‘’Dolayısıyla şiir yazmak gibi bir prensibim yok. Derdimi
anlatmaya çalışıyorum ben. Patates baskısı yaparak derdimi anlatmam mümkün
olsaydı, kuşkusuz öyle yapardım. Hem eğlenceli olurdu böylesi. Hem daha az
zarar verirdim kendime.’’(Didem Madak)
Çürük bir düş’ ün çekimi adeta sözcüklerin kaynakçasında
saklı iken yüreğin ilhamı…
İdam fermanına namzet de bir sevda: şiirin karekökünde saklı
ruhun umudu şairin defalarca dalya dediği hüznün de karesini alırken içinde
saklı hulasası yalnızlığın.
Bir gök cismine denk düşen şiirlerden de alamazken kendimi
yetmezmiş gibi yerçekimine yenik düşmeyen ilham perimin ayaklarının yerden
kesildiği ve gövdemin kalan yarısı bir şiirin daha askıntı olduğu varamadığım
şehrin diğer yakası ve yarası:
Albenisi de şiirin al yanaklarında imgelerin ak alnında
şairin sahi nedir kime namzettir şairin sıkışıp da kaldığı o dehlizin var mıdır
bir çıkışı?
Çıkını imge dolu.
Sarkıtların ve dikitlerin üşüyen ruhu.
Tutulan nutkuma zemin hazırlayan bir gövde gösterisi adeta
şiirin kavrulduğu yüreğin lahzası endamlı bir çekim, şairin varamadığı o son
nokta:
Üç noktalı bir v/eda mı olmalıdır sahi şairin tek çekincesi?
Eklem yerleri kanarken günün endamlı bir sökük ise hayatın içgüdüsünden
firar eden dış sesin baskın meddücezri yâdında dünün sadece bir teselli babında
yazsa da şair tecellisi yalnızlığın ve o dik başlı dik kale duvarları bir
nakkaş titizliğinde sevebilmek olmasa gerek bir suç bodoslama salınan o sarkaç
seferisi duyguların sözcükler adeta bir sefer tasında saklı ve zamanı geldi mi
boş sayfayı esir alan şairin tutulmuş nutkunda feveran eden duyguların küskün
olsa bile cihana tükenmemek adına şair tüketirken alfabenin tüm harflerinin
dahi yetmediği…
Mevsim d/işlek bir haletiruhiye ile bir bir işlerken el
yazısından savrulan kâh hıçkırık kâh bir çığlık nasıl ki nazenindir yazılası
güftesi ömürden arda kalan bir dönemeçte döngünün esiri olmamak adına esen
ilhamda rengi kaçsa bile şiirin dikilesi bir mezar taşına eşlik eden dizelerde
saklı o s/onsuzluk duygusu ile yazabilme telaşına eşlik eden.
Nüktesi.
Nutku.
Nüvesi.
Dönen nevri.
Bazen fevri bir isyan.
Bazen elde olmadan şairin kendine verdiği ziyan ve içine
düşülesi o zindan.
Kordan duygular.
Közden ibaret bir servet adeta külünden doğan şiirler.
Her tebessüm bir skala.
Her hüzün bir rüya.
Gece menşeli sözcükler gün yüzü görsün diye şair de kalemi
aldı mı eline…
Halis munis öncesinde şair.
Sevdası düşmemişken dillere.
Soluk alan bir vücut adeta şiirin doğumunu müjdeleyen o sancı
sanrıların izinde hayalini gerçek kılmakla eş değer şairin kaleminin alın
terinde hem inzivada hem ayyuka çıkmış bir kalabalık ve sağdıcı olabildiği
kadar solunda yatan aslanın kükrediği o devasa ışık.
Bir rahmetin öncüsü.
Bir niyetin sözcüsü.
Sözcüklerin gürültülü çağlayışı aşkın peşinde yalnızlığın da
tininde saklı şafağı bekleyen her şiir şakıyan bülbülün dili, nasıl ki çekilesi
çilesi o endamlı gülün de feryadına eşlik eden kâinatın gülüm/semesi her
izdihamda yatan yalnızlığın kök hücresi olabildiğince yalnızlığın nasıl ki bir
b/ölü iki iken aşk, şiirin nüktedan yolculuğunda şairi baştan çıkaran ilhamın
son bulmasından ziyade hayatın son bulmasına da itiraz ederken kalem,
sonsuzluğun izini sürdüğü kadar şiirle eş değer iken acının kat izi.