M. NİHAT MALKOÇ
Bir
dünyadan bir dünyaya yahut güneşe ve hayata tebessüm…
Doğumla başlar her şey… O iki heceli sözcükle “merhaba”
deriz hayata… Gün ışığıyla ilk kez buluşur gözlerimiz… Hayatın kepenkleri
açılır o an… Herkes bir noktadayken siz sıfırdan dâhil olursunuz yaşama… Geriden
gelseniz de temponuzla nicelerini geçersiniz hayat yolculuğunda. Sonra bir
koşudur sürer gider; kimi dimdik yürür, kimi tökezler. Bazı yollar kader
ağlarıyla örülse de kulun inisiyatifleri de vardır şüphesiz… İlhan Ayverdi’nin hayat yolculuğu da tam da böyle
24 Ekim 1926’da Manisa’ya
bağlı Akhisar’da
başladı.
Âh hiç unutulur mu
o ilk mektep yılları?
Ah hiç unutulur mu o ilk mektep yılları… İlk ayakkabı, ilk
çanta, mürekkep kokulu ilk kitap… Okula ve okumaya dair ilk izlenimler… İlk
öğretmen, ilk arkadaş, daha nice ilkler… Zaman sanki bizi o müstesna dilimine
çeker. İlhan Ayverdi için de unutulmazdı mektep yılları… İlk ve orta tahsilini doğduğu topraklar olan
Akhisar’da tamamladı İlhan Hanım… Okullaşma yaygınlaşmamıştı o zamanlar… O
devirde Akhisar’da lise olmadığı için İzmir’deki Karataş Lisesi’ne kaydoldu ve
1943 yazında lise diplomasını aldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.
İstanbul Üniversitesi yılları Ayverdi için unutulmaz
yıllardır. Zira orada Ahmet Kabaklı’yla kesişti yolları. Onunla aynı sınıfa
düşmüşlerdi. Bu dostluk zamanla dayanışmaya dönüşerek ömür boyu sürdü onlar
için… Yine Tarık Buğra’nın ilk eşi Jale Baysal da onun en samimi sınıf
arkadaşlarından biriydi. Bu okulda Türk tarihinin ilk edebiyat profesörü Ali
Nihat Tarlan, İsmail Hikmet Ertaylan, Mehmet Kaplan gibi çok kıymetli hocaların
rahle-i tedrisatından geçer; onlardan aldıklarıyla kendini iyice yetiştirir
İlhan Ayverdi.... Millî kültür, tarih ve edebiyat şuurunu onlardan alır, bu
değerleri gittikçe kimliğinin bir parçası haline getirir. O minval üzere
şekillendirir hayatını. Mefkûre ateşini o ilk kıvılcımlarla tutuşturur.
Coşkunun ve
heyecanın doruğu: Öğretmenlik yılları…
Okulunu bitirince dünyalar onun olmuştu sanki. “Öğretmen”
sıfatını kazanmıştı. Kendini daha bir güçlü hissediyordu. O artık Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmeni’ydi. Geleceğin Türkiye’sine yön vereceklerin zihin hamurunu
yoğuracaktı maharetli elleriyle. Hayalini kurduğu mefkûreci nesli
yetiştirecekti vazife yaptığı okullarda. Yerli kültürün kılavuzluğunda bizim
değerlerimizle cilalayacaktı pas tutmuş yürekleri. Heyecanlıydı bu yüzden… Bu
şevk ve heyecan içerisinde sırasıyla Anarat Hiğutyun Ermeni Ortaokulu,
Galatasaray Lisesi, Zoğrafyon Rum Lisesi (1951–55), Saint ]oseph ve Saint
Michel Fransız Liseleri ve Çapa Eğitim Enstitüsü’nde Türk Dili ve Edebiyatı
grubu dersleri öğretmenliği yaptı. Görev yaptığı okulların hepsinin de özel
durumları ve hassasiyetleri vardı. O da bu özel durumların farkında bir
öğretmen olarak kısa zamanda gönüllere girmesini bildi.
Ekrem Hakkı
Ayverdi’yle bir ömür saadet…
Evlilik, hayatın dönüm noktalarından biridir herkes için…
Dünyayı iki kişinin gözünde ve gönlünde birleştirmektir bir anlamda. Mutluluğa
kement atmaktır çoğu insan için. Belki de hayatın düzene konulmasıdır; bir
mutluluk projesidir aynı zamanda. Yeni bir yola revan olmaktır. Evlilikteki
seçiminiz geçiminize de birebir yansır, kolay değildir bu yüzden…
İlhan Hanım, Ekrem Hakkı Ayverdi ile 8 Ekim 1959 tarihinde
evlenmiştir. 33 yaşındadır o zaman… Bu alanda ülke standartları düşünüldüğünde
geç başlamış bir evliliktir onunkisi... İlhan Hanım o zamana kadar kendini
yetiştirmekle geçirmiştir yıllarını. Yakın ve uzak çevresiyle paylaşmıştır
entelektüel birikimini. Kendini öğretmenliğe ve kültür elçiliğine adamıştır.
Kitapların sihirli dünyasına dalmıştır, vakıf hizmetlerine girişmiştir.
Geç evlense de aradığı mutluluğu yakalamıştır İlhan Hanım… Bu
evlilik her ikisini de mutlu etmiştir. Zira bu iki insan aynı dünyaların
insanlarıdır. Aynı kültür çeşmesinden gidermişlerdir susuzluklarını. Zevkleri, öncelikleri ve hassasiyetleri
aynıdır. 24 Nisan 1984 tarihinde Ekrem Hakkı Ayverdi’nin ebedî âleme
irtihaliyle bu evliliğin dünya ayağı son bulmuştur. 25 yıl boyunca bütün
güzellikleri paylaşmışlar, nezakette sınır tanımamışlardır. Birbirine kol kanat
germişler, nefes aldıkça Türk kültürüne hizmet etmişlerdir.
Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi Türk mimarî kültürüne sevdalı
bir insandı. Onun bu sahadaki eserleri emsalsizdir; her biri bir boşluğu
doldurmaktadır. İlhan Ayverdi, eşi yüksek mimar Ekrem Hakkı’nın daima yanında
olmuş, çalışmalarında ona desteğini esirgememiştir. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin“Osmanlı
Mimarî Eserleri” adlı dört ciltlik eserinin hazırlanmasında İlhan Hanım’ın
katkısı da büyük olmuş, eşiyle birlikte yirmi yıl boyunca Anadolu ve Rumeli’yi
karış karış gezmiştir. Bu ikili el ele, gönül gönüle vererek kültürümüze hizmet
etmişlerdir. Bu dayanışma, kültürümüzün ve medeniyet abidelerimizin gün yüzüne
çıkmasını sağlamıştır. Unutulmamalıdır ki o eserler bizim topraklarımızın
tapusu hükmündedir.
Dostların vedaı ve
yürekleri kanatan hicran yarası…
Ölüm iki yüreği ayırmıştı. Bir elmanın yarısı kadar
birbirine benzeyen ve uyum içinde olan parçalar uzak düşmüştü birbirinden. Ekrem
Hakkı Bey’in ölümü İlhan Hanım’ı fazlasıyla sarsmıştır. Boşluğa düşmüştür,
fakat inancı ona bu zor günlerinde ışık olmuştur.
İlhan Ayverdi 25
yıldan beri eşinden ayrı yaşıyordu. Ölümün getirdiği acıyı yüreğinden
atamıyordu. Bu çok zor bir hayattı onun için. Unutmak istese de unutamıyordu
bir türlü geçen mutlu yılları. Kendini çalışmalara verip bir nebze de olsa
hayata tutunmaya çalışıyordu. Kolay mıydı bir kadının bu koca kentte yalnız
başına ayakta durması?... Değildi elbet… Bu konuda en büyük desteği hocası ve
görümcesi olan Samiha Ayverdi’den görüyordu. O, hayatındaki büyük boşluğu bir
nebze de olsa dolduruyordu. Fakat eşinden dokuz yıl sonra 22 Mart 1993 günü de
çok sevdiği dostu olan Samiha Ayverdi’yi kaybediyordu. Bunlar bir faninin kolay
kolay kaldırabileceği acılar değildi şüphesiz…
Her şeye rağmen hayat devam ediyordu. Ölenle ölünmezdi.
Mücadele ve hayata tutunmaydı esas olan… Bu acılardan sonra Kubbealtı Akademisi
Kültür ve Sanat Vakfı’nın çalışmalarına adamıştı kendini. O, 1970 senesinde
kurulan Kubbealtı Vakfı’nın ismini koyan kişiydi aynı zamanda. Bir umut fidesi
olarak cemiyet hayatına oturtulmuştu bu vakıf… Nasıl ki bir fidan su isterse, o
da ilgi isterdi onu var edenlerden… İlhan Hanım bundan sonraki bütün vaktini ve
mesaisini bu vakıf çalışmalarına ayırmıştı. Türk kültürüne ve Türk edebiyatına
hizmet yolunda gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu.
Kapsamlı bir sözlük
hazırlayan ilk kadın yahut Türkçeye adanmış bir hayat…
Merhum İlhan Ayverdi, Türk milletini de, Türk devletini de,
Türk dilini de çok sevmiş, ömrü boyunca bunların diri ve iri durması için
mücadele vermiştir. O, ana dili olan Türkçeye adeta bir ömür adamıştır. Bu dil
için yaşamış, bu dil için nefes almıştır. O, Türk ilim hayatında kapsamlı bir sözlük
hazırlayan ilk kadındır. Onun, milletine en büyük hediyesi 34 yılda tamamladığı
“Misalli Büyük Türkçe Sözlük” adlı muhteşem eseri olmuştur.
Bir sözlüğe 34 yılını vermek, dile kolay… İlhan Ayverdi
Hanım, 1970’te başlamıştı sözlük çalışmasına. Fakat işin bu kadar büyüyeceğini
ve uzayacağını o da hesap etmemişti doğrusu. Fakat yaptığı iş,
geçiştirilebilecek nitelikte bir iş değildi. Tırnakla kuyu kazmak kadar zor ve
hassas bir işti sözlük çalışması yapmak… Olağanüstü sabır ve gayret
gerektirirdi. O da bütün zorluklara rağmen sabırla çalıştı ve bu dünyadan
göçmeden evvel Türk kültürüne ölmez bir eser kazandırdı. Allah ona en büyük
eseri olan “Misalli Büyük Türkçe Sözlük”
ü raflarda görmeyi nasip etti. O da bu mutluluğa tattıktan sonra bu dünya
gurbetinden göçtü. Eserini tamamlama saadeti ona yetti. Halk tabiriyle söylemek
gerekirse gözü açık gitmedi.
“Kubbealtı Lügati”
olarak da bilinen “Misalli Büyük Türkçe Sözlük”...
Dünyanın en zor işlerinden biridir sözlük hazırlamak…
Yıllarca bıkmadan, usanmadan fişlerle uğraşacaksın. Kelimelerin peşinde koşup
duracaksın. Kolay hazırlanmamıştır “Misalli Büyük Türkçe Sözlük”… Çok zor
süreçlerden geçmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocalarıyla
başlayan bu sözlük çalışması zamanla ilerlemeyince farklı arayışlara
girilmiştir. Başta katkıda bulunacağını söyleyen çevreler somut çalışmalar
yapmamışlardır. Neticede iş İlhan Ayverdi’nin üzerinde kalmıştır. O da hayatını
bu işe vakfetmiştir.
“Kubbealtı Lügati” olarak da bilinen “Misalli Büyük Türkçe
Sözlük” 2005 yılında tamamlanarak kütüphanelerimizdeki yerini almıştır. Sözlük
hazırlanırken 400 yazarın bine yakın eseri taranmıştır. İlhan Ayverdi, bir
kuyumcu titizliğiyle hazırlamıştı eserini. 100 bin kelime ve deyim yer alıyor bu
kıymetli eserde. İlhan Ayverdi’nin deyimiyle Türkiye Türkçesi’nin söz
hazinesini kapsayan bu sözlükte yaşayan dilimizin kelimelerine, deyimlere,
terimlere, yer yer mazmunlara, edebî manalara ve ansiklopedik açıklamalara, 13.
yüzyıldan itibaren var olup halk ağzında yaşamış olan ve Arap harfleri ile
yazılan eserlerde, vesikalarda yer alan kelimelere, Türkçesi olduğu halde
yaygınlaşan yabancı kelimelere, Türkçesi olmayan yabancı kelimelere de yer
verilmiştir. 3549 sayfalık ve üç ciltlik bu eser Türkçemize bundan sonra daima hizmet
edecektir. Gençlerimiz en doğru bilgilere bu sözlükten ulaşabilecektir.
Merhum İlhan Ayverdi “Misalli Büyük Türkçe Sözlük” adlı
eseriyle 2005 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından dil
alanında “Yılın Yazarı” seçilmiştir. O, bu ödülü fazlasıyla hak ediyordu. Bu
eserin her kitaplıkta muhakkak bulunması gerekir.
İlhan Ayverdi
hakkında yazılanlar…
Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün müellifi ve Kubbealtı
Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı İlhan Ayverdi, yaşadıkça değer bilmiş
ve değer görmüş mümtaz bir Hanımefendi’ydi. Vefalı olduğu ve değer bildiği için
kendisinin de yaşarken değeri bilinmiştir. Yaşarken hakkında kitaplar yazılan
sayılı insanlardan biridir kendisi. Aysel Yüksel’le Zeynep Uluant baş başa
verip İlhan Ayverdi’yle ilgili “Bir Hayat Bir Lügat” adlı eseri kaleme
almışlardı. Onları yine İsmet Binark’ın İlhan Hanım’ı anlatan “Bir İhlâs
Abidesi İlhan Ayverdi”(Altay Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı Yayını, Ankara 2006)
isimli kitabı takip etmiştir. Keşke bu güzel örneklerin sayısı artsa ve
insanların kıymeti yaşarken bilinse…
Ömrünün son deminde….
Merhum İlhan Ayverdi, tabir caizse günümüzün Kaşgarlı
Mahmud’uydu. Onun hazırladığı sözlük, bir sözlükten çok daha fazlasıydı. Adeta
Türk dilinin envanterini çıkarmıştı bu zorlu çalışmasında. Ömrünün son deminde,
“Misalli Büyük Türkçe Sözlük” adlı eseriyle Türk Dil Bayramı çerçevesinde
2008’de ‘Türk Diline Hizmet Ödülü’ne layık görülmüştü.
Günümüzün Kaşgarlı
Mahmud’u ebedî istirahatgâhında, dostlarıyla beraber…
Tasavvuf terbiyesiyle yetişmişti İlhan Ayverdi. Mehmet
Örtenoğlu’nun vasıtasıyla Samiha Ayverdi’yle tanışması İlhan Hanım’ın hayatında
dönüm noktası oldu. Daha sonra Kenan Rifai’ye intisap etti. Hakkı Devrim’in
tabiriyle İlhan Hanım veliyullahtandı. O, bir fenafillâh yolcusuydu. O, eşi
Ekrem Hakkı ve görümcesi Samiha Hanım gibi vakıf insandı.
Gidimli gelimli dünyadır bu. Her fani ölüm yolunun
yolcusudur. Türkçenin en büyük sözlüğüne imza atmış olan İlhan Ayverdi, 06 Kasım
2009 tarihinde çok sevdiği Rabbine iltica etti. Onun ömrünü verdiği sözlük
öksüz kaldı. Türkçe bir sevdalısını daha kaybetti. Merkez Efendi Camii’nde
kılınan cenaze namazının ardından manevî rehberi Kenan Rifai’nin ve gönül
dostu, görümcesi Samiha Ayverdi’nin de kabrinin bulunduğu Merkez Efendi
Mezarlığı’nda toprağa verildi. Allah rahmet eylesin. Son söz Yahya Kemal
Beyatlı’nın olsun:
“Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ahbâba
selâm olsun erenler”