Düşlerim mağdur; kimliğimde saklı o
mazlum rütbeyi de ellerimle silip tozunu alıp başımın üstüne yerleştiriyorum ve
günüm geceye karışıyor tıpkı yaşlarıma eşlik eden cilalı sözcükler gibi.
Yüreğimin astarı yok, Kafka ve ah, o
insanlar: astığı astık kestiği kesik.
Sanır mısın ki sözcükler dökülürken
ben huzura kavuşuyorum, Kafka?
Öncesinde evet. Ya, son zamanlarda?
Zaman aşımına uğrayan dostluklar illa
ki zamanla bitmesi mi lazım dostluğun?
Hani, hani, kanaviçeler ördüğüm:
kanımın renginde nicesi bense kalıbımın adamı olmaya meylediyorum.
Gerçi cüssemle nasıl bir kalıp
çıkaracaksam sonuçta gücüm de bedensel kudretim de bir yere kadar ve ben,
ruhumu teminat gösterip yüreğimi de zimmetlemişken sözcüklere yalın ayak
koşuyorum.
Ne efkârdır dinen ne hayallerim.
Gerçi hızını kesti hayal dünyam ama…
İvmesi yukarıya dönük bir duygu ise
an itibari ile sırtımı sıvazlayan ve işte tanrısal bir taarruz yüreğin dipçiği
ile vurulduğum aslında kalemimle zehri akıtıp hoşluklar derlediğim.
Zamlı tarifesi insanların isyanlarının
ve zanların havada uçuştuğu.
Düşünüyorum da.
Yoksa üşeniyor muyum gerçek manada?
Öyle ya, fiziksel anlamda kime yeter
gücüm şükür ki erkek değilim yoksa nice olurdu halim…
Racon kesen şehir kabadayıları.
Trafikte yol vermeyen ya da kaşınızdan gözünüzden rahatsız olan.
Teyakkuzda geçerken hayat ve insanlar
tutarsız yaşarken elbet tutumlu değilim sevgide ve alabildiğine dağıtıyorum
duygularımı ve sevgimi bol keseden üstelik hazıra dağ da dayanıyor çünkü içimde
tükenmek bilmeyen bir kaynak var.
Kimi insan saçına kaynak yaptırıyor
kimi bankalar sayesinde kaynak arayışına girip kredi çekiyor ya da kaynak
yaratmada başka metotlara başvuruyorlar bense bir kere baş koymuşken hayata
iyiden ve güzellikten yana aralıksız başa sarıyorum filmi ve sonunu bilsem bile
farklı bir son beklediğimden midir nedir, umut ediyorum başka bir durağa
erişeyim feraha çıkayım diye.
Melodiler var aralıksız çalan
kulağımda.
Kulaklarım uğulduyor bazen ama
tansiyon kaynaklı bir semptom değil sadece beni ananlar kulaklarımı çınlatıyor
ve onlar beni iyi ansa anmasa da hali hazırda bekliyorum ve de tetiğe basılı
elim bazen teklese de iç sesim bazen takla atan bir kuş gibi önce kanat
çırpıyorum sonra en alçak dala tüneyip beklemeye başlıyorum.
Neyi beklediğimi ben dahi bilmezken…
Zıpkın yiyen bir yunus gibi bazen şen
sesler çıkarıyorum vurulduğumun da farkında olmadığım ve ansızın görüyorum ki
uzatmaları oynuyor ruhum bedenim.
Sağdıcı olduğum hayat, Kafka ve bil
ki senin yaşadığın çağa özeniyorum. Kapı duvar iken kimi insan bir de kilit vurmuşlarken
dillerine öyle ki bir selamın karşılığını almadığım gibi başıma gelenin de
haddi hesabı yok.
Kilitli çekmecesi kalbimin.
Bazen içimin kıyıldığı.
Bense severek ve yazarak kıyama
duruyorum illa ki.
Metazori de değil hiçbir duygum.
Melankolik hiç değil en azından bir
süreliğine gamlandığım akabinde bir detayda mutlandığım kısaca nice gel-git
içimde devinen devasa bir aparat bense müstakil yaşantımda muhatap olmadan da
fazlaca insanlarla ve hayatla ara ara dolanıyorum usumun koridorlarında
kimsenin de görmediği ve duymadığı.
Canım bu gün defalarca yandı farklı
kişilerdi yüreğimdeki yangına benzin dökenler üstelik çoğunu tanımıyorum bile
ve mikado çöpleri gibi duygularım dağılıyor sonra usulca onları toplayıp
benliğimi yeniden inşa etmek adına masanın başına oturuyorum ki eşref saatim
belki de evhamlı varlığımdaki kasırganın ardından sağlam ne kaldıysa.
Kırgın düşlerimden inşa ettiğim
devasa bir gemide yolculuk benimki, sevgili Kafka.
Kaptan köşkünde oturmadığım ve de
sefasını süremediğim bir yolculuk ve asla dümeni gelen talepler doğrultusunda
kırmıyorum.
Gemim su alsa da kovalarca suyu
boşaltıyorum denize olması gereken yere ve can yeleği sırtımda ne de olsa
gemideki tek mürettebat benim: hem kaptan hem miço üstelik tek yolcu da benim
ve aralıksız töhmet altında iken yaşantım boyunca düşünmüyor da değilim hani
gemiyi terk etmeyi ama…
Ama içim öyle yanar ki ben gemiyi
terk etsem ve gemi denizin dibini boylasa ki defalarca dibi görmüş biri olarak
bunu düşünmek dahi kanımı donduruyor.
Muteber bir iklim olmalıyım ben ve de
insan.
Muktedir olan Rabbime her gece
yakarıyorum bana yardım etsin diye öyle ki bazen Rabbimden ne isteyeceğimi
bilemezken asla da geri çevirmiyor beni akabinde ve gelen yardım nereden
geldiğini bilmediğim ve ansızın öylesine mucizeler hâsıl oluyor ki.
Ben en küçük asal sayıyım ve de asil.
Bazense yutan sayı/eleman: etkin olan
yürek sesim ve çarpıntım edalı bir güzellikse beni bekleyen zaten bende mevcut
olan her şey için hamt ediyorum ve bazen gözüm öylesine kör oluyor ki severken…
Kadın-erkek fark etmeden sevdiğim
insanlar hatta dünümde kalmışken çoğu ve sözcüklerde dokuduğum o kırmızı halıyı
ayaklarımın altına serip adeta resmigeçit yapıyorum sözcüklerin önünden ve
külliyesinden rastlaştığım hangi duygu ise kalemin de vidalarını sıkıp daha da
disipline ederken kendimi ve yazma gücümü ve derken olupbittiye geliyor her şey
hatta herkes.
Gecenin endamına yenik düştüğümse aşikâr,
Kafka tıpkı senin de geceleri nöbet tutup kalemle olan birlikteliğinde yine
bizlere tercüman olan yine senken.
Ben olmanı güzel bir tarafı var elbet
ne de olsa kendimi aşmak adına çabalıyorum konu ne olursa olsun. Ayyuka çıkan
yazma sevdam ve yalnızlığım ve işte yüreğin perçemine konan yıldızlar gibi
geceyi deştiğim ve konan kelebekler gibi kelebek ömürlü yazılar ve şiirler
yazıp çizdiğim.
Ve benim bir çizgim var, sevgili
Kafka: çok ince bir çizgi ve de sınırlarım var ve işte kimseye izin vermiyorum
o çizgiyi geçecekse eğer hele ki sınırlarım ihlal edildi mi göz gözü görmüyor.
‘’Hayatta ya tozu dumana katarsın ya
da tozu dumanı yutarsın.’’(Alıntı)
Hayatın aslında bundan ibaret
olduğunu da geç anlamışken elbet tozu dumana katıyorum çünkü ben ve doğrularım
vazgeçilmez bir ikiliyiz.
Hayatta nasıl ki tek doğru var ve de
dümdüz bir çizgi ve işte haybeden uğraştığım addedilse de kimi insan tarafından
ben asla ödün vermiyorum değerlerimden ve doğrularımdan.
Bir ikindi vakti demlenmişken
sözcüklerle ve günlerdir dertlenmişken biliyorum da kaderin asla
değişmeyeceğini ama ben üstüme düşeni yapmakla mükellefim konu ne olursa olsun
akabinde tevekkül edip Rabbime sığındığım.
Bir göl durgunluğunda belki de
ettiğim yemin.
Bazense bir rüzgâr gibi hoyrat ve
sıra dışı.
Efkârın bam teline bastığım ve
ayırdına vardığım insan izlekleri.
Hayatın defolu yüzü, kalplerin de
karanlığı ve tamah ettikleri her ne ise uzağında olmayı seviyorum da karanlığın
ve ihtimallerin ve bir ışıksa bana tutulan biliyorum da o ışığın seçilmiş en
şık ihtimal olduğunu peşi sıra gerçeğe dönüşme ihtimali ile bir bir sekiyorum
sözcüklerde ve afrasını tafrasını dinlemeden insanların duymazdan gelip bağdaş
kuruyorum tavaf ettiğim evrende bazen Araf’ta kalmışçasına kendimi eksik ve
noksan hissetsem de kanayan yaralarımı daha çok seviyorum.
Çünkü tüm o yaralar ve yanılmışlıklar
değil mi ki beni ben yapan ve sevgi iklimini yaşayan yüreğimi de dinç tutan
üstelik dinmeyen o yaşa ve neme borçlu iken yaşadığım hayatı ve tüm
yazdıklarımı.
Sensiz ve sessiz geçen bir günün
özeti idi kaleme aldığım, Kafka ve malum olduğu kadar makul olan tek şey de bu
işte: sevdalandığım yazma maceram hız kesmeden bana eşlik ederken ve de beni
bana daha da yakın kılarken üstelik bir ömür uzağında kaldığım her şeye herkese
de değerken ve yeterken…