Kurmaca bir iddia olsa olsa
yalnızlığın peksimet kıvamında infilak etti edecek yüreğim.
Dalyalarca balyaların kundakladığı
bir bahar gününün ikindisinde ve kışın ertesinde firardayım.
Yakamoz gülüşlerin derde deva olduğu…
İklimlerin sırasını kaybedip yoklamada
yok sayıldığı…
Aslında itibar edilmekle sevilmek
arasında gidip geldiğim yoz dürtülerin sütliman varlığına d/okunmak ile ölmek
arasında bir yerdeyim.
Hızını azalmıyor yüreğin hazzı
yazmanınsa şerefine şiirler kaldırdığım yalnızlığın alt yazısı adeta bir çift
kelamın ertesi selamlaştığım yazı dostlarımın eşliğinde içime dikilesi bir
kubbe adeta duygularımı misafir şiirlerimi yoldaş bildiğim.
Mutluluk ve hüzün arasında bir
yerdeyim ve ben tüm çekincelerimi öldürdüm.
Mevsimin rütbesi ve de kalemin apoletleri
işte izahı mümkün olmayan hayat yolculuğumun kim bilir kaçıncı milyon
versiyonudur kalbimin tutulduğu hapishanede yaş ve yas almakla iştigal
debelendiğim şehirden kaçmak belki de benim kaleme aldıklarımla bir çift lafın
belini kırmak adına canhıraş varlığım ve kalemim.
Renklerden beyaz iken yüreğin asası.
En asisinden bir aşk iken yüreğin
bekası.
Sızan güneşin sızlayan dizelerimin de
meramı olsa gerek hiçliğime nazire ettiğim ve de varlığımın dokunulmazlığında
çizdiğim hayat şeritleri ve de çizile dursun çil yavrusu gibi d/ağlanmakta
sözcükler ve çitlerin aşımında hızımın da sürümünde saklı veballer ve
doğallığımla başıma açmadığım dert kalmamışken ben hala iyi niyetimi ve
insanlara duyduğum sonsuz saygı ve güvenimi korumaktayım.
Nazenin sırdaşım.
Akıl melekelerim ve yürek iklimim…
Kısaca beni ben yapan neyse beni bana
yakın kılan hangi uzaklık ve imkânsızlıksa şerh düştüğüm bir noktada saklı
kaldığım kadar vurgun yediğim…
Hacizli sözcükler furyası.
Yedieminde unuttuğum çocukluğum.
Depreşen yürek sızım ve mahcubiyetim
ve hali hazırda aşkın dokunulmazlığında okunmadık kelime bırakmadan kitaplarla
olan ilişkimde kendime d/okunmak gibi bir mahcubiyeti nasıl da saklı tutuyorum
yeşillenen gözlerimde ve hırçın mizacımda tempo tutuyor gün ışığı oysaki geceye
ve rehavete vardım varalı tutunacak tek dalım da yok iken yazmanın ve sevginin
dışında.
Hurafeler sökün eden.
Heyecanım ve yazma hızım tetiklenen.
Dışa vurumdan ziyade infilak
ettiğimin de ertesinde kendimi bir şiirin kıyısına vurmuş ve de yüreğimden vurulmuşluğumla
sözcüklerin delişmen aksanında ve de ayazında gecenin ikilettiğim kadar
ikilemde kaldığımın ertesi tek doğrumla şerh düştüğüm cihanın kısılmış
gözlerinden sökün eden ferin iştigali elbet kalemin da mahzun gülüşüne
çöreklenmiş imgelerden ve şiirlerden medet umduğum…
Yadsıyamadığım kadar doluyum.
Yansıtamadığım kadar hüzünlü…
Bir o kadar mutluluğun beni dansa
kaldırdığı ve ayağıma basmasına aldırış etmeden sevginin sürüklediği bir kara
delik ve ben sevdiğim kadar masumum ve yalıtıldığım kadar mahzun.
Yanlışlarımın doğruları götürdüğü
kadar doğrularımın da tetiklediği bir sevgi hızında limit aşımına uğramış
belleğimin ve yüreğimin düğümlerinin bir bir çözüldüğü de yalan değil hani.
Metruk hecelerin istilasında gecenin
bir vakti şiir deyip de yola düştüğüm ve destanlardan sızdığım ve derdest
edilmiş gölgemin bir sıkımlık canında, canımdan çok sevdiğim kadar cansız
gözlerinde efkârın hüznüme mil çekip boylu boyunca serildiğim kubbenin de bir başkaldırışı
adeta sevginin dokunulmazlığında şerit değiştiren duygularımın hicabında sönen
yürek ateşim…
En çok da gözlerimi kısıp özlemle
bekler ve seyrederken günün doğuşunda saklı o belli belirsiz gülümsemeyi de en
derine tutturmuşken adeta bir izotop iken sevginin meali hınca hınç duyguların
da başkaldırdığı kadar ben bir kere sevginin yoluna baş koymuşken ve kalemin
kanatlandığı hayal âleminde yaralı bir kuş olmanın verdiği hüzünle ve acıyla
dolup taşan yüreğimde koca kâinatı saklı tuttuğum kadar kabımdan taştığıma dair
bir rivayet de değil asla yazmanın ve sevginin tek lüksüm olduğunu beyan
ettiğim…
Her rengin vardır sefasını süremediği
kadar hayatın debdebeli bir sunumdur da bazen aşkın rüyalarda yaşandığı.
Göğün mavisinde yıkandım bu gün ve
şarlatan rüzgâra pabuç bırakmadım:
Doğamda saklı yalnızlığım ve duaların
sarmalında yürüdüğüm kadar ayak sesimdir şiirlerim.
Mahzun bir hikâye misali esip
gürlerim gecenin atan şafağına saklanmış bir kuş gibi sekerim:
Her gün, yeniden doğumumu müjdeler ve
geceye kucak açtığım kadar vakur ve ıssız bir yangınım ben: yalanım varsa
şiirler çarpsın beni…
Her dua bir yakarış her düş bir var
oluş ve şüheda mazimde saklıdır sihri varlığımın tozu dumana kattığım
zamanların hatırası saklıdır içimde ve içtimada geçen ömrün uzamında saklı
binlerce hikâye.
Bir hümayun kuşuyum: hükümranlığında
Rabbin bensiz güne tebessüm eden zalimin nazarında sefil ve mazlum bir gülüştür
içime doğan güneşin pırıltısında saklıdır gözlerimin elası ve yeşillenen
ruhumdur yazmaya başladığımın ertesi.
Hazan mahsulü değilim bu gün bilakis
Nisan yağmurlarına kefilim ve de bereketli bir sevginin izini sürdüğüm kadar
insanların gözünde seğiren bir gizim.
Manen dolu.
İç sesimin her hecesi.
Ceplerim delik olsa ne ki?
Şiirlerdir hicretim ve kucak açtığım
hayallerin yüreğimden anbean taştığı.
Ruhumda sanduka.
Yüreğimdeki davul.
Sesimdeki neşe.
İçimdeki hüzün.
Geçmişe maziyim madem matemimle
örülüdür saçlarım uçuşan renklere taptığım kadar İlahi Aşka meddücezriyim
yalnızlığın.
Yakarışım Rabbime nasıl ki en üst
yetkin Mahkeme.
Yalnızlığımsa ömür boyu yâd ettiğim
dünlerden aldım boyumun ölçüsün madem ölü bir geçmiş değil beni ayakta tutan
bilakis yeniden açan hüzün bahçem ve Nisan yağmuruna teslimiyetim.
Günümden seken o kurşun tümlenen
hicranım tükenmek bilmez de coşkum.
Rabıtası bir günün ve ulaşılası en
yüksek rakımın elbet semada saklıdır varlığım yerin dibine sokulduğum değil
bilakis yüreğimle uçtuğum semanın tokası ile saçlarımı tutturduğum ve kelebek
kanatlarında şiirlerimin aslında ben sonsuzluğa tutkunum.
Bir melodi ise çalan sadece benim
duyduğum.
Melankoli değil tutkum gelin görün ki
hayatın çetrefilli yollarında arz ettiğim duyguların olmasa da karşılığı
yazdığım kadar tutkuluyum hayata ve demli sözcüklerden derlediğim densiz
iklimden bana eşlik eden rüzgârın uçurduğu zamansız bir veda olmasa keşke
hayata tutunduğum…