Yeter ki o avcı toplayıcı sosyal çevre, ortak sağlamaları içinde boş zaman etkinlikleri etrafında; aynı tutumla ortaklığı paylaşan bir düşünce içine gelsinler.

El mana anlayışı içinde eksik olan “ortaklaşmaydı. Ortaklaşma süreci zaten doğaya yönelimle olan kişilerin “yönelimle olan eylemlerini” ortak aştırıyordu. Ortaklaşma karşılıklı olarak kişilerin eksiğini birbirinde tamam ettiği süreçlerdi. Ortaklaştırma kendi kendisini başlatan ve kendi kendisini devam ettiren süreçti.

Kolektif alanın başarısı, süreci başlatır oluşu ve ilk üreten süreç olması yönelici eylemler üzerinde kişileri paydaşlı ortaklar kılmasındaydı. Kolektif süreçler başladığında ortada ne mülk sahibi ne rızk dağıtan irade vardı.

Hâlbuki El mana anlayışı ortaya çıktığında ortada tüm birikim, zenginlik kolektif emek ve kolektif (ortaklaştıran) kapasitesiyle bir kolektif alan vardı. El bu kolektif alan üzerine yerleşmekle, kolektif alanı kendisine uygun çevre yapmıştı

El mana anlayışı kolektif lige  (ortaklar tanımaya) karşı olduğu için, süreci başlatacak nedenler ortada olmadığı için kendi kendisini başlatamıyordu. El mana anlayışı içinde eksik olan ortaklaştırmaydı. Kolektif alan içinde olan da kendisine ortaklar tanımaydı ya da ortaklaştırmaydı.

El imajının gücü, sanal görüntü üzerinde sahibi olduğu bir yığın kolektif birikimi ve üreten bir yığın kolektif envanterleri kullanmakla ortaya konan somutluğa dönüşür. Özelleştiren köleci sahipler, muazzam bir toplumsal birikime sahiptiler.

Oysa El imajı sahibi olduğu şeylerin ne bilicisiydi. Ne bulucusuydu. Ne de kolektif birim zamanın içinde üretim yapmakla vardı. Yani El kolektif sistem içinde “Ekende yok/ Dikende yok/ yemede irade El ‘di”. El soyut bir rızk verme söylemli sanal sahiplik ilişkisi üzerinde toplumsal üretim sürecini kendisine bağıntı yapmakla, kendisine egemenlik alanı kurmuştu

Ve köleci sistem kolektif alandaki çevrimli birikimleri kullanmakla, istediği gibi istediği yerde kolektif sistemin bu birikim içindeki her bir düşünceye göre karşı söylemlerle köleci manayı inşa edecekti.

Oysa kolektif sistem üreten ilişkinin dışa açılmasını ortaya koymasaydı; köleci sistem istediği gibi istediği yerde ahit sel ittifakları başlatmazdı. Uygarlık sentezini yapması, insan kavramını ortaya koyması olanaksızdı.

Yani kolektif yapının, inşacı kolektif yapının yansımaları olan üreten birikimine sahip olmadan, köleci sistemin kendi anlayışını istediği gibi istediği yerde, istediği düşünceye göre başlatması olanaksızdı.

Ama köleci sistem, kolektif bir yapı içinde baş ve sonla çevrim olmuş durumlar şeması (diyagramı) içindeydi. Bu nedenle köleci mana tarihsel sonucu, köle olma ve sahipli monarşin bir diktayla (bay erki) olma içinde idi.

Bu donanımlarıyla El, AHİT bağlaşması yapıyordu. Üreten ilişkiyi istediği gibi sanal söylemlerle başlatabiliyordu. Biliyorsunuz ki kolektif sistem bir çevrimdi. Çevrim içinde de birçok baş ve sonlar vardı.

İşte bu üreten ve başı sonu olan çevrim içinde siz çevrim durumların herhangi birini nerede ele alırsanız alın, orasının baş olması hep olasıydı. İlişkileri mana üzerinde, yani günah sevap üzerinde bile ele alsanız; bu ele alışların her bir eylem ve uygulaması yine kolektif bir üretim hareketine eşleşmekle hep mümkündü.

( Süreç Başlatan Yapı 2 başlıklı yazı Uraz Bayram tarafından 14.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.