Kaç oktavdı aşk ya da kaç karat,
hicrinde aşkın kefil olduğu kadar sadakat hele ki külliyesinde mevcut iken
asalet, adaleti umursamayan yüreğin şatafatlı yalnızlığı asla da düşmeyen
temposu aşkın, hızına değil mi ki şiirdi yetişen ve şairin kılavuzu kalem, aşka
hürmet edip nokta vuruşu ile kaybeden sevgisizliğin diline varsın düşsün aşk ve
şair:
Koyu gecenin karartısından bağımsız
Kara deliğin ç/ağrısına haiz
Göğün muteber bulutları
Ah, bir de kap kaça uğramasaydı ya,
şair…
Yıldız konumlu bir vaveyla
Ve suskun baterisi özlemin
Seyyah hayallerin de yolcusu
Ardışık sayıların sıfıra ihaneti
Bir de yuvarladı mı kendini yokuş
aşağı
Ümmeti duyguların
Hüzne biat bir açılım
Ukdesi bulutların
Yağmalanmış sözcükler mafyası
Karaçalı ve oyuk saklı
Gövdesinde ağacın şakıyan kuşlara
Otağı
Kurmuş ağacın dalları
Şair ise yaralı
İçtiği zemzem suyu
Şair illa ki kusurlu
Şiarı mademki şiir ve sevgi
Kanaviçeler sökün eden
Kalem-kakan hüviyetinden zuhur eden
Şairin müebbet yediği kırık
tekerinden
Elbet kalem değil sorumlu
Münafık baykuş
Balyalarca sızı canhıraş
Telaşın şaibeli yolcusu
Akışkan özlem hüzün de
Alaylı değil mektepli dünyanın
yolcusu
Yine ve yeniden şair iken müptelası
duyguların
Mağrur ve mağdur ve yamalı kaftanı
Kalbinde devasa bir delik
Sevgi ile de açtı mı kapıyı
Bodoslama içeri dalan nice sözcük
nice imge
Havsalasından taşan imlecin cinneti
Şiirle cennete dönen bir kâbus
Kara deliğin fiyakası
Kalemin hası olsa keşke yüreği
İle taşıdığı avuç avuç betimleme
Ey, şiir, sen nelere muktedirsin
Mübalağasız yaşadığın aşkın kabrinde
saklı ömür
Ön sözü de son sözü de söylerken
keder yüklü kader
Apoleti sökülse bile
Sökün etse de hüzün
Sarpa saran ilhamı
Bir avuç su ile sulayan kurak
toprakların
Ansızın bastıran sağanağı
Yığdığı kadar soluna
Sarkık değil asla
Varsa yoksa sevdalı
Tasfiye edemediği ne ise
Dünde kalan öyküsüne
Taziyeler sunduğu kadar coşkulu
Ne de olsa ilhamıdır
Uçuşan tozu dumana katan sevdasıdır