Konmadığımsın konduramadığım da…
Hüzün bültenine alt yazı geçtim
esrikli ruhunda
Mevsimin nidalar sökün eden
Perçeminde gizin bilinmeze tahayyül
dahi de edemezken
Varlığın yokluğa iz düşümü
Saklı o soyut alfabede…
İçimin mikado çöpleri: mağdur ve
mazlum alabildiğine masum bir de fıtratı ettiğim yeminlerin dik alası
yalnızlığın metruk hecelerin can çekiştiği bir yaz penceresi:
Yaza yaza yazı getirdiğim esefle
söküklerini diktiğim mealinde yitik bir anlam saklı gecenin günse belli
belirsiz bir ışığa hükmeden kara peçesinde hüznün satırlara b/ölündüğüm ölü
mevsim ölgün yüzü yalnızlığın sinemde sarkaç siması yabancı benden uzak olsun
iblis ve zalim tayfası.
Bir bilinmezdir riayet eden.
Bilindik ne kaldı dünden?
Tez elden mevsim kopan nidaların arka
bahçesi düşkünlüğüm sevgiye esen meltemin yerinden yellerin estiği.
Muadili var mıdır sahi ölümün?
Metruk hecelerde saklı izdiham ve ölü
kumaşı mevsimin nesli tükenen bir insanlık ki haddiyle kızgın ve kapışan
tayfası zulüm yüklü zindan bekçilerinin ve hayatın rövanşı.
Tahakkuk etti edecek ömrün gider
vergisi.
Geliri düzensiz bir isyan ki
yalnızlığın bükük bileği.
Hızı mı yalnızlığın haz mı duyduğum
acının…
Metruk ve de meczup zifiri tanrısı
yolda kalmışlığın kâh buhranı baş gösteren kâh bünyesi kaldırmayan sözüm ona düzensiz
düzen.
İhtimaller dâhilinde yaşıyoruz ve
ikramında kaderin duygularla paslaşıyoruz pes etmek değildir zamanı haddine mi
insan denen zaaf yüklü varlığın haiz olduğu hiçlik makamı gel gör ki…
Burnu Kaf dağında nicesinin af dahi
dilemeyi beceremeyen sözcüklerin ağır külfeti.
Baş koyduk bir kere bu yola madem.
Baş veren izdihamdan arda kalan bir
teselli babında tecellisi mümkün sözcüklerin nazında saklı bir niyaz varsa
yoksa şairin kıblesi ve künyesi delişmen ve doğurgan hüznün yanında lafı mı
olur esaretin?
O cahiller ki sızan bilgiden.
Cahil cesareti ile sanırlar ki
sırtları gelmeyecektir yere.
Yerleşkesi yerin göğün.
Müdavimi serbest dalışında kıyılan iç
sesin kıyama durduğu sözcük hanesi ve haznesi ısrarla da bir parmak bal çalan
evrene.
Sarkıtlar ve de dikitler.
Tecelli oldu olacak sabırla şükürler
aşılması gereken yollar zamanla da boş kalacak ve boşluğun gizini hoşlukla
örtecek çılgın dalgalar ve nidalar.
Rükû eden yürek.
Rücu eden turuncu güneş.
Recim eden zalim.
Resmeden kader.
Rengi kaçan bir günün daha toza
dumana karıştığı artık ne gelecekse elden.
Bir resital ki.
Belki de bir şehir efsanesi.
Bir ihanet ki sözcüklerin basiretinin
b/ağlandığı bir rivayetin daha doğduğu ve sonlandığı göğün nakşı ve nesri ve
na’şı sözcüklerin şairin de şiarı iken sevgi ve yürek sesi şiirlerden medet
uman ummanlarda yüzen dağına göre de kar veren Rabbin gücü ve kudreti ile
sonlanacaktır da illa ki bu hüzün yüklü gidişat.
Varsıl bir sözcük.
Bazen ihanet edilesi.
Kapışan zalim ve iblis.
Rica üzerine de sevmez hem insan
nesli.
Bağdaş kurduğu kadar mevsime delişmen
bir öfkeyle kazan mezarını kendi elleriyle ve sus pus mazlum süklüm püklüm
değil asla sırtını Allah’ına dayadıkça baş veren ve yeşeren bir cümleden çıkıp
da yola hidayete kat çıkmanın ertesi illa ki huzur bulacaktır ruhu ve yüreği.
Seferberlik ilan eden kalemin
damarında akan kanda saklı hicreti ve sözcükleri şairin.
Bir tılsım.
Bir fısıltının da babında künyesinde
yazan ismine şerh düşen kimsesizliğini de şairin sonlandıran illa ki yüce
Rabbi.
Bir tahakküm ise yaşam.
Tahakkuk eden acılardan sızan.
Ezcümle dua yüklü küfesi ve yüreği.
Ezilen olsa da mazlum arka çıkandır
elbet kimsesizlerin kimsesi.
Hicabın eşiği değil.
İnkârın da zamanı ve yeri hiç değil.
Zamansız bir veda bile olsa kolay mı
alışmak yokluğuna sevdiklerinin.
Düzen.
Düzenek.
Düzmece sevgiler.
Dürüst olanın kazanacağı yazarken
Hakkın Kitabında usulca esen rüzgâra da anlam yükleyen bir rahmet bir bereket
ve o hikmet ki:
Dibi gördüğü kadar derinlerde tecelli
eden yasın ve yaşın nazında niyazında soluklandığı kadar inanç dolu şair Rabbin
ihtişamlı varlığına âşık ve sadık varsın olsun hiçliğin kazasını kıldığı kadar
sonsuzluktur saçılan nurun ve narın eşlik ettiği ömür yetmese bile iki cihanda
da aziz olsun yeter ki inanç ve sevgi dolu varlığı ve yüreği…