Mansoor 5 - Nefesim




Aşk; sizden çok daha hızlı koşabilir. Diyelim ki buna inanmadınız ve denediniz.. Kaçmaya çalışmak, aşkın sizi bir av olarak algılamasına neden olacaktır..!

Keyifli okumalar dilerim... 






                          

Umman ve sahra gibi uçsuz bucaksız, birbirine muhtaç, kulakları sağır iki merhametsiz yürek,

Kâinatın tek büyük aşkına hükmetmek için bu medeniyetin otoritesinde büyük delikler açmışlardı.  

Fethettikleri yerleri yakıp yıkacak, tarihe damgasını vuracak bir ırkın tohumları toprağını bulmuştu..

Soğuk dehlizden çıkıp, kıyafetleri yırtıcı hayvan postundan, özel askerlerin bölüğüne geçmişti Mansoor.

Hiç tanımadığı türden insan azmanı adamların içinde, özgürlüğün bedelini ödemeye başlamıştı..

Esaret sona ermişti ama o ölümün kıyısında, bir anlık savruk cesareti uğruna yok olmaya hazırlanmıştı.



Bayraklarında “Ölüm, özgürlüğümüzün şah damarıdır..!” yazan askerlerin hükümdarı,

Ömrünce yaş tahtaya basmayarak; ülkesini dünyanın en görkemli karargâhlarından biri yapmıştı.

Mansoor’a baldıran otunun acısını reva görmemişti ama günlerini çoktan zehire çevirmişti..

Vakur duruşunun altında; zihnini ablukaya almış, çelikten bir sorgulama ağı vardı..

Yegâne kıymetlisi, meçhul bir adam uğruna gözlerini kör edene kadar yasa boğulsa bile,

İlk ihanet teşebbüsünde, hayatın tadına baktığı her saati burnundun zevkle getirecekti..



Sonika’nın aynı hattat ve aynı mürekkeple bir defa daha yazılamayacak saltanatı başlıyordu..

Kızgın kumlarda yalın ayak, bir bulutun özlemindeyken dilediği her şey gerçekle onurlanmıştı.

Zümrüt yeşili sıra dağlarda gücü ve aklıyla korku salan, kilometrelerce uzaktan avını koklayan,

Yaşadığı doğanın kurallarını koyan gri kurtlar gibi vuslatı hangi mevkide yakalayacağını düşünüyordu..

Yedi terkli tacı saçlarına oturttuğunda, bu topraklar ona yetmeyecek, ülkesinin ordusu zafere doymayacaktı,

Çağlar evvel, yüzlerce kaplumbağa kabuğunun üzerine kazınarak yazılmış o kehanet vaki oluyordu..

Rüzgâr estikçe sarayın duvarlarına sarılırcasına kokan tarçın ağaçları, bu aşkın iştahını kabartıyordu.

Bir bir açılan beliklerinden azat edilen, renkli iplerle dokunmuş şeritler inci beyazı teninde uçuşuyordu..

Bağlanmış ümitler çözülüyor, bu esintinin içinde kılıç ve ok sesleriyle yankılanan ovaya, Mansoor’a gidiyordu..

En parlak mavisine ulaşan o asil bakışlar, hasretin ufuk çizgisine kadar her yerde onu arıyordu..

Sonika’nın göğüs kafesinde narin ayaklarıyla koşan karacalar, dudaklarının kenarında ise su içen kuşlar vardı.

Yeryüzünde aldığı ilk nefes annesinin öldüğü gündü, ikinci nefesi Mansoor’u sahilde bulduğu gün almıştı.

Bu iki mucize arasında tüm yönleriyle hayatın aromasına bakmış ama tatlı bir yanını bulamamıştı.



En büyük düşmanı; daha önce şahit olmadığı bir hızla ömrünün kaosunu çizen belirsiz zamandı. 

Tüm zenginliğiyle ve sıradışılığıyla; bu ülkenin kerametini ve hezimetini aynı anda yaşıyordu..

Yaratıldığından beri, her ölümlünün istisnasız peşinde olduğu aşk; Mansoor’u kendine doğru çekmişti.

Hüma kuşu bu sabah yanına gelmiş, saçlarındaki şeritleri çıkartıp, sandal ağacı kokan bileklerine bağlamıştı. 

Önce bileklerine sonra da ilk defa bu kadar yakından gördüğü masmavi tılsımlı gözlere bakıyordu..

Onun kumaşı daha tezgâhlarda dokunurken bile belliydi, bu coğrafyada ve altın bir makasla biçilecekti..

                           






( Mansoor 5 - Nefesim başlıklı yazı mavi-yildirim tarafından 13.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu