Mıhlandığım kaderime mimlendiğim kederin rüzgârında dökülesi yaşın izdihamı aşkla kürediğim gönül bahçesinde.

Renklerden uzak kara deliğin minvalinde.

Sevda bulutları ve mutluluksa nasıl da bana uzak ve titrinde insanlığın vicdanımla olan hasbıhalim varsa yoksa umut ve sevgidir başımın tacı başımı yasladığım çınarın huzur veren olsa bile kayıp na’şı.

Düş çengileri hüznün asfaltındaki ayak izi.

Seyyah düşlerin mevkileri menkıbesi meali izini sürdüğüm hayallerin ruhuma yapışan reçinesi.

Muğlaktır kimi zaman yaşamak.

Meftunu olduğum sevginin devasa hazinesi.

Bir dişi zambak ruhun mefkûresi umutsa devasa bir taslak aşkın kırık gönyesinden sökün eden dik başlı reçetesi.

Her uyak bir şiir.

Her şiir ise bir ulak.

Göğün uleması aşkın umresi ve salkım söğüt dallarına asılı yaprak yaprak hayallerim.

Çoğu kırışık ve dağınık iken haletiruhiyem.

Kat izinde saklıyım sevginin ve kıblemden sökün eden firari sözcüklerim.

Ne nemrut ne sıradan.

O Nemrut dağına konan zarif ve asi/l kelebek tıpkı gün birlik yazdıklarımın kelebek kanatlarına konan çiy tanesi misali bense hali hazırda kozasında saklı bir ipekböceği ve temsil ettiğim hayatım düşlerim tek kozum iken de şiir ve sevgi.

Göğün kodaman kanatları var içinde milyonlarca kelebek saklı.

Yüreğimin kırık kanatları var:

Gamlı ve aşk dolu notaların kanattığı…

Bir diyez.

Bir diyet.

İçliğimin na’şı ve hiçliğimin yaygarası.

Top tüfek donandım çıktım er meydanına ve siperimi de kazdım rüyalarımın nazarında ben cengâver bir rüzgârım hem salındığım hayal dünyam hem de ince uçlu kalemimle kazıdığım mezar.

Aşkın hulasası dişimle tırnağımla yaşadığım konduğum aşkın zirvesine ve eşleştiğim hüznün minvalinde dekoratif sancılar büyütüyorum ruhumun sönmeyen meşalesinde.

Ben ayan beyan yangınım.

Ben ayan beyan tutsak ve noksan.

Nokta kadar varlığım lakin nokta koyma özürlüdür sözcüklerim mısralarım.

Kefil olduğum kadar sevgiye kefal gibi atladığım kimse sevdiğim.

Dolunayın şuursuz aşkı.

Yıldız lakabımla mehtaba sevdalı.

Çiçek mizacımla dikenlerimle seviştiğim ve içime en derine batan hüznün çaresizliğin tini.

Mağdur ya da mazlum.

Mağlup gelsem ne ki firarım kendimden fidan boylu kalemimle hasbıhal ettiğimden öte Rabbimdir beni tek bilen.

Sözcüklerle aşmalı bu dağları, azizim.

Kıtalardan taştığım ne ki ahengim hem var hem yok:

Karnım hem aç hem tok.

Esen rüzgârın kırbaçladığı bedenim ve uyruğum iken sevgi bir de dilek tuttuğum çaputlar b/ağladığım yüreğim.

Bir vurgun yedimse.

Vurucu timlerin devirdiği.

Bir başat iklimde sektiğim.

Tefe konduğum ne ki?

T/av olmadığım kadar taraf tutmadığım gel gör ki: ben Araf’ta saklıyım.

Göğün melankolisi.

Yerkürenin feri.

Sönmek ne kelime yangınım ben yaktığımdan yandığımdan öte yadım dünüm aşkımsa bir metafor ve yatak döşek imgelerim tecrit edildiğimse cihan ve işte erebileceğim en üst noktaya eriştim ereli zirzop gölgelerin de alabildiğine uzağında kasvetin de düşmüşken tuzağına…

Gel gör ki neylerim bir başıma?

Aş erdiğim.

Arşa çıktığım.

Arz ettiğim.

Azadesi kalemin.

Sisli şehrin güftesiyim.

Şiirlerin piri olmaksa ne haddime?

Arzı endam eden umudun ve sevginin sonlanmayan mesaisi…

 


( Umudun Ve Sevginin Sonlanmayan Mesaisi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.