Bilseydin yaşamın bir tebessümden
ibaret olduğunu
Ölü bir yatırımla hüzne çıkar
ilişkisine yaslanarak yaşamazdın
Heyhat elindeki bohçanda hüzün nifak
dolu
Alabildiğine içini doldurmuşsun
Bir gülümseme dahi yokken içinde
Sonlanacak ömrün yolunda
Çift vardiya doldurdun ellerinle
Bir yıldırım gibi düşer kafana
pişmanlık
Benim kafama düştüğü gibi
Boşalt bohçandakileri içine
gülümsemeyle doldur
Kırılmış gönülleri boşalt
Batar o gönlün kırıklıkları
Yaralı çiçekler var içinde
Yeniden dik yeşersin gülücüklerle
Her şey yarınsız bir gece değil ki
Yarında var
Yarından öteside var
Ya işte ben sen gibi çıldırmış iken
Döndüm yolumdan
Gülücüklerin tarlasına döndüm
Ve çıldırmış bir şair olarak değil
Uykulu muhabbetlerimle sana kendimi
anlatıyorum
Sen anla işte
Suskunluğun çok benimkisi gibi
Her soluğun can kırıklıklarıyla
dolu
Ben sen gibi bırak ben giderim
demedim
Döndüm
Gördüm de anlatıyor ve söylüyorum
Bu yazdıklarım
Çığlıklarım
Sana anlatırken
Sende ben gibi yağmurdan uzaklarda
ağlama
Yağmurla ağla
Sırılsıklam pişmanlık kok
Hırsın bitirmesin seni
Dumana karışarak uzaklara savrulma
Gel yoldaş olalım
Eski bir derdim vardı sana anlattım
Sende bana anlat
Kala kala yalnız kalmayalım
Gel içimizdeki sessizliğe ses
olalım
Yoksa bizden başkası içimizdeki
sessizliği duyamaz
Göğsümüzde gezmesin yalnızlığın
ayaklarının sesleri
İstanbul’u denizi düşün
O deniz ki tuzlu ve o tuzlu su ile
yanıyor
Yağmur koşuyor susuzluğuna
Yorgunluktan gözlerin kapanırken suskunluğunla
Gel vazgeç bu yoldan bana yoldaş ol
Gönlümün duvarlarına isimlerimizi
yazalım
Mehmet Aluç