Bir düş’ ün ekiniymiş meğer yaşamak
bense bir seyyah gibi gezindiğim kadar rahmeti esintisi de dinmek bilmedi ne de
esareti aşkın hüzne bağdaş kurduğum bir coğrafyada mademki saklıyım…
Aşk ve sözcükler kutsalım ve bayrama
kavuşmak bir o kadar hüsranım ve kâbusum lakin…
Öznemde saklı tüm güzelliklerle
bayramı da sevgiyi de insanları da kucaklıyorum ve ben annemin hatırına nefes
alıyorum.
Yâd edilesi mazim sadece bir anı.
Günde saklı her an’ ım ise şükre
vesile.
Canım yanarken ve içim d/ağlanırken
annemin başını her okşadığımda yıldız olup kayıyorum gök kubbede.
Ve…
Sevdiğim insanlar bile beni yerin
dibine sokarken ben en tepede aşkta ve hüsranda bağdaş kuruyorum yürek denen
iklimimde sürüklensem de sür-git bir coşku ve umutla sıvazlıyorum hayatın
sırtını.
Bayram nidaları dünde kalan.
Sönük sevincimle asılı kaldığım
hüsran…
Laneti dinmedi de iblisin ve şerrine
âşık bir kâbus gibi gezindi gezineli başımda göçmen kuşları bense revnak bir
esinti olmak adına içime yağdığım ve yığdığım duygulardan bir cennet inşa etmenin
telaşıyla önce en önce sevdim ve saydım cihanı ve insanları sakladım tek tek
yüreğimde saydıramadığım kadar da sahip çıkılası bir acının arifesinde kök
sürdüm kök saldım ve kökünü hesaplayamadığım kadar aldığım yaşın hazzına yasla
ulaştım.
Ben melankoliyim.
Ben aşkım.
Ben şiirim.
Ben bir gezginim.
Ben hayallerimin hem uşağı hem
efendisiyim.
Sürtük imgeler saydım uzağımda
kehanetlere gebe kâhinlerden de kaçtım.
Rest çektiğimdi kötülük ve sefil
nefsim ölümünün her yıldönümünde kendime kaçtım kaçalı aşkın izbelerinde kâh
hüzün içtim kâh umut biçtim kâh kayboldum kâh gün gibi şehre doğdum.
Doyamadım da sevmelere layık olmak
adına Rabbine…
Doyumsuz yüreğimle kucak açtım kanat
açtım açalı sonsuzluğun asaletine…
Rengim kaçıktı ruhum da aklım da
yoksa kor sözcüklerden binlerce şiir ve cümle yazar mıydım, kendimden
kaçtığımın yıldönümünde kim bilir kaç fersah uzağındaydım mutluluğun?
Kök hücrem kurudu.
Ruhumun düşler familyasında
sözcüklerim kanadı.
Kandığım kadar ömre ve insanlara
kardım duygularımı inceden inceye eşleştim de evrenle ve dökümlü eteklerinde
yalnızlığın taşlar fırlatıldı başıma bense…
Taçlandım diye sevindim.
Taş atanlara ekmek uzattım.
Taşıdığım yükü daha da ağır kılanlara
hem uzak hem sağırdım.
Sağdıcımsa rüzgâr ve solumdaki o lal
alfabe…
T/aşkın mizacında yakalandığım
rüzgâra kafa tuttum ve uçtukça düştüm düştükçe sevdim sevdikçe kendimi unuttum.
Kimyamda idi duygular kibar bir dille
beni uyaransa kader gel gör ki tensiye ettiğim kadar duygularımı duymazdan
geldim kaderin ikazını ve sitem edenlere kucak açtım sevdikçe de yağmalandı
yüreğim bense yağdığım kadar içime yâd ettim mazimi ve yarenim kalemle tavaf
ettim evreni…
Şüphe yok ki: şanssız ve bahtsız bir
yıldızdım ve söndü ferim.
Aşkın fendi yendi hüznümü: hüznüm ve
o kesif sessizlik nasıl ki mahremimde saklıydı matemim ve de derlediğim
cümlelerden boynuma geçirdiğim o ilmik.
Fermanım şiir kokan.
Feryadımda hikâyelerin saklı olduğu.
Firari gölgemle fevri sevdamla çanak
açtığım hüzün ve özlem.
Bir nida soluyordu bir fısıltı
doğuyordu madem ve işte zıtlaştığım kadar kaderle ve cihat ettiğim kadar dünya
ile saf tuttuğum her duyguyu ihbar ettim şiir başlığında aslında şiirin hası
idi içimdeki yetim çocuk ve itibar ettiğim kadar insanlara ne iltifatlara
mazhardım ne de yakınında bilinmezin ve uzaklaştığım kadar kendimden
uzlaşamadığım yüreğim…
Sevgi uğruna kurduğum köprülerse
yıkıldı bir bir.
Yiten ömre değil yatıya kalan hüzne
bağdaş kurdum.
Ritmi olmayan duygular nasıl ki yitik
bir ömrün faizi idi ve bodoslama sevdiğim kadar ihbar da ettim Rabbime ve
gittiği yere kadar gidecekti kalan ömrüm.
Bir veda ya da bir seda saklı iken
yüreğin semasında ve sancılandığı kadar şafak bense geceye ve aşka tutsak
sadece sevdim sadece sustum sadece beklemeye aldım mutluluğu bir yenilgi olsam
da duyguların yansımasında doğan gün gibi kanım kaynarken ayağımın altında
kayan zeminden başımı kaldırıp da diktim gözlerimi ufka ne de olsa aşk ve
imandı umudumun yansıması ve fermanım dinmeyen bir yangınla arşı alaya da çıktı
hayallerim, baş koyduğum bir milattı madem sevginin rüzgârı bense solan simamla
başkaldırdığım kadar adaletsizliğe ve yanlışlara…
Doğru bildiğimden de şaşmadım ne de
olsa kutsalımdı aşk ve Huda ve kitabımın da buyurduğu gibi…
Ve işte bir bayram daha geldi ve
güneş doğdu haneme.
Mutluluğun nidalarında sürüklenen
gözyaşımla mutlak bir sevinci kucakladım ve her şeye rağmen mutlu olmayı
başardım bayramımı bir başıma yaşasam da…