Teori Gerçeklere Uymuyorsa
Gerçekleri Teoriye Uymasını Sağlamak!
Gösteriş Tüketimi
“Kendisini başkalarına zengin
gösterme amacına yönelik tüketime gösteriş tüketimi deniyor. İlk kez Thorstein
Veblen tarafından kullanılmıştır. Veblen’e göre, zengin sınıfların pahalı
eğlenceleri, kat gezileri, balo düzenlemeleri gösteriş tüketimi amaçlıdır.
Düşük gelir gruplarında yer alanlar bile, kendi ölçüleri içinde, çevreyi
etkilemek amacıyla pahalı mallar satın alır ve kullanırlar. Sosyal statü
kazanmak için gösteriş tüketiminin gelişme yolundaki ülkelerde gelişmiş
ülkelere göre daha yaygın olduğunu görüyoruz. Günümüzde geçimini zorlukla
karşılayan kişilerin bile çok pahalı cep telefonu kullanmaları gösteriş
tüketiminin en görünür örneğidir. “
Teori gerçeklere uymuyorsa
gerçekleri teoriye uyması sağlanır, sanki hiç hayat pahalılığı yokmuş gibi
dokuz milyara Iphone telefonu almak için, yüzlerce kişi mağazaya hücum eder üç
bin liralık indirim var diye. Aslında şişirme bir fiyatla fiyatı yükselt,
indirim adı altında indirim yaptığını söyle ve tüm tüketici çılgınlarını
harekete geçir, bir yılda satılacak malı bir günde sat! Önce bir teori üret yani hayali bir senaryo
düşü kur ve harekete geçir mantığıyla, hayali bir olayla gerçek olanla
bağlantıla ondan sonra insanın zaaflarını içine kat, salla gitsin kazan ha
kazan… İnsanımızın sanki hayat pahalılığı yokmuş gibi hücum etmelerini anlamak
çok zor! Bunun izahı nedir ki üç bin lira indirim var diyerek, dokuz bin
liralık telefon alabilir ki? Bin liralık telefonda aynı görevi yaparken,
hayatımızın gerçeklerine uymayanı uydurarak bize dayatanların dayatmasına nasıl
izin veririz ki? Cep telefonu hayatımızda olmadığı dönemi bilirim böylesine bir
gerekliliği de hissetmeden çok güzel yaşanıla biliniyordu. Aynı şartlarda
yaşayabilmek bizim için önemli iken, aramıza giren engellerin arasına girerek
aramıza engel koymamıza kı.çından gülerek bakanların oyununa nasıl geliriz ki
anlamış değilim!!!
Bizim aramıza engeller koyarak
yaşamımızı isteyen düşmanların bunu başarmasının acısı sancısı inanınız ki
yüreğimi parçalıyor! Kütle çekim yasasına yani iki cismin birbirine ters oranda
ters istikamette çekmesi gibi, arzularımız hevesimiz benliğimizin egosu bizi
nasıl bu hale getirdi bunu araştıran ve soran hiç yok, bu kadar tüketim
çılgınlığına bizi esir edenlerin sırıtarak gülmeleri sinirlerimi bozuyor! Cep
telefonu ihtiyaç olabilir lakin bu kadar hayatımızı ilişkilerimi hatta evin
içinde bizi ayrı odalara hapis ederek yaşamamıza olanak sağlaması inanın ki
beni çıldırtıyor!
-Oğlum bana bir bardak su
getirimisin?
Aradan geçen on beş dakikaya rağmen
baba hala su beklemektedir oğlundan. Yeniden.
-Kime sesleniyorum oğlum bir bardak
su getirimisin.
-Baba şu an hapçi oyunundayım
kalkamam, kalkarsam bir canım gidecek vurulacağım.
-Oğlum vurulursan ne olacak?
-Oyunda puan ve levyelilerim yanacak.
-Yanarsa ne olacak? Oğlum levye
takım çantasında neden oradan almıyorsun?
-baba ne levyesi yanlış söyledim
level yani seviye bölümüm.
-Neyin seviyesi?
-Yükselme seviyem!
-Yani her hangi bir üniversiteye
girmek, için seviye sınavımı yapıyorsun?
-Hayır, baba dikkatimi dağıtıyorsun
zamanım emeğim boşa gidiyor!
-Ne emeği?
-Zamanı harcama emeğim.
-Bak ne güzel söyledin, zamanı boşa
harcamak için neden bu kadar çaba sarf ediyorsun ki?
-Baba sen anlamazsın!
-Neden?
-Çünkü senin zamanında yoktu.
-Senin zamanında vardı da sana ne
kazandırdı?
-Vakti kendimle yalnız başıma
dolduruyorum.
-Doldurduğunun elle tutulur bir
yanı var mı?
-Şey yok tabide…
-Öyle ise bu karnını doyuruyor mu?
-Hayır!
-Seni daha da zengin yapıyor mu?
-Hayır!
-Aynı evde aramıza mesafeler
koyarak, birbirimizi kaybetmemize, ilişkililerimizde ilişkilerimizi yok saymaya
götürürken, bizi birbirimizden ayırmasının anlaşılır bir izahı var mı?
-Yok! Baba ne kadar çok soru
soruyorsun!
-Ne yani iki soru sorunca kızıyorsun
da, papçi mi hapçi mi oynarken yüzlerce menüde gezinirken bilmem oyun için
ayarlar yaparken sıkılmıyorsun da ben gerçekleri söyleyince mi sıkılıyorsun
kalk o bilgisayarın başından eşek oğlu eşek, yoksa başında kırarım. Birde
karşılıklı birbirlerini öldürerek puan kazanarak seviniyorsunuz, insan
öldürmenin günah olduğunu bize bildiren dinide yok sayarak insan öldürmeyi
nasılda alışkanlık haline getiriyorsunuz bu oyunda yarında hayatınızda,
baksanıza dünyaya savaştan sömürülmekten zulüm görmekten herkes sıkıntı içinde,
buna nasıl bir çözüm bularak düşmanlarla nasıl oyun oynayarak yıkarız onu
bulmamız gerekirken, karşılıklı senin zamanı öldürmek için çabalamana artık
dayanamayacağım, kaldır o bilgisayarı yoksa kıracağım. Öldürerek kazanmanın
şerefsizliğini, size şeref diye sunaların oyununa nasıl gelirsin? Yıkıl
karşımda seni bir daha bilgisayar başında, boşa vakit geçirirken görürsem
parçalarım bilgisayarını da cep telefonunu da senin kafanı da!(acaba bunu
söyleyecek yürek var mıdır bizde ya da kalmış mıdır?)
İşte PUBG’de amansız bir rekabet ve
çok zorlu bir hayatta kalma mücadelesi sizleri bekliyor diye kandırarak bu
oyuna yönlendirenler, bizlerin amaçsız hayatta kalma mücadelesi olan
birlikteliğimizin yıkılarak tek başına bir amaçsız amaç uğruna yaşarken hayatın
amacını unutarak yaşamamızı isteyenlerin oyununa önce cep telefonunu aldırtarak
sonra bu oyunları kurarak insanı öldürmenin büyük bir zevk olduğu gerçeğini hissettirerek,
hissiz bir insan hatta insan dahi olmayarak insan olmayan bir yaşantı oyununa
sevinerek kahkahalar atarak öldürdüğümüz üç beş insanı öldürmenin sevinci ile
naralar arttırarak kutlayarak, sınıfsız bir sınıfa sokarak bizi canavar haline
sokmaya çalışıyorlar!
Evrensel bir ihtiyaçmış gibi,
evrensel olmayan zihnin sahibi olan küresel düşmanların bizlerin hislerinde
duygu ve hislerini bir anda yok ederek, başka his ve duyguları bizlere
yükleyerek bizi bu kadar nasıl çılgın kendinden yaşadığı hayatın çıkmazına
giden yolda tek başına bırakarak nasıl çıkacağını düşünmez hale getirdi ve bunu
başardı inanın ki hiç anlamıyorum ve şaşkınlığımdan bu durumu ifade edecek sözü
dahi bulamıyorum, kifayetsiz halimle bom boş bakışımla ufka bakıyorum!
Aynı evin içinde aile ile anne baba
çocukların arasındaki uzaklığın, yalnızlığın uçurumun korkutucu boyutun görünce
ürküyorum, acaba benden başka ürken yok mudur ki böylesine aramızda boşlukların
olmasın isteyen düşmanların bu uygulamasını hayatımıza indirerek yaşamayı
seçerek kendi hayatımızı çoktan b..ktan yoktan yok olmasına izin veriyoruz ki? İnanınız
ki aramızdaki boşluk galaksilerin arasındaki boşluktan daha fazla olmasının
hissedilmemesinin gerçeği sanki iletişimin olmasının kendi hayatımızın
aramızdaki muhabbetten sevgi dolu sözlerden bir arada olmaktan daha gerekliymiş
gibi algılanmasının, algı operasyonuyla yok edilmesine dayanamıyorum artık! Bu
çılgınlık nasıl aşılır ne zaman fabrika ayarlarımıza döneriz şu an belirsiz
olsa da bir gün gerçek fabrika ayarlarımıza inşallah dönerek, yeniden yan yana
karşılıklı can cana oturarak konuşurken gözlerimizin içine bakarak gülümseyerek
bizi mıknatıs gibi birbirine çeken gönül deryasında çiçek bahçelerinde güller
laleler arasında gezinmenin mutluluğu içinde, aramızdaki dikenleri budayarak
yeniden kucaklaşacağımız günümüz mutlaka olacaktır… Gönüldeki sevgi SARAYININ
kapısını birbirlerimize yeniden açarak insana değer veren dalgaların
serinliğinde içimizde hayatımızda hissederek yaşayarak dünyamızı bizlerden
ayıran bu teoriyi gönlün var olan sevgi denklemiyle yıkacağımızı ben kesin
biliyorum Rabbim izniyle, ben ümit varım vesselam.
Mehmet Aluç