“Bana
bir bayram verin. İçerisinde babam olsun…”
Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. İyi baba olmak; sabır, sevgi,
özveri, hoşgörü, değer verme, empati yapma ve bilgi işidir. Çocukların
yetiştirilmesinde babaya daha fazla iş düşmektedir.
Babalarından ilgi ve sevgi gören çocukların daha sosyal
oldukları, arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurabildikleri, kendilerine daha
çok güvendikleri, yaşamın zorlukları ile baş edebildikleri, liderlik
özellikleri taşıdıkları, uyumlu ve mutlu oldukları bilinmektedir.
Çocuğun anne babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve eğitim. Sevgi, insanlar var olduğundan beri onları kuşatan
ve bir arada tutan en önemli ilaçtır. Hiçbir şey sevginin yerini dolduramaz.
Bir çocuk için hava ve su kadar doğal bir ihtiyaçtır sevgi.
Sevgi, sevgi üretir. Aile yaşamında, okulunda, çevresinde sevgi
gören çocuklar sosyal yaşamlarında da sevgiye önem verirler. Sevgiden yoksun
kalmak, çocuğun kendine olan güvenini zedeler. Sosyal uyumunu, kişilerarası
ilişkilerini bozar ve yaşamla barışık olmasını engeller.
Çocuğa,
onu sevdiğimizi açık bir şekilde söylemeliyiz. Bunu duymak her çocuğu mutlu
eder, sevindirir ve kendine olan güvenini artırır. Sabah kalktığında birbirine “gülümseyen” bakışlarıyla,
davranışlarıyla, sözleriyle birbirine sevgilerini ifade edebilen anne baba
arasında, çocuk kendini huzur ve güven ortamında bulacaktır.
Baba, eşi ve çocukları için güven kaynağıdır. Çocuklar babayı daha
güçlü, daha çok bilen, daha çok saygı uyandıran kişi olarak bilirler. Çocuklara ayrılacak bir yarım saat, kısa bir
gezinti, yemekte söyleşmek, çocuklar için önem taşır.
Babalar dinlenmeyi, çocuklarıyla birlikte de yapabilirler.
Okunmamış bir gazete çocukların yatışından sonraya da bırakılabilir. Hafta sonu
birlikte bir gezinti, evde onarım işlerinin birlikte yapılması, çocuklara
susadıkları baba yakınlığını sağlayabilir.
Çocuğun, babasının toplumsal konularda, politikada, dünyada olup
bitenler konusunda ne düşündüğünü bilmesi hakkıdır. Bunlar ise rahat bir
söyleşi ortamında sağlanır. Bu fırsatlar, çocukların çevreden edindikleri
yanlış izlenimleri düzeltmeye yarar. Çocuğu daha kapsamlı düşünmeye, kendi
kanılarını oluşturmaya götürür.
Çocuk, kitapların yazmadığı, öğretmenlerinin öğretmediği pek çok
yaşam bilgisini babasından öğrenir. Ergenlik çağına gelmiş genç, baba istese
de, vakti olsa da, yaşam bilgisini dışarda aramaya yönelecektir. O zaman da
baba çok geç kalmış olacaktır.
Her gün çocuğunuza ilgi ve yakınlık
göstermeniz çocuğun sevildiğini bilmesinin ve hissetmesinin en iyi yoludur. Sevilmediğini
hisseden çocukların içi buruk ve eziktir. Bu durum hayata küstürür. Okullarında
başarısız olurlar. Büyüdüklerinde bir işe teşebbüs cesareti bulamazlar.
Babalar! çocuğunuz için önemlisiniz. Çocuklarımızı
seversek onlarda bizi sever. Sevilen çocuk sevmeyi öğrenmiş olur. Çocuğun
görünüşü, becerileri, başarıları sevgi konusu olmamalıdır. Çocuk koşulsuz
sevgi ister. Baba sevgisiyle büyüyen, yetiştirilen, eğitilen çocukların
bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimleri olumlu etkilenir.
Çocuklar arasında karşılaştırma yapmak yanlış ve
zararlıdır. "Daha düzenli çalış,
sen de başarılı olabilirsin, istersen bir dene!" demek
yüreklendirici bir tutumdur.
Buna karşılık, "Utan!
Şu notlarına bak aptal! Abinden örnek alsana!" sözü
ağabeye karşı hınç besleten ve kendine güvenini sarsan bir yaklaşımdır. "Bunu küçük kardeşin bile bilir!
Sen beceremiyorsun, götür de o yapsın!" gibi sözler çocuğu
kırdığı gibi, kardeşleri de birbirinden soğutur.
Sevgi
aşırı kullanıldığı zaman, çocukta gölge bir kişilik ortaya çıkar. Kendi başına
problem çözme, zorlukları yenme, sorumlulukları yerine getirme gibi yetenekler
gelişmez. Bu çocuklara, okulda çevrede, "anasının kuzusu",
"muhallebi çocuğu", "koca bebek" gibi adlar takılmasına sebep olur.
Aşırı koruma, aşırı hoşgörü ve düşkünlük, çocuklara boyun eğme ve
çocuklar arasında ayırım yapma, çocuğun ilerdeki hayatında bağımlılık, bencillik,
hükmetme ve saygısızlık, saldırganlık gibi olumsuzluklara yol açar.
Doğadaki çiçekler kadar çeşitli renklerdeki bu
çocuklarımızı biz yetiştiriyoruz. Hepsi bizim çocuklarımız, hepsinin sevgiye
gereksinimi var, hepsi sevilmeyi hak ediyor. Hak etmedikleri tek şey; duygusal, fiziksel ve zihinsel
emniyetlerinin sağlanmamasıdır.
Çocuklar çok hızlı büyürler, şimdi kaçırdığınız fırsatlar ve birlikte
yapmadıklarınız, şimdi ve ilerleyen zamanda çok şeyi de beraberinde
götürecektir.
“İşten eve yorgun gelmiş ve kısacık bir sohbetten sonra televizyonun
karşısında uyuklayan” baba tipi günümüz çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaktan,
onları mutlu etmekten çok uzaktır.
Her çocuğun
rehberliğe, disipline ve sınıra ihtiyacı vardır. Ancak cezalara değil. Çocuklara kesinlikle maddi ve manevi ceza
verilmemelidir. Olumlu, istenilen davranışlarını manevi ödüllerle
(sarılmak, aferin demek gibi) pekiştirin. Gönülleri
sevgi merkezli eğitime hazırlamanın vaktidir.
Çocuğa yapılan baskı, dayak, korkutma gibi
cezalandırıcı önlemler, sevgi ve güven ortamını zayıflatır veya yok edebilir. Çocukların başarısında cezalar değil sevgi ve takdir daha
etkili olmaktadır. Bu nedenle, baba en değerli ödülün, "Çocuğa, sevgi ve ilgi göstermek, güzel sözlerle övmek, takdir ve
tebrik etmek" olduğunu
bilmelidir.
Ödül rüşvet haline gelirse, çok sık ve
gereğinden fazla verilerek çocuğu şımartırsa fayda yerine zarar getirebilir. Güzel bir söz, bir öpücük, çocuğu övme gibi
ödüller sıklıkla uygulanmalı, maddi değeri olan ödüllere çok sık başvurulmamalıdır.
Dövmek hiçbir
biçimde bir cezalandırma yöntemi değildir. Şiddet çaresizliğin dışa vurumudur.
Çaresiz kalan, çocuğu doğru yolla eğitemeyen babanın çaresizliğidir.
Kimi babalar, dayak atmazlar ama, çocuklarını
sözleriyle döverler. "Sen adam olmazsın. "Sen delisin
oğlum, ben seni uslandıramadım!", "Sen aptalın birisin senden başka
şey beklenmez ki!" sözleri
kullanmak çok sakıncalıdır. Çocuğun anne babayı zorba olarak görmesine ve
kendisinin de çocuğunu dövmesine yol açar.
Günümüzde televizyon, sosyal medya ve
telefonlar, bizim gibi çocukların da hayatını ele geçirmiştir. Bu denge iyi
kurulmalıdır. Çocuğa doğruyu yanlışı göstermek, yapabileceklerinin en iyisini
yapmaları için cesaretlendirmek ve iyi seçimler yapmayı öğretmek babaların
görevidir.
Çocuklarınızla iyi örnek olun, birlikte
kitap okuyun. Onlara okumayı sevmeyi aşılamak kişisel ve kariyer gelişimlerinde
ömür boyu katkı sağlayacaktır.
Çocuklarımız, sahip olduğumuz eşyalar değildir. Görevimiz, onlarla
beraber büyümek, arkadaş olmak, sevmek, kabul etmek, anlamak, desteklemek, beraber
oynamak, yol göstermek, geliştirmek, kolaylaştırmak, kalıcı olumlu izler
bırakmak, onları kazanmak, olabildiğince ön yargısız olmaktır.
Anne babalar, ama özellikle de babalar, önceliklerini çok iyi ayarlamalıdırlar.
Bütün babaların bir manevi dikiz aynası olmalıdır. Bu dikiz aynasıyla, arkayı
sürekli gözlemelidirler. Arka, evdir, çoluk çocuktur, eştir. Ne kadar hızlı, ne
kadar meşgul, ne kadar dolu olursanız olunuz, bir gözünüz, bir kulağınız hep
ailede olmalıdır.
Önceliği ev olmalı, oraya ayırdığınız zamanı hiç kimseye
vermemelisiniz. Zira çocuklarınızın, sizin paranızdan çok yüreğinize ihtiyaçları
vardır.
Sevgiyle kalın…
Seyfettin Karamızrak