Hafize  Teyze


bizim mahalle pek sevimliydi
köşe başında küçücük ama 
içinde tatlı dil ve sıcacık güler yüz bulduğumuz
bir dükkanı vardı
bize hep güzel günleri hatırlatan

okula başladık mı 
sabah erkenden buraya uğrardık 
içerideki yumuşacık çeşit çeşit çörekler 
hepimize cazip gelirdi doğrusu
anlatılanlara göre 
burası uzun yıllar açıktı

hizmet verirdi mahalleliye 
kışın buğulu camlarına 
caminin ışıkları vururdu 
dükkan sahibi  ömer amcayla hafize teyze 
bir misafir gibi karşılardı bizleri daima

bizi yolda gördüğünde bir işaretle çağırır 
mutlaka bir ikram yapardılar
faydalı şeyler anlatırken
ikram ederlerdi yumuşacık çöreklerden 
tezgahın üstünden

salçasını
turşusunu
tarhanasını
eriştesini, reçelini, ekmeğini 
kendisi yapan neslin süreğidir hafize teyzeler
hafize teyze gibileri yoklukla korkutamazsınız
deterjanı olmasa bile 
onlar külle çamaşırlarını bembeyaz yıkamayı bilirlerdi
geçmişe bağlı sağlam köklerin temsilcileri
geleceğe doğru uzanan çınarın dalları gibiydiler

bastonuyla yürüyen dedeler
emekleyen bebeler
ağaca tırmanan sincap 
hızla giden araba
koyu maviydi deniz
çizgi çizgiydi dalgalar
taşkın bir su gibiydi ayaklarımıza dokunan
bizim mahallemiz

sırrı dökülmüş kırık aynalarımızın suretine yansıyan
tuğlalı evlerden 
kiremitli saçaklardan
kesme taşlı kaldırımlardan 
kırık dökük hatıralarını topladığımız 
eli öpülesi büyüklerimiz vardı

aynılığın içinde hepimiz aslında farklıydık
farklı yüzler, farklı gözler, farklı tenler
bir mahallede kesişen altın insanlardı
Allah’ın bizlere bir lütuf diye ikram ettiği
bir benzerliğin içinde yaratılmış 
sevgi, iyilik, merhamet  ,cesaret timsali
keramet sahibi komşularımızdı onlar

kandil günlerinde mahallemiz 
ve bahçesi nergis kokulu cami 
iyice bir güzelleşirdi
pırıl pırıl olurdu 
akşamlar pastanenin ışıkları 
geç saatlere kadar yandı ise 
ertesi gün bir kandil günü demekti
bir hazırlık 
bir hazırlık ki
 
söylendiğine göre 
hafize teyze 
meşhur kandil simitlerini hazırlamakla meşguldü 
üç ayların gelişini 
mahlep kokuları yayılan kandil simitlerinden anlardık 

bir sıcacık merhaba desek durup dururken
hafiften kaldırarak başını
yabancı değil bu ses 
kimdir acaba derdi hafize teyze
yüzünde ki tatlı tebessümle
ateşi yuvasının boşluğunda sönmüş gözlerle 
dünyaya yeniden gelmiş gibi 
o sen miydin 
hoş geldin 
hoş geldin 
sefalar getirdin oğlum …

bizim mahallede
eski zamanlarda 
kandil günlerinde
civarın köklü ailelerinin büyükanneleri 
kendi elleri ile pişirerek simitlerini 
herkese ikram ederlermiş
hafize teyze hep öyle derdi
bu tatlı bir paylaşma
manevi bir güzellik çocuklar …

kandil geceleri 
yapılan dualar kabul olurmuş
ailecek büyüklerimizi ziyaret ederdik kandillerde
evlerimiz pırıl pırıldı
ağaçlar bile neşeliydi mahallemizde
kuşlar, çiçekler 
bize o nurlu gecenin gelişini müjdelerdi

annemle beraber bende
yardıma giderdik hafize teyzeye
çıtır çıtır, gevrek mi gevrek 
kandil simitlerinden pişirirdik 
mahallenin çocuklarıyla elbirliği edip 
bir güzel paketlerdik

akşam olunca
cami bahçesinde 
sevincimizi herkese dağıtırdık
kandil simitleri ile
kandiller yanar
içimiz dışımız sevinç dolardı

çatlayacakmış gibi olurdu göğsüm
beni kendisine çekerdi
çiçek desenli yeşil renkli halılarıyla cami
bir kaç katar tuhaf umutlar yüklenerek 
o ahşap kapısının eşiğinde kıvrılıp
girerdik içeriye usulca
selamlar, merhabalardan başka çıt yoktu
ulvi bir sessizliğin üzerine yürürdük
büyülü bir atmosferin içindeydik sanki

çocuklardan bir kaçı 
tekrar tekrar tıkırdardı camları 
çağırırdı  bahçede top oynamaya 
Ahmet Hocanın davudi sesiyle 
göçer  giderdi gece

şimdi
kandil gecelerini iple çekiyorum
dualar etmek için 
torunlarımın ellerinden tutup 
çiçekli cami bahçesinde
biz ve çocuklar 
kandil sevinci içinde 
ikram etmek için
tatlı mı tatlı kandil simitlerini 
yemek için rahmetli hafize teyze simitlerinden 

bizim mahallemiz 
yirmi dört saat huzur bulduğumuz
dalıyla, yaprağıyla, çiçeğiyle
bazen çiçeksiz ve yapraksız 
can-u gönülden bağlandığımız
muhtaçlığına sığındığımız 
en güzide yeriydi kentin 

bir sıcak merhaba desem durup dururken
hafiften kaldırarak başını
yabancı değil bu ses
kimdir diye acaba
ateşi yuvasının boşluğunda sönmüş gözlerinde 
dünyaya yeniden gelip bakar mı yine
hafize teyze

ya şimdi
tebessümle yıkabileceğimiz duvarları 
asık suratlarımızla daha da kalınlaştırıp 
insanlığımızla hapsoluyoruz apartmanlarımıza
halbuki tanış olabilsek 
göz göze gelebilsek
yüzlerimiz gülecek 
dünyamız kaybettiği tebessüme tekrar kavuşacak

bazen boza zamanlı  gecelerde
tanımadığım bir bahar açar yüreğimde
yıldız yıldız 
eser rüzgar püfür püfür 
mahallede koşar çocukluğum
kararmaya başlamadan penceredeki ışıklar
kış ayazına bahar gibi aşık odun sobası yanarken
gençlik yıllarından
kül tablasında sayısız izmaritler  birikir

masa üstüne savrulur mahellemiz
isim-dağ-deniz-şehir
yakarım odun yerine her ne varsa 
yaşadıklarımdan
ağlaya 
ağlaya

ne yazık ki 
kendimize ayrıcalık devşirmeye kalktık
gerçeğin yanında duruşumuzdan ayrıcalıklar umarken
hani bizim merhamet dilimiz
nerede bizim şefkatli sesimiz
kesildi mi bizim diriltici nefesimiz
bir insanın gönlüne girmeyi zafer bilecek 
içtenliğimiz nerede kaldı sahi
 
henüz her şey kafamın içindeyken 
henüz kalem hokkaya bandırılmadan
öylesine zor ki
anlatacak söz bulmak
öylesine yoğun ki 
öylesine içten ki 
duygular…

redfer


( Hafize Teyze başlıklı yazı redfer tarafından 23.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu