Resimde bahsi geçen yat II.Abdülhamid'in
II. Abdülhamit konusu hem saltanatı uzun olduğu için, hem de dönem olarak önemli bir dönem olduğu için hiç bitesi değil.
II.Abdülhamit babası ve amcası kadar olmasa da, ki onlar alınan dış borçlarla saraylar yaptırıp durdular. Bu konuda babası Abdülmecit rekor sahibidir. Amcası Abdülaziz’de ikinciliği kimselere bırakmaz.
Saray ihtiyacı yoktu İstanbul’un, varolan onca saraya II.Abdülhamit’te Yıldız Sarayını tamir ettirmek, ki yapılan masraf hiç az değildir. Topkapı’da ikamet etmemiştir selefinin yaşadıkları olaylar sebebiyle mi bilinmez.
Hatice Sultan’a yaptırılan Yalı’yı II.Abdülhamit yaptırmıştır, o da bir saray masrafını aratmamıştır.
Geçen gün Osmanlı’nın Amerika’dan Akdeniz’e çıkış ve ticaret için haraç aldığı ve Amerikan tarihinin yegane başka ülkeye verilen haracının yıldönümünü anmıştık, gururlandırıcıydı. 29 yıl boyunca Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa’nın imzalattırdığı antlaşma ile Amerika bize III.Selim döneminde haraç ödemişti 1795.
Bu arada Cezayir’i de tabi ki II.Abdülhamit zamanı kaybettiğimizi de hatırlatalım.
Fakat Cezayir hani Sultan Süleyman’ın Osmanlı mülkünün en özel köşesi diye anahtarını Midilli’li Hızır Reis yani Barbaros Hayrettin takdim ettiğinde. Neden Midilli’li Hızır dediğimizi de anlatacağım az sonra. Midilli’nin II.Abdülhamit’le başına gelenleri.
Aradan takriben 100 yıl geçmişti 1795’te Amerika’dan haraç alan Osmanlı şimdi tahtta II.Abdülhamit varken, Amerika’nın başında da başkan kah McKinley kah Theodore Roosevelt, hele Theodore Roosevelt hayatta en büyük emelim İspanya ve Türklere acı çektirmektir, ezmektir gibi fikirlerle bezeli bir Amerikan başkanlarıydı. McKinley gebertilince Theodore Roosevelt geldi.
Uzun etmeden şöyle ifade edeyim ki, II.Abdülhamit dönemiydi ve önemli limanlarımız listesinde başı çeken limanlardan birisi Beyrut Limanı idi, kimine göre 3. Nolu en önemli limanımızdı, kimine göre 5. Nolu en önemli limanımızdı, Amerika’lılar oraya durduk yere çöktüler, II.Abdülhamit Amerikan gemilerinin kuvvet kullanma kararlılığını görünce taviz vermeyi uygun görmüştü.
Amerika’lılara haraç ödedik, o dönemin 100 bin doları şimdinin 100 milyar doları haracı abdestli bir şekilde imzalamıştı II.Abdülhamit. Abdestsiz imzalamazdı, bu abdest esprisi de doktorunun ona sık yıkan her gün yıkan demesiyle başlamıştı, bu da hani içki içip faytonla kaza yaptığından sonra idi, doktorun çok yıkan demesi, o abdest olarak algılamıştı. Haraç verirken de abdestli imzalıyordu, güzel alışkanlıktı.
Bu olay hangi sürecin ürünüydü ki, ondan evvel de Midilli Adasına Fransız’lar çökmüş, yine II.Abdülhamit sineye çekmişti. Fransızlar hepi topu 7 gemi ile gelip İstanbul’a yakın olan Midilli’yi işgal etmişlerdi. Fransızların bahanesi borç idi, Amerika’lılarınki ise daha bir küstahlık idi, ortada borç ta yoktu ki Amerika’ya.
Doğru o dönemde krallar ve imparatorlar arasında moda bir furya vardı, o da herkes İngiltere’nin Londra’sındaki bankaya para yatırır ve yatırdığı oranda krallar imparatorlar arası sohbetlerde göğüsler kabarırdı. Bir de Berlin bankaları furyası vardı. Rus Çar’ı Londra bankasına ayrı, Berlin bankasına ayrı ayrı yatırmıştı Rubleleri, Londra bankasına toplantı odası tıka basa doluluğunda Ruble yatırmıştı, rakam değil kilo ile hesap edilmişti.
Tabi ki altın yatırmak da ayrı bir iftihar oluyordu krallar imparatorlar arası.
II.Abdülhamit’te Londra bankasına para yatıranlar arasındaydı, çünkü bu hem furyaya uymak ve onun siyasetinin de bir parçasıydı. O siyasetine birazdan değineceğim.
İttihatçılar’da azınlık tehlikesini görüyor, II.Abdülhamit’te azınlıkların yani gayri müslimlerin tehlikesini görüyordu, peki neden bir ve beraber değillerdi. Çünkü çözüm yolunda bile olsa ayrılıyorlardı.
Nitekim bunu sonradan cihan harbi esnasında Ermeni tehcirinde de görebiliyoruz ki, İttihatçılar gayri müslim azınlığı yurtta tutmak hem kontrolden çıkmazlar hem boyları ne kadar uzuyor, ne kadar paralanıyorlar kontrol edebiliriz gibi bir ince kıvrak sivri bir zeka gösteriyorlardı, çünkü ittihatçılar büyük bir ekipti, daha çok fikir ortaya atılıyor çoğu zaman daha iyi sonuçlara ulaşabiliyorlardı.
Peki II.Abdülhamit ne yapıyordu, etrafında kaç kişi vardı ki, olanları ne kadar dinliyordu ki. Boşuna istibdat denilmiyor, konuşturduğu 3-5 kişi var ama onları da dinlemiyordu.
II.Abdülhamit tahta ilk çıktığında başladı ilk Amerika’ya Ermeni göçü. İşte saltanatının 20-25 yılı dolmuştu ki, onun döneminde Amerika’ya göçen Ermeni’ler Amerika’da diaspora kurmuş,(50 binden fazla ermeni göçtü tahmin ediliyor) başkanları bırakın Rockefeller desteğini almayı başarmış ve işte gelip Beyrut Liman’ına çökmüşlerdi.
II.Abdülhamit güya zekasıyla meclisi kapatıp bir tehlike önlemiş sanırken kendini, hal bu ki onca Amerikan okullarında Amerika kendine Osmanlı’nın altını oyacak dehalar yetiştiriyordu.
Peki meclisi gayri müslim vekilleri tehlike görüp kapatan yabancı okulları niye kapatamamıştı. Yalan olmasın 2 tanesi kapatılmıştı o da işte Beyrut Limanı’na çökülmesi ve haraç ödemekle sonuçlanmıştı.
Bu olay ilerleyen yıllarda uzadı, limandan sonra tüm Beyrut’u işgal edecekti Amerika hepi topu 3 gemiyle. Konsolosumuz öldürüldü bahanesiyle ki adam düğünde Arap bir magandanın kurşunuyla aynı geçenlerde Trump gibi kulağından vurulmuştu, acaba bu bir komplo muydu.
3 büyük Amerikan gemisi yoldayken onları geri çevirmek olmazdı, Abdülhamit taviz verebilen padişahtı, taviz de tavizi doğururdu. İyice üstüne gitmek gerekti korkmuş padişahın.
Amerika 3 gemi ile Beyrut’u ablukaya alınca İstanbul’a da ne şartlar koşsam diye düşünüyordu. Bir çok şart koşuldu ve II.Abdülhamit hepsini kabul etti, fakat en anlamsızı ve Halife makamını rencide eden şart, alakasız bir şekilde ne kadar Ermeni varsa zindanlarda, hepsi serbest kalacak.
Hakikaten serbest bırakıldılar.
İlginçtir ki hapisten serbest bırakılmaları emredilen kanun kaçakları, katil haydut hırsız bilumum Ermeni hep Osmanlı içinde kaldıkları halde, Amerika beğendiği seçmece usulü Ermeni ailelerine vatandaşlık verebilecekti ki verdi, bu da şartlardan biriydi.
İlginç şartlardan biri de, Amerika antropologlar ve arkeologlar getirip Osmanlı topraklarında istediği gibi kazı yapabilecek ve istediği tarihi eseri dolayısıyla da kaçırmış, tarihi bilgiler veriler edinmiş olacaktı.
Burada geçenlerde Batı Şeria’da vurulan Ayşenur Ezgi Eygi’yi de hatırladım ki, o da ilginç bir şekilde antropoloji arkeoloji okumuş ve Ortadoğu kazıkarı araştırmaları yapmayı planlıyormuş. İçimden dedim acaba bu kızımız Amerikan taktiğini içselleştirmiş olarak Türk devletine mi çalışacaktı yoksa Amerikan devletine mi bilinmez.
7 Fransız gemisini durduramadık Midilli’yi işgal ettiklerinde. 3 Amerikan gemisi ile 1 yıl boyunca Beyrut Limanı işgalde kaldı ve ardından onca şartlara boyun eğildi, fakat II.Abdülhamit savaş gemilerine karşı koyamazken, savaş gemilerinden daha pahalı olan bir yat yaptırmıştı.
Evet bildiğiniz keyif gemisi, savaş gemisi değil.
Amcası döneminde Abdülaziz’le İngiltere’ye şehzade iken gitmişti II.Abdülhamit ve bilmiyor değildi.
Armstrong, Michell & Co kraliyete bağlı özel teşekküle bu yat yaptırıldı, Londra bankasına yatırılan para ve altın furyasına şimdi geri dönebiliriz. O paralar ve altınlar yatın masrafına sayıldı hiç geri verilmedi eğer tahttan indirildiğinde kamuya yansımayan şekilde ödeme yapılmadıysa.
Gelelim II.Abdülhamit’in devleti iyi idare ettiği safsatalarının kaynağı nedir, öyle ya bir kıstas, bir argüman üzerine oturmalıdır bu savunma fikri.
Edebiyat Evi toplumun aynası ve Edebiyat Evi sakinleri biz onu hep iyi devlet adamı bildik diyor.
İyi yönü vardı ama aslında onun kötü yönü de bizzat iyi yönüydü. Nasıl mı olur bu derseniz.
Bunu da bir dahaki bölümde anlatayım, sonra da yavaş yavaş esas meramımıza bilinen kahramanlara ama görünmez kahramanlara, bilinen hainlere en önemlisi de görünmez hainlere değinmeliyim ki, II.Abdülhamit dönemindeki hain tomurcuklar Milli Mücadele’de çiçek açmamıştı sadece koca ağaç olmuşlardı. Oraya geleceğiz.
Uyduruk bir tarihte kandil ilan ettik yine bu sene biraz,
Şii Fatımi’lerin kandil adetini madem Osmanlı devralmış, aslında bunu da II.Abdülhamit’le bırakmalıydık, öyle ya kandili Ridaniye ile ilk duyduk, sonra içselleştirdik zamanla, Mısır’ı yine II.Abdülhamit kaybetti, kandilleri kaybedemedik ama :)
Sakarya Savaşı’nın bitişinin yıldönümü de kutlu olsun.
İyi kandiller,
Saygılarımla,
13 Eylül 2024,
Akşamüstü,
Alp Aldatmaz