Hayatın tiyatro düzeninden ilerliyoruz işte. Artık sadece
yazar değilim; bu yokluk ve yalnızlıkta büyük bir oyuncuyum. Hiç sevmemiş, hiç
düşünmemiş, hiç merak etmemiş bir karakteri canlandırıyorum. İlgilenmiyorum güya,
nasıl olduğunu merak etmiyorum. Bir tiradım bile yok. Cümleler yerle yeksan bir
sahnenin kamera arkası sensizliği...
Acı çekmiyorum, çok mutluyum mesela...
Yönetmenim ise aşk... Sahneye seni almıyor, almıyor ki
gözlerimdeki sensizligi fark edip halime acıma.
Kalpsiz, hiç sevmemiş ve hiç aklının en güzel yeriyle
kalbinin tek büyük köşesine seni koymamış birini canlandırıyorum.
Birazdan polis memuru gelip kelepçeyi takacak. Yalan ve
kandırmacadan müebbet alacağım. Razıyı oynayacağım. Kalbinde müebbet alamadım
neresi olursa oraya talibim diyeceğim.
Son sahnesinde ise nefretle bakıyor gibi yapacağım.
Nefret... senden nefret edebilmek. Bir saniyenin o tek bir anında dahi mümkün
olmayan...
Hiç özlemedim mesela. Hiç yoksun aklımda. Kalbimden çoktan
gittin. Merak içerisinde değilim, acı bile çekmiyorum. Yakına almasınlar
kamerayı, çekmesinler beni yakından. Görmesinler gözyaşlarımı.
Sen de bakma... Sen? Kalbinin iskambil kâğıtlarında sinek 2’li
bile olamadım.
Bu bir rol değil, biliyorum. Sen beni hiç sevmedin. Hiçi
alıp öpüp başıma koysam o bile seni sayıklar.
Beklemiyorum mesela. Sen ve bana gelmek... Mümkün mü? Kırmızı
halı serilse ayakkabılarınla çiğneyip rengini simsiyah yaparsın. Bende nefret
olamadı ama senden bana hiçbir şey olamaz.
Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemezdim, yönetmenin
talimatı ile elim kalbime, ayağım seni sevmelere ama senin bunu hiç görmemelerine
gidecekmiş. Peki, buna da tamam...
Bir de yönetmen şu kelimeleri bana yasakladı. “sevgilim,
sevdiğim, sevdiceğim, bir ömür sevebileceğim...” acı biber sürer de dilime, bir
daha hiçbir tiyatro sahnesinde rol vermezmiş. Bu da tamam...
Seyirci gibi görünüyorsun uzaktan. Gözlerinde anlamsız bir
bakış, hiç görmediğim ve tanışmadığım... kızgın desek değil, acır gibi değil
desem o da değil... seviyor hiç değil. Belki de nefret bunun adı.
Sevenin iki eli kanda dahi olsa geleceğini ezberlettiler,
tiradımın en sersefil yanında suflem bu.
Sahneden iniyorum, başım yine sensizliğe çok ağrıyor. Ellerin
yok ya, umurumda değil.
Gözlerin yok ya, umurumda değil.
Bir sevişin, bir gülüşün kısmet değil ya; umurumda değil.
Rolüm bu. Ben böylesi bir yalandan ekmek kazanıyorum.
Umurum umurunda değil ya, umurumun da umurunda değil mesela.
Seviyorum diyemez bu dil, sahneden atarlar.
Hem kim seni çok sevdi ki?
Yazarın kalemi dolarken, oyuncunun cebi doldu.
Yönetmenim; aşk! Çekimi durdurun.
Kahrolsun böylesi oyun!
Dilara AKSOY