Hangi duygunun ulemasıdır içimdeki sismik renkler yoksa bir yüz ölçümü mü ya da yüz görümü muğlak nameler?

İçtimada.

Şafak saydığım…

Gecenin pervazında ruhumla şehri taradığım ve dayattığım kadar da doğruları.

Kıblem.

Kabrim.

Kıymetsiz addedilen yüreğim.

Kalibresi yok ki kurşungeçirmez zırhında hem kalemimle direktif verdiğim hem de yüreğimin sesini dinleyip peşinden koştuklarım peşinen sevdiklerim peşin fiyatına taksit ödediğim ve dumura uğradığım ve asla sahibesi olmadığım kredi kartlarının aralıksız racon kestiği…

Ulak bildiğim.

Ah, uyruğum…

Ah, uyduruk düzen seferisi yanılgıların ve gönül çeşmem ve şeşi beş sözcüklerim ahkâm keserken perhize girip duyguları kısalttığım yetmedi cümlelere eklediğim sözüm ona aruz vezni ve kaynakçam ve talihim ve bahtım bir de kırık devrik tahtım.

Uzamında gönlün seraplar g/ördüğüm.

Annemin sesinde kaybolduğum başa döndüğüm çocukluğum:

Sahi, kim kimi doğurdu?

Elem çeşmem.

Hüzün teknem.

Umut tekkem.

Zikrime eş fikrim…

Dergâhım.

Huzurun çağrısı.

Hüznün ağrısı.

Bir kıyımın kıyama dönüştüğü.

Marketten aldığım ekşi süt içerken değil severken yüzümü ekşittiğim yoksa insanlar da mıydı sorun?

Neymiş, efendim?

Ne yani, severek eskir mi yürek?

Ne yani dilin mi aşınacak be mübarek?

Hoyrat ve hayta bir gün yolum yine düştü kendi mezarıma.

Hazan öncesi sefil bir örgü ve işte dilemması duyguların ve içte bağ bozumu ve işte şehvet düşkünü şehvet bozgunu harami kalplerin kaybolmuşken contası ve fabrika ayarlarına geri dönmek adına defalarca başlattığım telefonun ve bilgisayarın kırık sayacı sözcüklerin sarnıcı ve işte içinde sallandırıldığım kuyu…

Oysaki azizim…

Kuyu bildiğimdi nice duygu:

Sevgi gibi.

Umut misali:

İçine düşülesi aşkın da kalp ve yüce İlah iken Mimarı.

Hazan reşit bir edim hüzün mağdur bir iklim ve sözcüklerden inşa ettiğim kalbimin kalesi ve kalemimin bitmeyen mürekkebi.

Bir mahkûm iken zamanın dervişine tekabül ettiğim.

Evlat olmanın sefasını sevgiyle sürdüğüm.

Cefa nerede ise başım dik; sefa nerede ise umurumda değil ne de olsa sınava tabi tutulduğum cihanda sefa sürmek ne haddime?

Cılkı çıkmış insan ilişkileri ve mağduriyet.

Çivisi çıkmış dünyaya varsın ben de çivi çakayım her gün kalender kalemimle ve kalbimle.

Tezat duygular.

Tecrit edildiğim sosyal guruplar.

Tevazu yüklendiğimde sırtıma binenler ve içtenliğimden dolayı ben güçsüz görenler.

Evet, gücüm tükeniyor olsa da ben sadece Rabbimden istiyorum.

Tükenmek bilmeyen umudumla sevgimle nasıl da aşıyorum dikenli yolları.

Ve haizi olduğum dikenlerim seve seve de kendime batırdığım yetmedi:

Battığım kadar gözlere batakta büyümedim ben ve sevgimle ve Rabbimle cennet bildim evreni.

Ben hep bülbülle konuştum ve mademki de bir gül idim en sonunda kendime kavuştum.

Kargadan da ümidi kesip…

Karanlıkta dahi önümü görebildiğim ve takatim azılırken birer tarikat lideri gibi sözünü esirgemeyen bedbin gölgeler zümresi.

Aşkı aşkla eşleştirmenin dinmez mesaisinde İlahi Aşkın Şeceresinde ve Secdesinde Rabbime dönük yüzümde kâh güller açarken kâh insanlar yaramı daha da kanatırken varsın olsun içime dökülsün yaşlarım varsın olsun saçılsın kar düşen saçlarım varsın olsun yüzüm düşsün yeter ki gardım düşmesin yeter ki daha beterini yaşatmasın Rabbim.

Muadili olduğum şu seferi şu seyyah duygular.

Hüzün ertesi çıktığım hidayetin basamakları ve Rabbime olan tüm teslimiyetimle sınandığıma da vakıf, arşı alaya çıkan sessiz çığlıklarım…

Bir gün bir ömür.

Bir acı binlerce şükür.

Bir döngü ve iki âlem…

Sırtım da yere gelmedi madem…

Alametifarikası sözcüklerin kimse sayısız kulp takan mabedime matemime.

Savruk bir gölge.

Sevecen bir insan.

Sandık dolusu hatıra naftalin örtülü olmaz iken zaman aşımına asla uğramayan sevgi ve edilen her dua…

Rengim.

Erdiğim rakım.

Havale geçiren dünüm.

Nice insanı da havale etmişken Rabbime…

Ve hatırına tüm ama tüm öğretilerin ve nasihatlerin hem kıblesi hem kalesi iken gönlüm…

Sükûtu hayale uğrasam ne ki ömrün tetiklediği o namluda son kurşunu da saklarken kendime ve kurda kuşa yem olmadan yaşayabilmenin meali ve tevekkül ettiğim…

Kurşun askerim madem.

Her kuşun da eti yenmezken.

Alaborası hayatın.

Azımsansa da yürek coğrafyam…

Ve işte kayda geçtiğim günümden sızan nice mizansen nice vaveyla…

Hamt edip hatırına sevdiklerimin ve her kimse ‘’sen de bir halt mısın?’’ diyenlere aldırış etmeden tabana kuvvet öncemde kendimden kaçtığım ve ertesi kendime koştuğum…

Göreceli bir muvaffakiyet olsa da mutluluk.

Şükrün ve niyazın dinmeyen rahmetine kucak açtığım…

Sessizlikle sınandığım ses etmeden yaşadığım yazdığım ve kırbaçlandığı kadar ruhum rotamdan da milim sapmadığım…

Komut veren bir komutan iken kader ve elbette başım gözüm üstüne…

 


( Son Kurşun... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 18.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu