Tanış Oldum Kendim’le
" Bu gördüğümüz dünya, göremediklerimizin sadece bir kısmı. "
Evet, baktığımız birçok yerde O'nu
görmemiz o kadar mümkün ki aslında, ama, “neyse”.
Bizler olaylara olmadık açılardan
baktığımız için genelde hep kaybetmeye mahkûm oynuyoruz ve yıkıma doğru
sürükleniyoruz. Bizler (çoğumuz) yalnızca, "mecburum" zihniyeti ile
bakıyoruz belki de Dinimize. Evet Dinimiz doğru da mecburuz ama! Buradaki
zihniyet, bakış açısı bir başka. Neden mecburum, neden böyle, neden...? ve
böyle devam ediyor ucunda soru işareti olan cümlelerimiz.
Elbette düşünmek, sorular sormak
güzel ve insan bunu yapmalı, bilinçli bir Müslüman olarak bu çok elzem. Fakat,
içimizde muhalefetlik de var. Bu zihniyetle unutmamalı ki, karşımızdaki
dünyanın en şahanesi bile olsa gerçekleri görmüyoruz, kabul etmiyoruz, belki de
edemiyoruz.
Kimisi de muhalefetlik yerine
iradesinin, sabrının yetersiz olduğunu, iyi oynadığı halde yenik düştüğünü
söylemekte. Açıkçası benim aklımın almadığı şu; diğer türlü yaşamanın, yol
almanın aslında daha zor olduğu bir durum ve bunun aksine durmayı, yolda yürümemek
için sabır göstermeyi tercih etmeleridir. Bana kalırsa bu zihniyetleri bir
köşeye bırakıp, bizden istenenleri yapıp ve sonra da bize geri dönüşlerine bir
baksak, ama biraz gönülle ve biraz mecburum zihniyetinden uzakça. Yani bunu bir
yapsak, bir yapabilsek.
Gözlerimizi kapattığımızda, bütün çirkinlikler gidecek sanıyoruz.
Oysa Vareden’in istediklerini
gerçekten yerine getirsek, böyle korkak bir hayat yaşamazdık, böyle huzursuz.
Bu kadar acı gözyaşlarına boğulmazdık ve aldatılmalara mahkûm. Sürekli
kendisine, sahip olduklarına zarar verilecek ürpertisi ile koruma içgüdülerini
hissetmek durumunda yer almazdık. Her daim şiddetin oyuncağı olmaz, birbirimizi
incitmekten korkar, çekinirdik. Birçok yerde birilerinin fiziksel, sözsel
tacizlerine maruz kalmazdık. Kimsenin hakkına göz dikilmez, elindekine razı
gelinirdi. Sen açken karşındaki bolluk içinde sefasını sürüp evinde yemeğini
yiyemez, kapını çalıp ekmeğini seninle paylaşacak kadar tok gözlü olurdu. Hayat
yoldaşın dediğin sevdiğini, dışarıda şehvet düşkünlüğü ile dolaşan
insancıklarla karşılaşır mı korkuların olmazdı. İyi niyetlerin bir bir
insafsızca kirletilmez ve sürekli kalp incinmelerine mahkûm kalmazdın. Çünkü
korkardı karşında ki senin incinmenden, kalbini kırmaktan...!
Bunlar yalnızca ince küçük bir
parantezdi. Yapmaktan kaçtığımız, her geçen gün uzaklaştığımız o Dinimizin
istediklerinden. Tüm o diğerlerine de bakınca, hepsi ama her biri bize fayda ve
yarar getirecek şeyler olduğu öyle bilinmeli ki! Evet fayda, huzur, mutluluktan
başka getirisi yok bizler için, ama, “neyse”...!
Şükürler olsun ki Rahman, bizleri bunları yapmakla mükellef kılmış ve
emretmiş..!
Hayatımızı, tabiri caiz ise, "
leş gibi " (yaşa ve öl) yaşıyoruz ve evet ne yüzle, hangi yüzle çıkacağız
acaba o sorgulama alanına. Akıntısına kapıldığımız hayatın akışında,
unuttuğumuz değerlerin hesabı, bir gün karşımıza çıkıp da bizden hesap
sorduğunda, nasıl cevap vereceğiz hiç düşünüyor muyuz?
-istisnalar müstesna-
Sonrası kendimce;
En sonunda saçmaladım. Elim, kolum
bağlı bir kenara oturup "ne yapıyorum ben?" soru cümlesi kafamı
kurcalamaya başladığında çekip gideceğim her yerden. Hani benimdi ya her yer,
hani her bakış bana tutsaktı, hani her yiğidin bir yoğurt yiyişi olsa da
yoğurdu en güzel yiyen bendim.
Bana, kala kala "mazi kalbimde
bir yaradır" cümlesinin öznesi kaldı. Başka bütün özneler terk edip gitti
beni. Başka bütün yüklemler, "yükleme tamamlanamadı...!" gibi dandik
bir uyarı mesajı ile aklımın tam ortasında, üstelik kırmızı bir ünlem işareti
eşliğinde, anlaşılamaz olarak alıp gittiler başını. Nesneler zaten çok zamandır
yoktular. Ha bu arada tek başına hiçbir halt yiyemeyen bağlaçlar da kaldı bana.
Ve diyorum, ki diyorum, da diyorum.
Belki "ama" lar, belki "sanki" ler
ve belki "keşke" ler.
En sonunda saçmalıyorum...! Benim
"en sonumda" herkes saçmalayacak...
Peki bütün bunlardan banane diyorsam
hâlâ,
ne çok "az"ım ve maalesef ne kadar da çok "vesaire"m var.
Tüm insani kelimelerin en yalın haliyle
gerçekte yaşamadan ölüm'e giden tüm can'lı'lığıma..!
"kendim" ile tanıştım, başka söze ne hacet...