manevî anlamlar ifade
etmektedir. Bu topraklara bir emlâkçı gözüyle değil bu vatanın ve bu ümmetin
bir parçası olan şuurlu fertler gözüyle bakmalıyız. Zira bizi birbirimize
bağlayan millet ve ümmet bağı koparsa istikbâlimiz ve istiklâlimiz maazallah tehlikeye
girer.
Okulların
(dolayısıyla öğretmenlerin) ve ebeveynlerin çocuklara vereceği en kıymetli ders
(bilgi) her şart altında vazgeçilmez olan vatan, millet ve bayrak sevgisidir.
Her biri birbirinden önemli ve kıymetli olsa da matematik, fizik, kimya,
edebiyat, tarih, coğrafya bugün öğrenilir; yarın unutulur. Unutulunca tekrar
öğrenilebilir. Fakat vatan, millet ve bayrak sevgisi içselleştirilemezse
öğrenilen hiçbir şey o kişiyi vatansızlıktan ve bayraksızlıktan kurtaramaz. Bir
de bakarsınız ki ,sözüm ona o yaygın deyimle dünya vatandaşı olmuşsunuz. O zaman gelin iş işten geçmeden çocuklarımıza
sahip çıkalım. Onları küresel çukurlara düşmekten kurtaralım. Onlara din, iman,
vatan, millet ve ümmet sevgisi aşılayalım.
Çocuklarımıza
dört duvar arasında kuru tarihî malumatlar vermekle onlara tarih şuuru
kazandıramayız. Nasıl ki Japonlar ilkokul çağındaki çocuklarını ABD'nin atom
bombalarıyla yerle bir ettiği Hiroşima'ya
ve Nagazaki'ye götürüyor ve orada yaşananları ayrıntılarıyla onlara
anlatıyorlarsa biz de çocuklarımızı Çanakkale'ye götürelim. Yaşanan acıları onlara anlatalım. Böylece
çocuklarımızı gaflet uykusundan uyandıralım. Ötesi lâf-u güzaftır.
Somuncu Baba
Dergisi / Mart 2022