İnsanın yaşlandıkça çocuklaştığı söylenir. Genelde ihtiyarlar kolayca: üzülürmüş, kırılırmış, küsermiş. İnsanın yaşı ilerledike çocuklaşması, yaşlılık hüznün dışa vurmasıdır galiba. Hüzün aslında gelip geçici bir duygu olmasına rağmen, yaşlılarda her zamanki haleti ruhiye olabilemektedir. Başka bir ifadeyle: yaşlı biri az veya çok ama her zaman hüzünlü olabilmektedir. Yaşlılık hüznünün sebeplerinden en önemlisi sağlıktır.
Yaşlanıpta
sağlığını kaybetmeyen galiba kimse yoktur. Hiç bir hastalığı olmasa bile en
azından gücü kuvveti kalmamıştır. Gençliğinde 50 kg ağırlığındaki çuvalı
rahatlıkla kaldırabilen, artık bir kaç kilo ağırlığındaki eşyayı taşımakta
zorlanabilmektedir. Zaten günümüzdeki yaşam
şartları sağlıklı kalmaya pek müsait değildir.
Hava, su ve gıdalardaki zararlı
kimyevi maddeler sayesinde hastalık sahibi olmayan yaşlı yok denebilir.
Mesela 60 yaşına
kadar hastalık nedir bilmemis olan biri, doktor ile eczacı arasında mekik
dokuyabilmektedir. 60 yaşına kadar hastanenin
önünden geçmemiş, hastaneye abone
olmuştur. 60 yaşına kadar asprinden
başka ilaç kullanmamış artık (sağlıklı) yaşayabilmek için torba dolusu ilaç
kullanabilmektedir. Yaşlı sanki kısır
bir döngü içindedir; hastalığı çoğaldıkça aldığı ilaç çeşidir çoğalır, çok ilaç aldıkça hastalığı artar. 60 yaşından
sonra hastalıklarla boğuşan, ilaçlarla
yaşamak zorunda kalan bir insanı düşünelim; gençliğini hatırlayıp hüzünlenmesin de ne yapsın! Daha acı olanı
ise yıllarca kendi işini kendi yapmış, kendi ayakları üzerinde durmuş ama yaşlılık ve hastalıklardan dolayı başkalarına
muhtaç hale gelmiştir. Sevinelim mi bilemiyorum ama günümüz gençleri yaşlanınca sağlığın kaybolmasından dolayı pek hüzün
yaşamayacaklar galiba. En ufak ağrı ve sızıda hastaneye koşan, en iyi uzman
doktorları arayan, en iyi ilaçları alanların hüzünlenecek: “ah, vah!”
çekecekleri turp gibi sağlıklı gençliği olmayacak galiba. Çoktan doktor,
hastane ve ilaca alışmış olacacaklar.
Yaşlılık hüznünün
başka bir sebebi ise güzel, neşeli, şen, şakrak günlerin çok geride kalmış
olmasıdır. Kardeşleriyle, arkadaşlarıyla, akrabalarıyla güle eğlene yaşadığı o
güzel günler yıllar önce mazi olmuştur. Tatlı
hatıraları paylaştığı insanlar ya ahirete
ya da uzak diyarlara çekip gitmişlerdir.
En kötüsü ise bazen yakınken bile araya,
kapanmayacak kadar büyük, mesafe
girebilmiştir.
Yedirip içirip
giydirip büyüttüğü evlat(lar) bile burunda tütecek kadar uzaklaşabilmişlerdir. Eskiden etrafinda cıvıl cıvıl dolaşan evlat
veya torunlarda büyüyüp çok uzaklarda
ev, iş, güç sahibi olmuşlardır. Yavrularda hayata atılıp çetin yaşam mücadelisi
vermektedirler. Hep gülen, oynayan, şarkı söyleyen minikler de ciddileşmişlerdir
yani kaşlar çatılmış, suratlar asılabilmiştir.
Hatta genç yaşta hastalık veya dert sahibi olanlar vardır. Evet, güzel günler mazi olup gitmişler ve bir daha
gelmeyeceklerdir. Yaşlı hüzünlenmesinde ne yapsın?
Yaşadığı veya
şahit olduğu onca olumsuzluklara ise en iyisi
hiç girmeyelim …..
Sevdikleriyle, özledikleriyle
bir gün kavuşacağı ve yapılan bütün iyiliklerin fazlasıyla ödüllendirileceği
ahiret hayatının verdigi teselli de olmasa, yaşlılık hüznüyle nasıl yaşanır ki?
abdullah konuksever