Bir düş’ ün yangınıdır içine düşülesi
acının renksiz varlığında saklı bir hezeyan misali yüreğime çemkiren
yalnızlığın ve adaletsizliğin sivri dili.
Meftunu olduğumsa sevgiden ibaret bir
hayatı dikte etmişken ve de sözcüklerle dikmişken söküklerin ömrün tayin
edilesi bir yorgunlukla muhatap aşkın sönen ferinde çırpınan kelebekler misali
bir güne nasıl sığar canlının sür-git ömrü?
Hicabın eşiğinde seken bir canavar.
Gerçeklerin dillendiği yürek
ikliminden firar eden sözcükler.
Tahliye edilesi bir düş.
Tecrit edilesi bir düşüş.
Tahayyülünün imkânsız olduğu o çarpık
ve sahtekâr gülüş.
Mıntıkam belli mizacım da.
Meali yitik bir günde demlenen
acıların kantarı da.
Soyutlandığım hayata delalet bir
soykırım mı yoksa arşınladığım yolun da yok iken geri dönüşü ve işte hazanla
iştigal bir haziran sabahında kol kanat gerendir sadece ve sadece yüce Huda.
Muhtırası verildi mi sahi?
Muallim de mi terk etti makamının?
Derlediğim sözcüklerden inşa ettiğim
bir karavan iken içinde yaşadığım sözcüklerin endamı ve efkârı.
Doğaüstü güçlerdir gücüme güç katan
bazense tam tersi.
Sırça köşkümün de yerinde yeller
eserken.
Bir sağanaksa yakalandığım ve işte
sağalttığım kadar acıları rahmetine bandığım duyguların ve yağan yağmurun
endamında görülmez oldu gözümün akan yaşı.
Bir girift hece imiş ki sevmek çok
sevmek ve ritüelim iken bazense kapaklandığıma delalet.
Kap kaça uğramışsa benlik neye yarar inkârı?
Kaybolması mümkün olmayan rüzgârın
savruk nidaları ve işte pekişen özlemim anneme peçesinde sakladığım sözcüklerin
bazen duvağı bazen duvarlara tekabül ettiği bir gelenekmişçesine gel-git akıllı
tayfası hayatın ya da sarmalında gizin telaşla ördüğüm saçları yazdıklarımın.
Bir cendere imiş meğer
anlatılmayanlar.
Cünüp bellenen isyankâr gölgelerden
de uzak kaldığım kadarıyla.
Reşit bir ölüm isterdim asla
eşiğinden geçmediğim ve işte Araf’ta saklı varlığım ve adağım ve bağladığım
çaputlarım evin önündeki yaşlı çınarın da sunumu ile bazense göle maya çaldığım
ve uzağında mutluluğun savsaklanmış olsa ne ki varlığım…
Günün penceresine kondum.
Gece gelmeden örttüm perdeleri.
Gerisin geri kaçtığım hangi duyguysa
ve hangi mekânsa haz etmediğim elbet acının da umudun da hazzı iken
sözcüklerden kendime yaptığım o kâğıttan uçurtma.
Vurdular lakin uçurtmamı.
Vuruldum en can alıcı yerimden.
Yerimden yurdumdan olmadan hayat ve
zaman da imkân sağlarken.
Bilumum duygunun tekmili ve tekbiri.
Bulamacı hüznün ve gergin bir ipte
yürüdüğümden beri.
Ayaklarım titrese de ayaktayım.
Başım dönse de diktir başım.
Dilemması sözcüklerin ve dilaltı
şiirlerim ve meskenim ve meramım ve muhatabım sadece Yaratan.
Uluların ulusu aşkın İlahi Çağrısı:
Ünlenmiş ruhumdan dökülen yaşları
ihbar etsin varsın zalim bense efkârlı bir hüzünle ve duygularımın kat izinde
çıkmaktayım basamakları.
Hizaladığım bir gülüştür çekincelerimi
boca ettiğim.
Çalıntı bir sözcüktür ruhumdan
arakladıkları.
Yine de mealimdir annem ve meramı
O’nda saklı ve mizacımda kâh şen kâh derdest edilmiş iklimler sekerken yan
basan kederin de isyanında saklı tuttuğum kadar o devasa inancımı.
Salkım söğüt mü?
Ya da kökü kurumuş bir ağaç…
Salkım saçak mı yüreğim ve işte
sözcüklerim de değil asla yeknesak.
Üfüren.
Öğüten.
Değirmende beyazlamadı hani boş yere
ruhumun saçları ve sükûnet dilediğim bir gün değil sulh bildiğim bir ömür hiç
değil varsa yoksa umudun tekeri ve inancın sunduğu o huşu ve işte askıya
aldığım hayatı benden çalmak isteyen her kimse değildir bile yüreğime kiracı.
Sahibiyim ben duygularımın.
Çalıntı saniyesinde dahi bir asra
denk gelen acılarım.
Kula kulluk yapmadığım.
Külümden doğmanın da itirafı iken
yazdıklarım.
Künyemde yazan ismim üstüne üstük
mahlas kullanmadan sevk ettiğim iç sesim sevdalandığım kalemin nazarında
çekilesi bir çürük diş gibi ya da çekilesi binlerce derdin muhatabı olsam da
vardır elbet bir çıkış noktası yeter ki istesin yüce Rabbim.
Bir miladı devirdim devireli.
Varsın dolsun da miadı dünde kalan
hayallerimin.
Ve işte izotopu evrenin evrelerden
geçtiğim bir kehanetin de yolcusu derlediğim gülücüklerden sızan hüznüme
delalet bir tasvirdir ki yaşamak ve tahayyülünün dahi imkânsız olduğu bir
sapakta sarmalında kaderin tüten dumanıdır üstünde şimdi çıkan fırından bir
şiir bir nesir bir hikâye dahi asla yetmez içimi dökmeye…
Yıkadığım ve kuruttuğum duygularım
mandalladığım ip belki de boynuma geçireceğim darağacımdır.
Mahzun bir gülüş değil meali ölüm
olsa bile yaşanan kaderin nasıl ki ümidini kesmez insan Allah’tan ve müridi
olduğum yolun da hâkimi ve tek sahibi iken sevdalandığım Hancının emsalsiz
kudreti ile İnşallah sağ çıkacağım yeniden bu savaştan…