... 

Mutfakta bulaşık yıkıyordum, malum annem de onca iş, zahmetten sonra iyice yorulmuş içeride uzanıyordu. Okulların açılmasına yaklaşık bir hafta kalmış ve bizim ertesi gün yola çıkmamız gerekiyordu. Hem yurda erken gitmem için hem de gider ayak tatil yapmak için. Denizli tatile uygun bir yer olduğu için şanslıydık. Annem kararlıydı, yurda giderken benimle beraber olacaktı, beni o yerleştirecekti. Ailemle beraber gidecektik. 

Kulağımda kulaklıkla kirli bulaşıkları makineye dizmem nihayet bittiğinde tezgahı iyice silip temizledim. Masanın da üstünden bir kez daha geçtikten sonra kulaklığı çıkardım. Anneme bir telefon gelmiş, gergin gergin konuşuyordu. Sanki bir şeyi kanıtlamaya çalışır gibi, bir şey olmuş da o suçlu bulunmuş, açıklama yapıyor gibiydi:

- Yav ne alakası var Sibel? Ben Mesut'a neden baskı yapayım? Ardalay kızı yurda koyup gelicik hepsi bu. Çok durmaycık ki orada. 

Teyzem hala inat ediyor söylenmeye devam ediyordu. Anneannem arkadan:

- Neyinize gidiyorsunuz ki, otur oturduğun yerde kızım. Adama da baskı yapma. O sana kıyamadığından bir şey demiyor. 

- Anne vallaha ben baskı yapmıyorum kendi istiyor götürmeyi. Aha gelsin Rüya'yı vereyim. 

Usulca içeri girdim. Annem salonda kanepede oturuyordu:

- Neler oluyor burada? 

 Telefonu bana uzattı:

- Al kızım sen konuş. Anlat teyzene.

Telefonu kulağıma götürdüm. Ve cevap verdim:

- Konu nedir? 

Arkadan gülüşme sesleri geliyordu. Göz göre göre işi alaya alıyorlardı:

- Anana de ilaçlarını alsın kafayı yedi iyice. 

Vücudumu bir sıcaklık kapladı. Ama normal bir sıcaklık değildi bu. Dışımdan fışkıracak bir yanardağının sıcaklığıydı. Ne demek annen ilaçlarını alsın? Ne demek annen kafayı yedi? Komik gerçek ise şuydu ki, bunu diyen şahıs zamanında antidepresan kullanmış, sinir atakları geçirmişti. Annem ağlamaya başladı. Ama öyle böyle değildi, acı dolu ve pişmanlık doluydu. Sinir damarlarımda atıyordu. Sert bir ses tonuyla:

- Asıl siz kafayı yemişsiniz! 

Telefondan oo sesleri gelmeye başlamıştı. Herşey yetmiyormuş gibi bir de dalga geçiyorlardı. Ve yanardağı taştı:

- Bana konuyu söyle! 

Sesim boğazımı acıtacak şekilde çıkmıştı. O kadar yüksekti:

- Sus kız, konuşma karşımda. 
- Sen-

Daha cümlemi bitirmeden telefınu yüzüme kapattı. Sinirle telefonu koltuğa fırlattım. Bir an ilk sözünde "Niye sen çok mu akıllısın Allah'ın delisi!? " demeyi istedim. Elimde değildi, gururuma yediremiyordum. Annem ağlamaya devam ediyordu. Yanına oturmaya kalkışınca:

- Yalnız bırakın beni. 

Kardeşlerimle beraber dışarı çıktık. Oturma odasına geçtiğimde ağlamaya başladım. Annemin ağlaması içimi öylesine acıtıyordu ki. Ona böyle söylenmesi, böyle hırpalanmasını gururuma yediremiyordum. Annem benim herşeyimdi. Ben de onun. Biraz zaman geçtiğinde yanına gittim. Bir sigara yakmış boş boş gözlerle yere bakıyordu. Yanında gözlerim acıyana kadar ağladım, o da ağladı. Benim annem deli değildi. Hayır değildi, o bir taneydi, benim tek kraliçem oydu.Gözyaşları arasında ellerini sıkıca tuttum:

- Hayatta kimse kalmasa da, herkes gitse de andım olsun ki ben senin yanında olacağım. Her ne olursa olsun kapım sana açık olacak. Bunu bil. 

Boynuna sarıldım. Beni sıkı sıkı sardı. Daha çok ağladım ve daha çok.. Çünkü gittiğimde de onun kollarına ne kadar ihtiyacım olacağını biliyordum... 

( Yolculuk başlıklı yazı Rüya tarafından 19.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu