Beyhude Olduğunu Bile Bile Yazdığım...



Düşlerin tarhı yok artık bir araya topladığım gerçeklerle söylenen yalanların da yok işte dur durağı.

Mentollü bir tadı var ayrılığın ve ölümün kasidesinde sözcükler var tohum gibi serptiğim evrene ve ayırdına yeni yeni vardığım insan iklimleri var illa ki sevgimi ikileten…

Melun bir düş sağanağı tepelere yağan…

Mahzun bir kuş sarnıcında saklı bilinmezin.

Reşit olmayan duygularım var ses getiren ve reşit kılındığım bir mezarlık misali oysak bebeklerin ve çocukların ve yaşlıların gömüldüğü kimsesizler mezarlığı.

Hoyrat ve sivri dilli rüzgâr.

Melankoli yüklü günün özeti öz veri ile yaşadığımın bir adım sonrası ihanet ettiğim içimde saklı kusursuz bir saltanat bildiğim dik yokuşlar kulvarı.

Her dara düştüğümde.

Her yeni darbe aldığımda.

Gönülsüz bir seferberlik ilan ettiğim inadına bunca kötülüğün iyiliğin en yüksek mertebe olduğunu bana öğreten kadın.

Kaynakçam sevgi.

Dilimde anne türküsü.

Tek kozum sevgi.

Sarmalında duyguların kendime bir koza ördüğüm yetmezmiş gibi kelebek ömürlü düşlerimden vardığım neticeler.

Mizacı dünün ve meali sürgün edildiğim coğrafyaların da akıbeti.

Her tetiklendiğinde iç sesim.

Her tuşa bastığımda çöplüğe gönderdiğim nerede ise binlerce cümle azat edilesi bir ruh ki: kalemin seyyah gövdesinde mevcut iken oyuklar…

Öylesine bir girift ki her lades dediğimde sobelendiğim.

Her günde saklı keyfe keder de değil hani istikametim.

Bir beyanat ise şiir beyhude olduğunu bile bile yazdığım…

Bir ibare ise verilen her komut başım gözüm üstüne.

Sancılandığında gün doğumu sanrıların eşlik ettiği.

Seviyesiz bir iletişim kurmamak adına kimiyle kendimi geri çektiğim.

Biliyorum ki: mokasen çizmelerim inanılmaz sıkmakta ayaklarımı.

Biliyorum ki: bir adım daha atarsam düşeceğim cehennem çukuruna.

Bildiklerimden ayrı düşüp bilmediklerime sadık olduğum kadar da bilgiye ve ön görüye…

Mahlası mı kalemimin?

Yoksa makberi mi yatıya kalan şiirlerin?

Makul olansa aslında yitip gitmek düzenekten kopamadığım kadar kendimden kapıp koyuverdiğim duyguların zümresinde tetiklenmiş iç sesimin mazeretler yağdırdığı.

Belki de bir komplimandır sevmek en çok da kendini üzerken insan.

Bir rivayet belki de kendini sevmek en çok da egolar tavan yapmışken ve insan ikliminde sektiğim kadar bir duygudan diğerine teğet geçtiğim gerçekler her yalanı boca ettiğinde hayat, hayta rüzgârın da savurduğu duygularımda muhafaza ettiğim kadar içtenliği ve sevgiyi bir harabeye dönüşen varlığım ezkaza enkaz altında kalıp da ruhumun AKUT ekibine duyduğum şükran ve minnetle koşuyorum o muğlak sona.

Derin darbe olsa olsa kıyılan içim.

Devasa nutuklar atan kimse rehavetin çöreklendiği yalnızlığında çığ gibi büyüdüğü…

Metruk hecelerden tutun da ne varsa ayan beyan ve işte inşa etmeye uğraştığım yeni hayatımın da ön sözünü tek kalemde yazmaya niyet etmişliğim ve hayat ne getiriyorsa bir o kadar sizden ne götürüyorsa yorgun kuşların saltanatını sefasını sürdüğü sonsuzlukla iştigal bir hicran bir umut ve nicesi kaftanımla ciğer sattığım Üsküdar’ın dik yokuşları ne de olsa Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerinin türbesinde soluklandığım her başım dara düştüğünde…

Ve tavaf ettiğim devasa kâinat aşkla örülü bir zincire yeni halkalar eklediğim ne de olsa son söz henüz söylenmedi…

 


( Beyhude Olduğunu Bile Bile Yazdığım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.07.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu