Yazıp sildiklerime diziyorum bilyelerim gibi; geceyi... Nasılsın sofraları kuruluyor, bir beyaz peynir ve bir zeytin ile. Sofrada turşusu ve bereketli yumurtası yok bu yakalayışın. Sadece varlığına şükür tenorları biçiyor yaşam. Bir nasılsın’a sade bir ikram...

Her geçen gün kayboluyor ümitlerin oyuncakları. Birinin arabası, ötekinin barbie bebeği gidiyor garip seferden.

En içli sandalyesine oturuyorum kalp kırıklığımın, ikramda kusur etmemek gerek.

Sen, kayıp şehrimin kilometrelerce aşkı yok sayan burjuvazisi; ben, ittiğim şehrimin mesafelerce sorun teşkil edilmediği sevda fakiri...

Karşılaştık işte bu sofrada. Gözlerini tanıdık gökyüzünün bana biçtiği pay misali ürkek izledim. Sevmedi bir türlü beni kalbin.

Sofrada kuş sütünün kuşu eksikti; kalbimdeki kuşlar ötmeye sende korkarken.

Hani, bir vakit ve günün bize tekabül ettiği şirin bir salisede tek bir an görünsen.

Uzaktan baksam da tamamlanırım.

Beğenmedin ikramı. Beğenilmedi.

Ben doydum; o kadar çok şiştim ki sensizliğe, bir sensizliği daha tahammül tabağından yiyemem. Çünkü artık çok açım senli günlere; obez kalıyorum bir türlü gelmeyişine. Koltuklar, kanepeler beni kabul etmiyor. Yük, yük üstüme yük...

Burada değilmişim gibi davran ama varlığının bir mutluluk yanı doğsun günüme. Olmaz mı?

Yine başladım desene, aynı tas aynı hamam sevda güzlüğüme. Çok uzun zamandır yaprakları düşmüyor sonbaharın, mevsim beni kabul etmiyor.

Sana ölüyken, kendime yaşayan değilim.

Çırpındı bende rüzgarlar, ufuktan bir yalnız kulağıma şarkılar söylese de ben senin sesini sevdim.

Yine yenildim. Sevda aforizması gecenin, köşede yakaladı beni. “hani sevmiyordun yalancı!” dedi bana...

Yalancının sana yabancı olduğu yerdeyim.

Çağırmaya kornalar, konuşmaya gökyüzü yetmiyor.

Canım acıyor. Ne kadar yok saysam o kadar varsın. Ne kadar yoksan o kadar varsın.

Düğüm düğüm gecelerin, ölüm ölüm harflerindeyim. Görünmezdeyim.

Aşk yolumun kıpırdamayan yolcusu; vasıtası hasret ve gidişi kısmet kaderin yaralısıyım.

Canım kaç yerinden acıyor bir bilsen. Yok saydığım her gün, daha da fazlalaşmış buluyorum bende seni.

Kirpiklerin kime müebbet, gözlerin kime kurşun? Sesin kime düğün, vuslatının bahar yanı kime aşkbahar?

Yaralıdayım. Yaralıyım.

Her gün fazla.

Her gün yok sayıştan varlığa acılı.

Yine olmadı. Kelimeler yenildi, kalbin zaferi başka bir güne kaldı.

Güm dedi görünmeyişim; acı gibi çarptı.

Bin yaralı, bin ölü var şimdi içerimde.

Hepsi bana benziyor, hepsi ben.

Hepsi sensiz ben.

Kurtulan kurtulur, kurtulamayan erdi sonsuz bir sevişe...

Affetmeliyim kalbimi; seni alan elleri de...

Düğün, düğüm oluyor kalbimde.

Allah seni, hak ettiğin yolların sahibine

Bağışlasın. Sonu bana acı olsa bile.

Bir “seviyorum” diyemedi ya bu yürek korkmadan, ona da yazıklar olsun.

Yine yenildim işte.

En fazla kaç gün sürdü seni bende yok sayışım?

Kahrı bela yollarında koparılan sensiz o çiçek var ya; tohumunu acıda yaratan...

İşte o benim.

Kalp, severken susuz kaldı...

Dilara AKSOY

 

 

( Susuz Aşk başlıklı yazı dilara aksoy tarafından 5.11.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu