Azade bir düş’ sün yüreğin sarp
yolunda hezimete bürünmüş yalnızlığın kollarında kaykıldığım.
Emsalsiz bir rahmetsin de ruhuna
rahmet okumaya kıyamadığım engebeli ömrün sarp kayalığında sıkışıp kalmış bir
çiçek mahzunluğunda.
Manen devrik bir krallıksa hayat
madde bağımlısı iken insan ve iman gücünde saklı o devasa umut bazen kazan
kaldıran Yeniçerilerin sağından soluna yürüyen bir muhafız alayı iken duygular,
retinası ömrün revnak acıların kıyısına vurduğum kadar vurulduğum bir aşksın.
Matemin iz düşümü.
Renklerin bakir tınısı.
Rakımı ulu bir sevda masalı.
Debelendiğim batağın kulpusun belki
de her atak geçirdiğinde yeryüzü batılısın sözcüklerin ve bahtına yandığımsın
tahtını yapamadığım bir hayal gibi peşine düştüğüm.
İrdelenesi ne var ne yok.
İris’i göğün en irisinden hüznün…
Solgun ve kendini salmış bir çayır
gibi üzerinde melediğim.
Bir rakamsa ihtiva ettiğim bozguna
uğradığım sıfırsın sıfırladığım ömrün sağ kanadında saklı sağdıcı solumda
tutulan nutkum soldan sağa saydığım belki de yerinden sökülen köküm ve kök
saldığım gizin tasvirisin.
Suskular bahşetmişken hayat.
Sus payı bir söylemde saklı nice
hatırat.
Mevsimin akan çatısı rüzgârın bahtsız
kızı kelamı yitik bir söylem selamı geri dönmeyen neşemsin susan ansızın ve
sezen yazılan yazının son hecesi olmaya duyduğum özlem yeter ki sonlansın diye
acılarım içimi açtığım bir aynasın sır dolu mealim kadar kardığım önüm ve
kandığım dünün ve kördüğüm olduğumun yaftasında hezimete uğrayan bir tanrısın.
Gövdem ve görgüm.
Örülü ruhum.
Çözümsüz nüktem.
Karaçalı misali girdiğim yoldan da
dönüşü olmayan.
Bildiğimi bilmesen de ve bilmediğin
ne varsa bilmezden geldiğim ve bile bile canımın yanacağını giderayak seni daha
çok sevdiğim.
Üzensin ve üzengisi mavinin, sedef
kollarında ölüm perimin ve ihanetine uğradığım aşk meleğimin her zora
düştüğümde ruhumdaki karanlığın evreni sardığı ve boykot ettiği düş misali
peşine düştüğümsün ve de içine düştüğüm bu aşkın sönen bataryasında
devrelerinin attığı bir masal kahramanı t/adında göle maya çaldığım ve
hutbelerin esintisinde göçtüğümsün ve gömülü mizacım.
Sarpa saran neyse.
Sedanter bir yaşamda saklı heceler
gibi kükreyen ruhumun kürediği o minvalde saklısın ve hiç olmadığım kadar
mutluluğu ve hüznü bir arada yaşadığımsın yalnızlığımın haşatında yazdıklarımı
biçtiğim ve bir ekin zamanı meylettiğim romansız uzun uzadıya sevsem de kısa
bir özet geçtiğim aşkın özlemi çağrıştıran her zerresinde saklı bir kuş gibi
uçuşan yüreğimin mantalitesi nasıl ki sadece seninle dolu ve delişmen bir rüzgâra
meyleden şu sabırsız ruhumla kollarımı sana ve sensizliğe aynı anda açtığım…
Rengim mi?
Solduktan sonra ne önemi var ki?
Solgun göğün ölü tanrısı iken aşk,
meylettiğim hazanın beni derinden çağırdığı sıradan bir günü de özel ve
unutulmaz kılan çünkü ben öldüğümde sen doğdun ve doğan güne biçtim kılıfını ve
isminle yaşamanın sevinci ile ben bir kere bu sevdaya baş koydum ölümüne
sevdiğim ve ölümüne yaşadığım kadar da yaşattığımsın ve git gide yaklaştığım
sonun mucidi ve müridi bir yalnızlıkla hemhal bir yakarışın da ta kendisi iken
sana yazdığım yazıldığım şiirlerin nezdinde aşkın şahikası ruhunda açmak üzere
yeniden solmanın hikâyesini yazdığım ve asılı kaldığımsın Araf’ın ç/ağrısında
ulaşılmaz olmanın verdiği o derin acı ile belimin bükük kaldığı…