Birikim gibi kolektif bir alan
etkisi ortaya çıkana kadar El; “Mülkün sahibi benim” demedi. “Ben mülkümde
dilediğime dilediğim kadar veririm” demedi. Dilediğime de kıt veririm.
Dilediğime de hiç vermem” demedi. Bu cümleleri söylenene kadar hemcinslerimiz
ne gökte uçana ne yerde kaçana ne denizde yüzene benim demiyordu.
Fırsatını bulduğunda orada burada
avlanıyordu. Ot, kök, meyve, kurtçuk, böcek vs. topluyordu. Ne ödünç alıp,
ödünç veriyordu. Ne borç alıp, borç veriyordu. Ne de gökteki (uzaydaki)
yıldızlar groteskti yalın düşünüşle dikkatini çekse de “yıldızlara sahip olmakla
emrine verilmesini dileyip istiyordu”.
İlk yaratılış anlatımı totem alan
içinde “üretim ilişkisi nedenle” ortaya çıkmıştı. Yaratılış o şeyleri, o üretim
ilişkisine göre olan bağıntısıyla anlatıp adlandırmaktı. Tasnif edip,
kategorize etme işiydi. “Daha hiçbir şeyin adı yokken/ Ne demet edilmişti ot/
Ne biçilmişti kamış…” diye başlar “Enuma Eliş” denen ilk yaratılış destanı.
Ön ittifakların ortaya çıkmasıyla
ikinci bir yaratılış anlatımı daha dile getiriliyordu. İkinci yaratılış
anlatımı da “gruplar arası üretim hareketine bağlı” bir yer yön belirlemesi
olmakla birlikte yine üretim hareketi girişicilerini isimlendirme, üretim hareketi
girişicilerini gördükleri işe göre isimlendirmeydi. Girişim yaptıkları meslek
gruplarını yer, yön ile birlikte belirtmenin tasnif ediciliği ve kategorize
etme sürecini belirten yaratmaydı.
Örneğin, yerde (aşağı Mezopotamya
ve Sinear bölgesinde oturan yer ehli Ur, Uruk gibi tarımcı Dumuzi’ler vardı.
Yine yukarı topraklarda oturan sema vat ehli denen Akad, Asur gibi çoban İzumud’lar
vardı. İzimud ya da İsumud, Dumuzi’ nin tersten söylenişi ve yazılışıydı.
Üçüncü yaratılış destanı kolektif
alandan kopuşları anlatan travmalarla dolu Ut Napiştim veya Noah ya da Nuh yahut
da Zisudra gibi köleci tufan destanlarıyla ortaya konan bir köleci yaratılış hikâyeleriydi.
Bu nedenle El ‘in “yerde, gökte
ve ikisi arasında olanları size rızk olarak verdim” demesi, öncelikle ikinci
yaratılış destanına göre çıkarımdı. İkinci yaratılış destanı girişmesi içinde grupların
birbirine göre totem meslek sahiplikleri vardı. El grupların birer meslek
sahibi olmalarından esinle; grup meslek sahipliğine karşı kişisi sahipliği
ifade eden ve sahibi olunanları kişilere vermeyi ifade etmenin niyet deklarasyondur.
Yerde, gökte tarımcı ve çoban
Dumuzi’lerle, İzumud’lar vardı. Yerle
gök arasında da yamyam olunan avcı toplayıcı dönemden beri her iki gruba da
yakın temas olan güvenliksiz bir tehdit bölgesi vardı. Burası gruplar tarafında
pek kullanılmazdı. Buralar fazla ayak altı olmamakla aynı zamanda gizlen ilen “güvenli”
yerlerdi.
Ara bölgeler yamyam dönemde
temastan kaçınıcı gizletilen yerlerdi. Üreten ilişkiler nedenle de temas etme bölgesi
olmakla her iki durumla da güvenli yerlerdi. Yer ve gök topraklarına dek yaşam
alanları arasındaki güvenli yerler ön ittifaklar sırasında da “buluşma yeri ve
hediyeleşmelerin yapıldığı takas alanlarıydı”. Yerle gök bölgeler arası güven
duyulan yerler ön ittifaklı girişmelerle birlikte tapınak alanı adını alıp yönetim
merkezi oldular. Yer ve gök arasını anıcı sahiplik gücü geçmişin bu rol ve
anısındaydı.
İşte yer ile gök arasında aslında
hiçbir gruba ait olmamakla temas etmeye, tehditten kaçınmaya en yakın yer olan bu
tampon ve tapınak bölgesi alanı vardı. El ‘in söylemiyle yer gök gruplarının arasında
üretim ilişkisi ve üretim hareketi ittifakını giriştirecek olan güvenlikli
tapınak alanlar vardı. Bunlar da El ‘indi.
Siz çevrenize açlık-savunma vs.
yönündeki yönelimlerle bakar, çevreyi buna göre algılarla yaşantılarsınız. O
ilksel aşamada Dünyaya bencil yönelimler dışında bakmanın pek bir olanağı
yoktur. Çünkü ilk sel dönem de groteski duygularla olmak dışında çevreye bakış
tarzınız bu tür “yalın” anlamalarla ancak olanaklı olmaktadır
Totem alan da kolektif alan da bu
minvaldeki yalın sağlamalar üzerinde çevresine bakarak çevresini ben merkezli yaşantılardı.
“Sağlatan kolektif ilişki, üreten ilişkiyi” ortaya koymuştu. Kolektif bağlanım
ve üreten ilişkisi kişilerin “kolektif bilinciydi”.
Kişiler bu kez de üreten ilişki
gibi kolektif bağlanım gibi kolektif bilinçle çevrelerine baktılar. Derken “ben
merkezli-egosantrik” bakış yerine kolektif merkezli bakış ufku, ortaya konmuşu.
Şimdilerde de kolektif merkezli bakışlar üzerindeki yeni bakış çevre ve evren
merkezli bakışa dönüşmüştü.
Bu diyalektik içindeki kişiler
yalın bilincin düz mantığı ile çevreye bakmak yerine, karmaşık ve çok köklü analitik
bir bakışla çevreye bakış yapmanın içinde oldular. Kolektif alan üreten ve sağlasan
bir kolektif bağ ilişkisi içinde çok köklü ve analitik bakışın tomurcuklanmasını
ortaya koymuştu. Böylece kolektif alan karmaşık bir üretim ilişkisinin
düşündürmesi ile kendi çevresine karmaşık ve analitik bakma oldu.
Nasıl ki ortak bencil
çağrışıcılar kişilerin bağlanım enerjisi etrafında kolektif bağlanım enerjisine
dönüştü iseler; kolektif alanın önce sağlasan, sonra üreterek sağlasan ilişkileri
içinde kişilerin çevresine çok köklü ve çok yönlü analitik bakar olmalarına
neden olmuştu.
Üreten sağlasan ilişki “çevreyle
girişen kişi ile kişinin yalın anlaması arasına “fark düşünce” koyan bir ilişkiydi.
Fark düşünce farklı totem mesleklerinin farklı işleyen bileşiminden ileri geliyordu.
Yani karmaşık düşünme “fark koyan enerji potansiyeliyle ortaya konacaktı”. “Üreten sağlasan fark ilişki” de ancak
kolektif alanla birlikte olasıydı.