18/3
Köleci paylaşım hareketi zorunlu olarak kolektif üretim hareketi üzerine kuruluydu. Üretim hareketi yoksa ne köle vardı, ne köleci vardı. Ne enflasyon var ne faiz vardı. Bunlar üretim nedeni değil aksine üretimi hortumlama aparatlarıdırlar.

Kolektif geçmişi ortadan kaldırırsanız bir boşluk oluşur. Boşluk El gibi hayali çıkarımlarla dolar. El 'in rızk dağıtma anlayışıyla dolar. Mülk sahibinin takdiriyle dolar. Nafaka aramayla, ekmeğini taştan çıkarmayla, kısmetse iş bulmayla dolar.

Bu çıkarımların neye göre karşılık olduğu belirsiz gibidir. Oysa bu çıkarımlar kolektif başlangıca göreydi. Üretim hareketi yerine konan El takdiri gibi muğlak ve sanal ifadelerdi.

Yani rızk dağıtma, kısmetse iş bulma, nafakasını arama gibi her üç mana anlayışları sanki kolektif toplumdan önce varmışlar gibi toplumun önüne alınmakla köleci bir illüzyon ortaya konmuştur. Buna, kişinin toplumuna; kişinin kendi kolektif emeğine ve kişinin kendisine yabancılaşması diyoruz.

Zaten El mana anlayışı üretim hareketi içindeki "kolektif bağları kıracak olmakla" sürece mülkün sahibi söylemiyle başlamıştı. Bu söylem de kişiyi kendisine, toplumuna ve emek gücüne yabancılaştırmaktı.

El kolektif bağları kırmak ve kişiyi kolektif sisteme yabancılaştırmakla işe başlamıştı. Her bir söylem de yine kolektif bağları koparıp; kişileri mülkten yoksun kılmanın neticesiyle ortaya çıkarlar.

Her biri de sanal olan bir yığın ıvır zıvır, saçma sapan söylemlere bağlılıkla; üretim hareketine ve kolektif emeğe bağlı olmamayı söyleyen ifadeler kişiyi, toplumuna yabancılaştıran söylemlerdi.

Bu nedenle köleci paylaşım süreci olan El mana anlayışı mülk sahibinin soyut ve keyfi bir takdirine bağlılıktı! Bu da sürecin gerçeklikten kopuşu demekti. Ki tap ve iste, şükür ve dualarla ortamı inletir oluş demekti.

Kolektif sistemin kendi çevrimi için yaptığı üretim hareketinin öznelerle olan bağı kopmuştu. Şimdi El 'in dilemesi, El 'in istemesi olmuştu. Üretim El 'in dilediği kadardı. Kolektif pay, El 'in verdiği rızk olmuştu!

Zorunlu olarak ve ancak kolektif hareketle ortaya konan iş ve işbirliği ise rızk aramak için çalışma olmuştu!  Kolektif olanak ve kolektif yetenek kısmetse olura dönüşmüştü!



18/4
Kolektif alana bağlılık şimdi, alçak gönüllülükle El 'e bağlılığa ve El 'e teslim olmaya dönüşmüştü! Bu dönüşme "Verdiğim rızkı anmazlar mı?" diyen minnettarlığa, şükreder olucu atıflarla kişilere üzerinde bilinmezliğin algısına dönüşmüştü.

Emeğine, doğaya ve toplumuna El diye şükreden insan; kendisine de yabancılaşan insandı.  Bu tür yabancılaşmalarla, bu gibi algılarda; neler neler çıkacaktı.

Köleci zihniyetteki bu algılarla yaşlıların, çocukların, hasta, sakatların ve mal sahibi olamayanların durumları; acınmaya, merhamet edilmeye, lütfedilmeye; veli nimet bulmaya, alicenaplıklara uğramaya kadar vardırılmıştı.

Köleci ilkelerle alan açmanın eylem ve söylemleri işi; hayır dua etmeye, hayırseverlerin sadakasına, yardımına, kurban bağışı yapmalarına kadar vardırmıştı. El ‘in rızasını almak adına yapılacak iyi bir mümin tavrına bağlanmıştı!

"El mülkünü dağıtırken size mi soracaktı?" dermenin bu yabancılaştırma söylemi içinde ortaya konulan anlamlardan birisi de şuydu. "El korkup ta size mülk vermedi ya" deyip, El takdirinin sebep olduğu açmazlara karşılık maliklere "sadaka dağıt" diyordu.

Köleci sistem; istese de istemese de kolektif atıflarıyla vardı. Bu kolektif atıflardan birisi şuydu. Kolektif emek çevrimi üzerinde yapılan kolektif sağlamalar; açlığa karşı kolektif emek gücünün, kolektif garantörlüğüydü. Bu durum köleci sisteme nasıl geçecekti?

Köleci sistem köleyi yarın yeniden çalıştırmak için ona boğaz tokluğuna da olsa bakmak zorundaydı. Bu kölenin yarın yeniden çalışmasına karşılık, karın tokluğunun garantisiydi! Diğer yanda bu garantiyi ana baba mirası üzerinde yarın güvencesine dönüştürme işiydi.

Bu gibi köleci yaklaşımlar zorunlu inşa kuralı olan kolektif güvenceye olan atıflardan türemişti. Bunlar sadaka, zekât, kurban, adak hayırseverlik, himmet gibi köleci edimlerdi. Çok yetersiz atıflardı. Yetersiz de olmak zorundaydı.

Çünkü daha fazla tasadduk mülk sahiplerinin aleyhine mülk sahiplerinin hududuna girmek olurdu. Köleci sistem kolektif garantörlükten esinle, ister istemez infak etmeyi köleci sistem içine takviye etmişti.

Geri gönderili, geri atıflı bu gibi takviye bağlamları içinde bu tür edimler iyi bir mümin olmanın hayırseverlik tavrıydı. Ama bu tutum "mülk sahibi isterse yardım eder" olmaktan çıkacaktı. İcbarı bir söyleme dönüşecekti. Yani "zenginin malı içinde fakirin payı vardır" demenin icbar ve tehdidine dönüşecekti.

"Zenginin malı içinde fakirin payı vardır" diyen bu türden geriye atıflı kolektif ruhlu söylemler; kolektif bağlanım yasalarına atıf olmaktan yansıyan söylemlerdi.

"Zenginin malı içinde fakirin payı vardır" türü El söylemleri hem kendi zulmünün ömrünü uzatan pekiştirme söylemler olurken; diğer yandan da bir zamanlar kolektif idiniz deme miydi?

"Zenginin malı içinde fakirin payı vardır" sözündeki hayır işi, kolektif atıflardan, neşet etmişti. Köleci yapının, kolektif atıfları kendi içinde hayır yapma üzerinde çevrim etmek istemesinin acaba "servetiniz size düşen emek karşılığı paydan çok daha fazlası olup; şimdiki servetiniz eskiden kolektifin malıydı" demeye getirme miydi?



18/5


18/5
Yine El; “zenginin malı içinde fakirin payı vardır" dediği sözüyle "size verdiğim servet; şimdinin fakirleri için kolektif mirastan düşecek olan hak edişin ta kendisiydi", denmesinin ağızdan kaçırılması mıydı? 

Yoksa sadakalar El takdiriyle kaosa dönüşen tedirgin edici stres kaynağı ortamdaki gerilime karşı, ortama bir nebze nefes aldıracak bir çözüm şeklini mülk sahiplerine dayatmanın çözüm önerisi miydi? Bilinmez! 

Ya da El "zenginin malı içinde yoksulun da payı vardır" denmeyi kaş yapayım derken göz çıkarma olarak mı ortaya koymuştu. Böyle de olsa açlığı ile terbiye edilen köleler bunu anlayacak kudrette değildiler. 

Bir iş ile yapılan yanlışlar, gizlenen hakikatler, doğruymuş gibi yalan olarak söylenir. Doğru gibi söylenen yalanlar kişi hafızası içindeki geri gönderili gerçek kolektif hafızayla eşleşme yaparlar. 

Zıtlar kuralına göre, doğru gibi söylenen yalanın çağırdığı bilinçaltı eşleşmeler, örnekteki gibi doğruları ağızdan kaçırma mıydı? 

Ağzından kaçtı diye söylenenler; yani ağızdan kaçırmalar, bilinçaltı kolektif hafızalı gerçeklerin dışa vurulması mıydı? Yani kişiler ağızdan kaçırdıkları gerçek söylemlerle çoğu kez; "akım" deme yalanını söylerlerken .okum" mu diyorlardı?

Kimi kişilerin mülk sahipliği uğruna kolektif emek yok sayılınca bu yok saymanın bahanesi şuydu. "Siz hiçbir emek harcamadan, siz daha doğmadan El sizin için ilkten beri bir rızk takdir etti" denecekti. Bu deyişteki amaç; kolektif üretimi ve kolektif emeği yok sayma adına bunların yerine bu tekerlemeyi, bu ezberi koymaktı.

Köleci ikame tuttuktan çok sonra da; "tevekkeltü tealal Allah" felsefesi hakim olmuştu. Yani her şeyimle Allaha sığındım. Her şeyimle Allaha yaslandım teslimiyetine karşı "bre nadan, çalışmayana gökten ne et yağar ne kemik" demekle kendi müminlerinin yüzünü güya gerçek hayata döndürmek istenecekti.  

İşte ana babanın El 'den rızk olarak aldığı ya da alamadığı nasiplenmeler de tüm sayılanlardı. Hâlbuki El 'in öncel takdirim dediği rızk dağıtma işi kolektif birikimlerdi. 

18/6
Yani ilk kuraların çekildiği sırada çekiliş bir kerelikti. Ve sizin hiç bir emek harcanması yapmadığınız durumla, piyango size verilenlerdi! Köleci toplum da olsanız sistemin çevrimi için kolektif birikim mutlaka yapılıyordu. 

Ordu besliyorum, maaş veriyorum, istihdam alanı açıyorum vs. adı altında bir vergi almak yerine; tam 486 tane vergi alınıyordu. Bu da yetmezse "biz bize yeteriz" adı altında iban numaraları veriliyordu. Ne güzel değil mi?

Oysa tüm bu vergi karşılığı işler kolektif inşanın temelindeki ön görülü girişme ve girişen gruplarla ittifaka katılan karşı grubun kendilikten totem meslek emek gücüydü. Sistem bunları birbirinin grup emek gücü karşılığı denkleşmeler yapmakla, üretim hareketini başlamıştı. 

Değilse sistem ordu beslensin, sağlık yatırımı yapılsın, gibi afaki nedenlere karşılık; ne yapalım, haydi üretim yapalım dememişti!

Kolektif dönem öncesi tekil kişilerin ya da kolektif kapasiteye sahip olmayan grupların hiç bir yatırım gücü yoktu. Olamazdı da. Karşı grupların ilahi meslek sahipliği gücü, birbirlerinin kendilikten bir yatırım gücüydü.  

Buna karşın ana baba kendi mirasını, yani şimdiki uydurulan ve şimdiki köleci sisteme uyarlanan yatırım gücünü, kendi çocuğuna bırakıyordu.

( İttifaklar Bir Referans Noktasıydılar 18-5 başlıklı yazı Uraz Bayram tarafından 2.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu