Düş köklerim, bayım aslında
düşlerimin kükrediği ve kürediği gerçeklerden de düşen payıma bir o kadar
sunulası gerekçeler…
Çeperinde yalnızlık olan ve tütsüler
yaktığım geceler bir o kadar geçkin şarkıların İlahi esintisinde de aşkın,
nemalandığım duygular ve düşünceler sürekli birbiri ile çarpışan.
Adeta hazanın muadili mevsim oysaki
aylardan Mayıs ve ben inanılmaz üşüyorum belki de mevsimler kadar da
insanlardır düşen gözümden bir o kadar içine düşülesi o boşluk ve elbet kalemle
doldurduğum hoşluk addedilen ve son zamanlarda hâsıl olan boş vermişlik duygusu
hatta başa dahi sarmıyorum filmi ve tüm film karelerinde sadece karanlığa denk
düşüyor gözümün önünden geçenler.
Kıvancı mı yaşamanın?
Yoksa karartısı mı?
Belki de karartma gecelerinde ansızın
beliren görüntüler hepsi sedefli hepsi neşeli hepsi nemli…
Rüzgârın üşüten muhteviyatı aslında rüzgârın
da ta kendisi olduğum bu yüzden kendimi kendimden ve kendime savurduğum.
Bir avuntu olsa olsa.
Savunduğum mu yoksa?
İyi de ne avukatım ne ağır ceza hakimi
ve işte hız kesmeyen o kaos nerede ise her gün işlenen kadın cinayetleri ve
kadın nesline ve anaç yüreklerine isyan eden şarlatanlar ve pislik gölgeler
üstelik sevgi başlığı altında sevdikleri kadının hayatına son vermekte bir
sakınca görmeyen ve iyi hal indirimleri ile yeniden topluma salınan katil
güruhu toplumun da yüz karası iken.
Nemalandığım ne yok ki?
Şaklaban gölgeler misali içleri riya
dolu ve yüzlerinde sayısız maske üstelik en yakınlarım, dost bildiklerim, komşu
başlığı altında atalarına ihanet edenler…
Kimse kimsenin külüne de muhtaç
olmasın hani aslında Allah kimseye muhtaç etmesin ve işte çetrefilli insan
ilişkileri insanları çekinceye sürükleyen…
Düş görmüyorum uzun süredir.
Aslında gördüğüm düşleri alt belleğin
çöp kutusuna atıyorum gelin görün ki belleğimin atıl kapasitesi ve tüm atıl
hayaletler ben yazarken bir bir nüksediyor.
Dün gece düşümde ne mi gördüm?
Düştüğüm uçurumda bir tekmenin daha
atıldığını elbet.
Düş küremde saklı iken yazdıklarım ve
düş gücümü sonlandırıp sadece gerçeklere odaklandığım ve işte hayatın
gerçekleri ile yüzleşmenin bende yarattığı o devasa hayal kırıklığı ve de
yanılgı.
Düş ambarında aralıksız gagalıyorum
düşleri oysaki ne tavuğum ne de horoz.
Dımdızlak kalmış ruhum ve yüreğimde
uçuşan duygular bense makbul ve de muteber bir insan ve vatandaş olmak adına da
bir ömür doğrularımdan ve vazifelerimden ödün vermediğim ne ise peşine düştüğüm
aslında kendi kuyruğuma bastığım ve kuyruk acısı olanların da ihaneti ile delik
deşik olan yüreğim.
Müdahil olduğum ne çok hikâye var.
Belki de muaviniyim gerçeklerin ve
masum kalmak adına içimdeki gerçekleri geçiştirme ihtiyacım.
Sevgisizliğin makbul olduğu seven bir
dünya g/örüntüsü ve sevdikçe başıma gelmeyenin de kalmadığı üstelik insan
ilişkilerinde cinsiyet ayrımı yapmadan saygıyla ve hürmetle yaklaştığım kim
varsa ve işte küçük bir çocuk gibi kolumun kanadımın kırıldığı ve hiyerarşide
payıma düşenle avunup bir de savunmasını yaptığım doğrularım ve asla bozmadığım
iyi niyetim.
Pembe panjurlu bir ruhum olmadı asla
benim çünkü benim dünyam zaten pembeydi doğduğum ilk günden ibaret.
İç ve dış düşmanlar tarafından
yağmalanmış olsam da…
Üstelik görmezden gelip pembe boyayla
tüm evreni boyadığıma inanıp bir de pembe gözlüklerden eşrafıma dağıttığım.
Hükmedilen bir dünya ve sadece ben Rabbin
hükümranlığında yaşamayı ve yaşatmayı şerh düşmüşken Tanrıcı gölgeler ve
kendilerini en üst düzeyde gösterip huzurum ve inancım üzerine hâkimiyet
kurmaya yeltenen kim varsa yakınımda uzağımda bense tuzağına düşmüşken
insanların ve onların gerçek yüzünü bir ömür görememişken.
Sözcükler kutsalım.
Aşk kutsalım.
İlahi Aşk ise tapındığım.
Mevsimler kimlik değiştirirken ve
insanlar da mevsimler gibi sektikleri kâinatta aslında sadece kendilerine
ihanet ettiklerini göremeyip bir o kadar kandırırlarken.
Kandığım kadar da kanadığım.
Andığım kadar da anılmadığım.
Kaybolduğum da değil elbet
kaybettiklerim bu bağlamda kendim için kayıp ilanı verdiğim oysaki ben ilk
andan beri olduğum yerdeyim ve de olması gerektiği gibi ve işte emir kiplerini
ihtiva eden cümleler ve insan izlekleri.
Çelişki dolu değilim artık üstelik
öylesine berrak ve net ki zihnim ve ruhumdaki delişmen dalgalar ansızın duruldu
işte ve ben duru olduğum kadar da hâkimim iç sesime ve dış sesin baskın ve
kulak tırmalayan o yanlı ve tutucu vasfı zerre kadar umurumda değil elbet
gücümü aldığım sadece Yaratan yoksa bir zerreye denk düşen sefil varlığımla
nasıl varlık savaşı verebilirdim ki ben tüm yoksunluğun da farkında dağlar
tepeler aşıp da nasıl ulaşırdım oysa kendime?
İhbar ettiğim ne ise ihtiva eden
elbet hakkaniyet dolu bir dünyanın hayalini kurduğum ve de yanıldığım bir o
kadar İlahi Mekanizma aralıksız devrede iken elbet İlahi Adalet de zuhur ediyor
ve edecek de ve işte elimde tuttuğum tek vazgeçilmezim:
İster yürek deyin ister kalem.
İster inanç deyin ister umut.
Ve işte ruhumun evrenle olan
bileşkesinde saklı tuttuğum üç gerçek iken vazgeçilmezim: elbet inanç ve umut
seferberliğinde sevgiyle eşleşen her zerrem ve kâinatın sonsuzluk içeren
varlığı bense var olduğumu haiz olduğum yoksunluk ile ispatlamışken elbet O
izin verdiği sürece…